"Başkan"ın makalesi...

R. Erdoğan, 73. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu çalışmalarına katılmak üzere 23-27 Eylül 2018 tarihleri arasında ABD'ye gidecek. Erdoğan, Kırgızistan dönüşünde uçakta kabin ekibi gazetecilere 25 Eylül'de New York'taki BM Genel Kurulu'nda ABD Başkanı Donald Trump ile görüşme konusunda talep gelmediğini, kendisinin de özel bir talepte bulunmayacağını açıklamıştı. Kapı arkası diplomasisi ile her yolu deneyen fakat Amerikalıların kendisine olan kızgınlığını bir türlü gideremeyen Erdoğan, "Dünya Esed'i durdurmalı" başlığı ile Wall Street Journal gazetesine makale yazmış. Bu gazetenin bir özelliği de finans çevrelerinde çok etkili olması...

O yazının analizine geçmeden önce 10 Eylül tarihinde, Erdoğan'ın danışman ve metin yazarlarından biri olan Aydın Ünal'ın "İdlib ve Srebrenica" başlıklı yazısından bazı bölümlere dikkatinizi çekeceğim.

" * İdlib'deki manzara Srebrenica'ya benziyor; inşallah İdlib'in akıbeti Srebrenica gibi olmaz.

* İdlib, Esed'in eline öyle ya da böyle geçecek.

* Şunu da görmemiz gerekiyor: İdlib, Türkiye için bu aşamadan itibaren sadece insani bir mesele olmaktan ibarettir. Türkiye'nin buradaki kazanımı, sivillerin korunması ve tahliyesi olacaktır. İdlib, öyle görünüyor ki, Esed yönetiminin kontrolüne girecek, Esed Suriye'deki iç savaşta hâkimiyetini daha da güçlendirmiş olacaktır.

* Rusya, İran ve Esed, Suriye'nin kuzeyi için ABD ile savaşacaklar mı, yoksa burada bir PKK terör devletine göz yumup anlaşacaklar mı?

* İdlib sonrası savaş bitip taraflar anlaşsalar da, çatışmaya devam da etseler, Türkiye için önümüzdeki süreçte çok zor denklemler kurulacak.

* Türkiye, ya İran ve Rusya ile birlikte 'Esed lehine' ABD ve NATO'ya karşı savaşacak, ya da sınırının ötesinde ABD eliyle, İran ve Rusya desteğiyle bir PKK terör devletinin kurulmasını izlemek zorunda kalacak.

Kansız olsun da, İdlib'in düşmesi çok sorun değil; yeter ki son kale Türkiye düşmesin..."

Evet!. Saray danışmanı yazar, Suriye politikasının iflasını bu şekilde acı acı itiraf ediyor.

***

Erdoğan'ın baştan sonra mağdura yattığı Wall Street Journal'daki makalesini satır satır yorumlamayacağım. Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasının provası sayılacak bu yazı, içine düşülen çaresizliğe ayna tutuyor. Kısa alıntılarla devam edelim;

" * Suriye halkının acısını hafifletmek için olağanüstü çaba gösteren Türkiye, bugün yaklaşık 3.5 milyon mülteciye, yani diğer ülkelerin tamamından daha fazla kişiye, ev sahipliği yapmaktadır.

* Suriye halkını, Beşşar Esed'in insafına terk edemeyiz. Rejimin İdlib'e yönelik taarruzunun amacı, gerçekten terörle mücadele etmek değil, gelişigüzel saldırılarla muhalifleri ortadan kaldırmak olacaktır. Bu rejim saldırısı, aynı zamanda Türkiye, Avrupa'nın geri kalanı ve ötesi için ciddi insani riskler ve güvenlik riskleri oluşturacaktır.

* Bugüne kadar kimyasal saldırılara odaklanan ABD, bu keyfî ölüm hiyerarşisini reddetmesi gerekmektedir. Zira konvansiyonel silahlar, çok daha fazla ölüme sebebiyet vermiştir. Ancak yaşanacak katliamı durdurma sorumluluğu, yalnızca Batı'ya ait değildir. Astana Süreci'ndeki ortaklarımız Rusya ve İran da insani bir felaketi önlemekle yükümlüdür."

Buna benzer bir konuşma BM Genel Kurulu'nda alıcı bulabilir!.. Gittiği her zirvede, diplomatik kanalların varını yoğunu Trump ile 2 dakika baş başa fotoğraf vermek için seferber eden Erdoğan, bu yazı ile önceden "bana bir fırsat daha verin", " ilişkilerimizi düzeltmek için az bir yer açsanız bu da bana yeter" mesajları veriyor. "Moskova ve Tahran'a yüzümü döndüm ama Washington'a tekrar dönebilmek için bakın elimden geleni yapıyorum" diyor. Bir yandan da BM'de ilgiyi üzerine çekmek için mağduriyetin yanı sıra insan hakları savunuculuğuna oynuyor. En azından, Suriye'nin işgali için çapulcu peşmergeleri, Türk topraklarından PKK/YPG'ye yardım etmesi için geçirdiğinin unutulduğunu zannederek. Erdoğan, Putin'in kendisinden El-Nusra'nın Halep'i terk etmesi için rica ettiğini açıkladığını, "arkadaşlarımıza gerekli tavsiyeyi verdik" dediğini sonra bu teröristlerin İdlib'e yerleştiğini de unuttu herhalde!..

Kral çıplak!..

Tam 16 yıl boyunca iç politikada her türlü mağduriyet politika ve oyunları denendi ve başarılı olundu. Dış politika ise "heyt", "hüyt" ve kesilen raconlarla yürütülmeye çalışıldı. Ve deniz bitti... Duvara tosladık!.. Şimdi, dış politikada kabadayılık stratejisinden dönüş yapılmaya çalışılıyor mağdura yatılarak. İçeride pekala yutturulur da dışarıda yer mi? Sanmıyorum...

Aydın Ünal'ın dediği gibi, Türkiye bir PKK terör devletinin kurulmasını izlemek zorunda mı  kalacak?...

Başka fedakârlıklarda da bulunabilir miyiz?..

Erdoğan, etkin finans çevrelerinin yakından takip ettiği Wall Street Journal'a neden yazdı?.. Yoksa bu ayrıntıya mı takıldınız?..

Tekrar Halkbank için pazarlık masasına oturma zorlamaları olabilir mi?..

Sakın ha!.. Bana, hapiste yatan Hakan Atilla'nın takası için demeyin. Adamcağız -hafızam beni yanıltmıyorsa- 1 yıllık hapis cezasını tamamlayıp Türkiye'ye dönecek.

Tahran'da canlı yayında gerçekleşen rezaletin ardından bu 2 makalenin izdüşümlerine dikkatlice bakın.

Hatay'ın kaybedilme riskini yazdığım için bana söven okur kılıklı troller... Size de söylüyorum!..

Yazarın Diğer Yazıları