Gurbetin adı Almanya

Geçtiğimiz haftalarda Almanya'daydım. Vaktimizin çoğunu ülkenin dördüncü büyük şehirlerinden Köln'de geçirdik.

İlk dikkatimizi çeken Köln Katedrali oldu... Dünyanın her yerinden misafirlerin ilgi odağı oluyor.

İçeri girmek biraz zaman alıyor. Ziyaret, tek sıra halinde ve dini görevlilerin kontrolünde gerçekleştiriliyor.

Mum yakıp dua edenleri izliyoruz...

Orta yaştan bir hanımefendinin dikkatini çektik galiba, bize bakıyor...

Selam veriyorum.

'Nerelisiniz' diye sordu.

Türk'üm deyince, kendisinin Alman olduğunu vurgulayıp, ülkelerine neden geldiğimizi öğrenmeye çalıştı.

Geziyoruz dedik.

Ardından; 'Kalıcı mı, kısa süreli mi' diye sorular üst üste gelmeye başladı.

Turist olduğumuza kanaat getirince, mutlu oldu!

Gülümsemeye başladı.

Herhalde ülkelerinde olmamızdan memnun kalmadı. Şaşırdık.

***

Katedralin çevresini, karşı sokaklarını, yeme, içme mekanlarını gezdiğiniz zaman içimiz ferahladı.

"Bize her yer Türkiye"...

Türklerle dolu mekanlar, bizim kısa süreli gurbetçiliğimiz için teselli ikramiyesi gibi oldu.

Türkiye'nin havasını suyunu fazlasıyla buralarda hissediyorsunuz. Memleketimizin her köşesinden güzel insanlar yaşamlarını kurmuşlar. Her meslek grubundan en güzel yerde, işlerinin başındalar.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından çöküntüye uğrayan Almanya'nın maddi manevi sıkıntıları ortadan kaldırmak için ihtiyaç duyduğu genç iş gücü için Türkiye'den ülkesine misafir ettiği vatandaşlarımızla, ikinci, üçüncü kuşaklarıyla sohbet ettik.

Eksilmeyen tek duyguları memleket hasretiydi.

'Bir tarafta yeni hayata tutunma mücadelesi, diğer tarafta vatanımızdan ve ailemizden uzak kalmak, hasret, bizleri yoruyordu' diyorlar.

Hikayeleri benzer:

"Şimdiki şartlar bizim dönemde yoktu...

1960'lardan bugüne çok şey değişti.

Ekonomi, kültür, sanat, spor, eğitim, yaşam gayet iyi.

O dönemler lisanımız yok. Ülkeye yabancıyız. Ne yapacağımızı bilemiyorduk. Almanlar çok katıydı. Türkleri sevmiyorlardı.  Bizleri kabul etmeleri epey bir zaman aldı.

Çoğu gurbetçi. yapamadı. Erken dönüş yaptılar.

Almanlar çok kuralcı. Değişik yapıları var. Soğuklar. Zamanla huylarını öğrendik. Alıştık.

Örnek, iş döneminde bir şey oldu. Hadi ben gidiyorum diyemiyorsunuz. Soyadınızla hemen hitap edilerek, 'olmaz gününüzü dolduracaksınız' cevabını alırdık. Ya da sorunun ne olduğunu çok iyi net izah edeceksiniz vs...

Yazı kışı demeden mesai yaptık. Saçlarımız beyazladı.

İlk başlarda bizlere oturum vermiyorlardı. Misafir oturumu ile ağır işçilik yapıyorduk.

Gençliğimiz gitti. Kısacası cefasını bizler yaşadık. Sefasını yeni nesil sürüyor

Çok çalışmaktan bir sürü hastalık ise, bize hediye kaldı! Çok şükür her şeye rağmen hayat devam ediyor.. Bu da bizim kaderimizmiş..."

Konuşmalar uzayıp gidiyor...

***

Köln'e yolunuz düşerse, mimari yapılarıyla dikkatleri üzerine toplayan müze, sinagog, en işlek meydanlarından eski şehir (Oldtown), Hayvanat Bahçesi, Türk İslam Birliği tarafından yapımı gerçekleşen, Köln Merkez Camii, Çikolata Müzesi, Köln hava tramvayına binmeden, Ren Nehri'ni gezmeden, 600 yıldan fazla yapımı süren iç ve dış mimarisiyle herkesten tam not alan ikiz kuleli gotik Köln Katedrali'ni ziyaret etmeden dönmeyiniz.

Mutlu pazarlar.

Yazarın Diğer Yazıları