Mondros'un 100. yılı ve Kerkük

30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesinin imzalanmasından beş gün önce yani 25 Ekim tarihi,  Türkmen şehri Kerkük'ün İngilizler tarafından işgalinin 100. yılıdır.

30 Ekim 2018'de Paris'te Türkiye'nin de davet edildiği Mondros Mütarekesi'nin 100. yıldönümünü kutlamak amacıyla geniş kapsamlı bir Sempozyum düzenlenecektir. Türkiye'nin böyle bir Sempozyuma katılması düşünülemez. 

Mütareke Osmanlı Devleti için bir hezimet olmuş, başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin işgali başlamıştır. Ne yazık ki günümüzde İstanbul'un bazı yerlerinde caddelere Mondros Caddesi adı verilebiliyor. Tarihimizi bilmemekten kaynaklandığını düşünüyorum.

18. yüzyılın ortalarında hasta adam olarak ilan edilen Osmanlı topraklarının paylaşımı, büyük devletlerin ana gündemlerini oluşturmuş ve daha sonra yaşanan gelişmelerle 1916 yılında Sykes-Picot anlaşması ile teyit edilmiştir. I. Dünya Savaşı'ndan önce İngilizler petrol için Irak'a yönelik askeri harekat başlatmışlardır. II. Abdülhamit İngilizlerin Musul-Kerkük vilayetlerindeki petrol alanlarında gözleri olduğu için bölgeyi özel bir fermanla Hazine-i Hassa'ya bağlamış, ancak 31 Mart ihtilalini takip eden dönemde alınan karar geri alınarak yabancılara petrol arama hakkı verilmiştir.

Kim ne derse desin, Osmanlı Hükümeti kendini mecburiyetten I. Dünya Savaşının ortasında bulmuştur.  Özellikle Çanakkale cephesinde ve Kut'ül Amara'da destan yazan Türk askerinin başarıları, İngilizlerin Arapları isyana tahrik etmeleri sonucu devam edememiştir. Sonuçta Osmanlı savaşı kaybetmiştir. Mondros mütarekesi imzalanmadan önce İngilizler Mart 1917 de Bağdat'ı işgal ettiler ve Osmanlı 6. Kolordusunun kaybından sonra da Kerkük'ün eteklerine ulaştılar. 14 Mayıs 1918'de İngilizler ilk kez Kerkük'e girdiler ve Osmanlı Ordusunun bölgeden çekilmesine sebep oldular. Bölgenin öneminin farkında olan Osmanlı Kuvvetleri 1 Haziran'da İngilizleri Kerkük'ten sürmeyi başararak tekrar şehre girdiler ve 5,5 ay Kerkük'te kaldılar. Ancak savaşın sona ereceği ve Mondros Mütarekesinin imzalatılacağından emin olan İngiliz ordusu mütarekeden 5 gün önce, 25 Ekim 1918'de ikinci kez Kerkük'e girdiler. Ve Osmanlı ordusu Musul'a çekilmek zorunda kaldı. Türkmenler yıllarca Türk ordusunun yeniden geleceğinin hayali içinde yaşadılar.

cuneyt-mengu-yazisina,-kerkuk-1918.jpeg

Ulu önder Atatürk ve silah arkadaşlarının ana hedefi olan Misak-ı Milli sınırlarına Kerkük ve Musul da dahil idi.  Mütarekenin imzalanması sonucunda Türk Ordusu'nun Musul'dan da çekilmesine rağmen yıllar sonra kurulan genç Türk Cumhuriyeti, işgali haksız ve mütareke hükümlerine uymayan bir teşebbüs olduğu şeklinde değerlendirmiş ve Lozan görüşmelerinde de bu talebinde ısrarcı olmuştur. Ne yazık ki sonuç alamamıştır.

 

O dönemde İngilizler bölgede gizli faaliyetlerine başlamışlar ve bu amaçla araştırmacı ve seyyah adı altında Irak'a yönlendirdikleri ajanların topladıkları bilgileri Lozan görüşmelerinde kullanmışlardır. İngiliz casusu Lawrence ve diğerleri Londra'ya aktardıkları bilgilerde Musul ve Kerkük'ün Irak'ın dahilinde kalmasını ve Türkmenlerin önünün kesilmesi gerektiği tavsiyesinde bulunmuşlardır.

14 Temmuz 1958'de bir askeri bir darbe ile Cumhuriyetin ilanı ve yeni anayasada sadece Araplar ve Kürtlerin Irak'ın ortak sahipleri olarak gösterilmeleri Türkmenleri devre dışı bırakmıştır.  25 Ekim 1958'de ise senaryonun devamı kapsamında Kürt lideri Molla Mustafa Barzani'nin Süleymaniye'ye gitmek üzere Kerkük'e vardığında dışarıdan getirilen Kürt grupları Türkmenler aleyhinde tezahüratlarda bulunmuşlardır. 25 Ekimde yine Kerkük üzerinden Bağdat'a gidişi esnasında daha yoğun organize edilmiş silahlı gruplar tarafından karşılanması Kerkük'te beklenmeyen olaylara sebep olmuş, olaylardan rahatsız olan ve yatıştırmaya çalışan Kerkük Garnizon Komutanı Hidayet Arslan Beg kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Hidayet Arslan Beg vefatının 60. yıldönümü münasebetiyle 25 Ekim 2018 de Ankara'da yapılan anma toplantısında Türkmenlerin Dünü ve Bugünü incelendi ve merhum Irak Cumhuriyet tarihinin ilk şehidi olarak adlandırıldı.

Irak Türkmenleri üzerinde baskılar devam etmekte ve uygulanan aynı yöntem gerek kraliyet gerekse cumhuriyetin çeşitli dönemlerinde ve Saddam sonrasında da değişmeyen bir strateji ve İngilizlerden kalan bir miras olarak devam etmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları