Nişanlınız obur olursa...

Bu hafta sağanak yağmurda herkes nasibi aldı. Türkiye genelinde, kış bir günde geldi. Bir anda kat kat giyinmeye başladık. 

Zor zahmet binebildiğim metrobüste yüksek sesle konuşan iki hanımın sohbet konusu da aniden soğuyan havalar:

-Önceden içlik yünler giyerdik.  Üşümemek, hasta olmamak  için. Şimdi nerede?.. Herkes defileye çıkar gibi baksana... Güya kat kat giyinmişler ama kıyafetler incecik.

-Benim kız da aynı. İncecik kıyafetler. Kızım yapma, etme dinlemiyor. Hasta olacak. Korkuyoruz.

-Sorma şimdiki gençler sıkıntıya gelemiyor.

-Benimkiler de aynı. Kat kat giyinince sıkılıyoruz. diyorlar. 12 ay yazlık giyiniyorlar. Öksürükten kurtulamıyor. Narin oluyorlar.

-Evet hem nazlı, hem de çıt kırımlar. Hemen hasta oluyor. Bünyeleri zayıf.

-Küçüğü babaannesine çekmiş. Eski usul kendini kollar. Mevsime göre giyinir. Sağlama alıyor. Kendine iyi bakıyor.

-Aman biz uyaralım da ..

-Ne yapacağız. Mecbur hastalanınca yine bizler koşacağız.

-Bir de sabahın köründe staja gidiyor.

-Hadi hayırlısı. Hangi bölüm..

-Sağlık bölümü. Akşam eve geldi. Surat bir karış. Harçlığı yetmiyormuş. Gittiği hastanede  öğle yemekleri paralıymış. Bu çocuklar zaten iş sahibi olmak için mücadele ediyor. Bir de yemek saatinde ne yesek diye düşünmesi benim de canımı sıktı. Akşam babası gelsin konuşacağız.

-Duydum. Ben de haberlerde izledim. Saçma bir uygulama, yazık gençlere.. Halledilir inşallah.

***

Onların soğuk havalarla ilgili konuşmaları uzayıp giderken kalabalık içinde neşe içinde hanımları çekiştiren genç beyler dikkatimi çekiyor. bunu yaparken ekonomik sıkıntılarını da dile getirip dertleşiyorlar:

-Öde öde bitmiyor, Allah'tan bayan değiliz. Yok ayakkabısı, yok parfümü, yok çantası, yok kuaförü, yok moda kıyafetleri kredi kartlarından batardık.

Benim hanım, yakında aldıklarıyla mağaza açar. İyi ki çalışıyor. Yetişemezdim. Sesimi çıkarmıyorum. Kendi hesabını kendi yapıyor. Ortak ödemeler dışında ne harcadığını sormam da. Biz beyler ne güzel yıkan çık.. Zaten kafada saç da yok. Tek masraf parfüm, üstümdeki mont 10 yıllık . İki yıldır aynı ayakkabı.

-Benim  nişanlımda da  aynı sıkıntı. Bu yüzden ters düşüyoruz.  Ben çok az harcama yaparken, O da çok harcama yapıyor. Biriktirmeyi bilmiyor sanırım. Yakında papazlık oluruz. Bir de çok yemek yiyor.

-Çok mu yemek yiyor?..

-Evet. Nasıl o kadar yiyebiliyor, iştahına şaşırıyorum...

-Oğlum yesin o kadar da değil. Sen de amma cimrisin.

-Cimrilikten değil. Dışarıda nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Güvenmiyorum. Öyle sabit mekanları da yok. Bakıyor... Aaa güzel gözüküyor diyerek, hemen gördüğü mekana girmek istiyor. Hayır desem, kötü olacağım. Çaresiz, peki diyorum.

-Bu çekinceni uygun dille anlatmayı denesen..

-Ben dışarıda yemek yemeyi çok sevmiyorum. Yesem de belirli yerlerde yerim. Bilmediğim yerde yersem yağından mı tuzundan mı bilemem ama çoğunlukla rahatsız oluyorum. O da tam tersine dışarıda yemeye bayılıyor. Ona yemek olsun çöpten olsun. Dünyanın en mutlu insanı. Yemek yerken hep gülüyor.

-Ne güzel işte, ne kadar şanslısın. Somurtkan değil.

-Arkadaş öyle deme. Korkuyorum. Fil gibi olacak.  Sonra uğraş dur diyetisyenlerde. Zaten; kızım dikkat et dedim. Uyarımı yaptım. Biraz fazla abartıyorsun yemek yemeyi dedim. Şöyle bir bakış attı. Gözüm korktu. Eyvah dedim.  Biraz fazla dominant galiba...

-O kadar da korkma yahu...

-Nasıl korkmayım ki, o kadar endişelendim ki evlilik hazırlığı yaparken ayrılabiliriz bile... Bilmiş bilmiş çok konuşuyor. Uyuz ediyor beni. "Ben haftanın altı günü eşek gibi çalışıyorum.  Bunlar benim ödülüm" diyor. Oburluğu umurunda değil...

-Bu yüzden işi bozmaya kadar götürme. Karışma, en iyisini ikiniz için o bilir..

Konuşmalar gülüşmeler araşında uzayıp  giderken ineceğim durağa geldiğim için onları sohbetleriyle başbaşa bırakıp uzaklaşıyorum..

***

Kalbinizden sevgi, yüzünüzden neşeyle gülümsemeniz eksik olmasın.

Mutlu pazarlar.

Yazarın Diğer Yazıları