​​​​​​​Hamama giren mutlaka terler

Anadolu kentlerinin ilginç öyküleri vardır. Merkezî yerlerinde mutlaka bir sultan ya da paşa camisi bulunur. Bu da yetmez yanı başına bir de hamam kondururlar.

Sağ veya soluna da illa bir kahvehane oturtulmuştur. Genelde de bunlar asmalı ve sundurmalıdır. Kıraathanenin kireç duvarları ve çürümüş ağaç aksamlarına kimse aldırmaz. İlle de buruk çay kokusu mutlaka alınır.

Bacakları farklı uzunluklarda olsa da sandalyelerin ömrü insanlardan fazladır. Gözünüz bunlara iliştiğinde yaşlılarla tanışırsınız. Hepsine teker teker merhaba deme faslı başlar. Böylece gönüller alınır.

Anında sipariş

Kapıya yakın oturan biri siz yerinize oturmadan çay ocağına siparişi vermiştir bile. Kahveci omzunda havlusu, elinde askısıyla koşturur. Önce kırmızı damalı tabağı sonra ince belli bardağı sehpanın üstüne bırakır. Suyundan mı, deminden mi bilinmez o hoş koku ciğerlerinize kadar dolar. Muşamba kaplı masaya dirseklerini dayayanlar geleneksel muhabbetlerini sürdürürler.

Sohbet koyulaşınca, sözü bilindik konuya getirirler:

"Şu camiyi yaptıran paşa -ya da sultan- bir gün inşaatı kontrole gelir. Amelenin birinin koca taşı yukarı çıkardığını görür. Sonra da aşağı indirdiğini. Bir, iki, üç derken aynı işlemin sürdüğünü anlar. Bu genci çağırır ve sebebini sorar.

Genç, zorlanır kalır. Israrlı sorular sonucu başlar konuşmaya; 'Efendim, gusül abdesti almam gerekiyordu. Ama uygun bir yer bulamadım. Taşıdığım taşların şu mübarek caminin duvarında yer almasına da dayanamadım.' Camiyi yaptıran devletlu zat sakalını sıvazlayıp koşar. Kısa bir düşünmeden sonra başlar bağırmaya; 'Tiz cami inşaatını durdurun. Hamam inşaatına başlıyoruz.'

Altı asırlık hamam

Mudurnu'daki Bayezid Külliyesi'nin arkasındaki kahvede Caferizadelerin Selahattin'i de aynı öyküyü şöyle aktarır; "Elbette biz onu biliyoruz" demiyor. "Efendi efendi, kulak veriyoruz. İyi ki de öyle yapıyoruz. Çünkü sırada bilmediklerimiz var."

Bu hamam İstanbul ve Bursa'daki örnekleri kadar mükemmel. Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yıkanabiliyor. Hatta keçeciler de kimseye bulaşmadan çalışma imkanına sahipler.

Kendilerini parlatanlar

Hemen hemen tüm hamamlarda temizlik bir hastalık gibidir. Banyonun tadı çıkarılır. Bu yüzden yanaklar pembeden mora dönüşür. Aklayıncaya kadar ciltlerini parlatırlar. Bellerine kadar uzanan saçlarını yağlı killerle yumuşatırlar. İri sabunlarla, dakikalarca köpürtüp, dururlar. 5-6 yaşına kadar çocuklar dahi bu görüntüleri merakla seyrederler. Erkek veletlerin halini gören kimileri 'babama söyleyeceğim' diye şikayet ederler. Diğer müşteriler ise bu çocuğun annesine "Aa kadın kadın, bari babasını da getirseydin" diye sitemde bulunurlar. Hamam sefalarından kucak kucak anılar vardır. Tarananlar, örtünenler, atkuyrukları yapanlar ve toka takanlar...

İlle de Cuma

Hamamlar genelde her gün açıktır. Ancak erkekler Cumaları asla atlamazlar. Enteresan bir nokta da giydikleri külotlar ev dokuması olmasıdır. Bunlar saf pamuktur. Ayrıca inanılmaz beyazdırlar.

İlginç taraf

Tam bu noktada anaların çamaşırlara açtığı savaşı da atlamayalım. Türkiye'nin Batı tarafı öncelikli çamaşırhaneler mevcuttu. Hatta buralara Vakıf ismini yakıştıranlar vardı. Bir yerde de Hayrat olarak kayda geçirilmişti. Kadınların en sevdiği, taşoluktan akan sulardı. Kollar ve paçalar bağlandıktan sonra, çamaşırlarla savaşa girişirlerdi. Oluk gibi akan suyla çamaşırın kiri pası yok edilirdi.

Derken çamaşır mermere yayılırdı. Özel ocaklardan elde edilen mavimsi kille tokaçlama safhasına geçildiğinde kadının titizliğinin son halkasına gelinir.

Rüzgârda kurutma

Yıkama faslı bittiğinde en güçlü iki kadın karşılıklı gelirdi. Çamaşırları birlikte sıkarlardı. Artık sıra sepetlere yerleştirmededir. Çamaşırları güneş gören yerlere mandalla asarlardı. Rüzgârlar, nem ve rutubeti alıp götürdüğünde iç çamaşırları için "sakız kesti" lafını kullanmak mümkün olurdu.

Şimdilerde bunca eziyete gerek kalmadığını görüyoruz. Çamaşır ve kurutma makineleri bütün yükü aldı götürdü.

Kullanılan malzemeler da aynı şekilde. Deterjan, yumuşatıcı ve koku verici bin bir çeşit. Artık, çamaşır paklamada kadın tekeli yıkıldı. Bu işleri üç veya dört düğmeyi kullanabilen çocuklar bile kolaylıkla hallediyor.

GÜNÜN SÖZÜ:

Para önden gidip, bütün kapıları açar. William Shakespeare

 

Yazarın Diğer Yazıları