Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

​​​​​​​Veto, demokrasi ve şahsiyet

TBMM'de kabul edilen yasaya göre, Türkiye'nin birçok bölgesine yayılmış durumdaki 15'e yakın termik santralin bacalarında kullanılması gereken filtrelerin takılmasının 2,5 yıl daha ertelenmesi öngörülüyordu.

Söz konusu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda 21 Kasım 2019 tarihinde AK Parti ve MHP oylarıyla kabul edilmişti.

Cumhurbaşkanı, "İnsanımızın temiz havayı solumasına fırsat vermeyen kuruluşları biz ilanihaye çalıştıramayız. Siz bu karara uymazsanız, para kazanacaksınız diye halkımızın zehirlenmesine fırsat veremeyiz" diyerek bu yasa maddesini veto etti.

Çevre, ekoloji ve toplum sağlığı yönünden Cumhurbaşkanının verdiği bu karar doğru karardır. Doğru olmayan bu yasa maddesini çıkartanların veto üzerine takındığı tavırlardır.

Termik santrallerin bacalarına takılması gereken filtrelerin takılma süresini iki buçuk yıl daha erteleyen, bu yasa maddesinin çıkmasını sağlayan önergeyi verenin, bu kararı savunanların ve destekleyenlerin bu defa "Önergeyi ben verdim ama veto konusunda Cumhurbaşkanına katılıyorum'' demeleridir.

Daha vahimi de "ben halk sağlığı uzmanıyım. Termik santraller 1 dakika bile filtresiz çalışmamalı. Bu akciğer hastalıklarının, kanserin direkt sebebi. Meclis'te son ana kadar mücadele edeceğim" diyen bir doktor vekilin, TBMM'de termik santrallerin 2 buçuk yıl daha filtresiz çalışması için hazırlanan yasa maddesine kabul oyu vermesidir. 

İçine düştüğü bu çelişkili durumu sonradan bu vekilin "Parti kararı" şeklinde açıklaması ise ayrı bir faciadır.

'Parti disiplini, liderin kararı, sistemin gereği' denilerek ortaya konulamayan milli irade sonuçta Türkiye'yi tek kişinin iradesine muhtaç hale getirmektedir.

Toplumsal yapı ve demokrasi!

Demokrasi her şeyden önce bir kültür sorunudur. Gelenek, birikim, deneyim, şahsiyet ve ekonomiyle de yakından ilişkilidir. Demokrasiden çok söz edilmesi, söylem olarak yüceltilmesi, yasal olarak desteklenmesi var olması için yeterli değildir.

Otoriter ilişkiler ağı ile yüzlerce yıldır kuşatılmış bir toplumda demokrasiyi inşa etmek sanıldığı kadar kolay değildir.

Evde kocanın, okulda hocanın, askerde çavuşun, inşaatta usta başının, siyasette genel başkanın zapt u raptı altında olanların siyasette demokratik bir kişilik geliştirmeleri mümkün değildir.

Otoriter ilişki ve gelenek her yerde egemense siyaset ve yönetimin demokratik olmasını  beklemek doğru değildir. Siyaset, toplumsal temele dayanır. Toplumsal yapı otokratikse onun üzerinden yükselen siyasal tavır demokratik olamaz.

Türkiye'de milletvekili genel başkan/parti ilişkisi sultan/kul ya da şeyh/mürit ilişkisinin birebir aynıdır. Her kesimde ve heryerde itaat, biat ve sadakat önceliklidir. Sistem itaat et rahat et esası üzerine kuruludur. Buralarda liyakat, yetenek, uzmanlık gibi vasıflar ayrıntıdır.

Yönetimdeki oligarklara karşı "evet efendim", "doğrudur efendim", "baş üstüne efendim" demek konfor ve statü üretmektedir. Kudret elitlerine karşı "hayır efendim", "yanlış düşünüyorsunuz efendim" ya da "doğrusu şöyledir efendim" demek parti disiplini ve liderlik yönünden risk olarak görülmektedir. Türkiye'deki siyaset kültüründe itaat esas itiraz memnudur.

Böyle bir sistemde kavramlar da tersinden okunur haldedir. Günümüz siyasal sisteminde itiraz isyandır, dalkavukluk yönetimi takdiri etmektir, özgürlük ihanettir. Pasiflik, pısırıklık ve sessizlik ise had bilmek olarak yüceltilmektedir.

Halbuki hem kainat hem de demokrasi Allah'a itaat, kuluna ise itiraz edebilme esası üzerine kuruludur. Böyle bir tavır için yüksek şahsiyet, cevval  irade, diri şuur gereklidir.

Bir zamanlar bu ülkeden bir Namık Kemal çıkmış ve en baskıcı şartlar altında "Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten/Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten!" diyebilmişti.

Günümüzde istisnai bile olsa Kemaller çıkmıyor. Çünkü sistem, katı olan değerleri buharlaştırıyor, esnekleri ve yumuşaklarıysa kutsuyor!

 

Yazarın Diğer Yazıları