Fikrim üşüyor öğretmenim..

Onu nasıl ısıtacağımı da yaşayarak öğrendim..

Şehit öğretmenlerimiz anısına, bir anıyı paylaşarak anlatayım derdimi..

Aşağıda anlatacaklarımın, gerçek kişi ve kurumlarla doğrudan ilgisi vardır..

**

1995 yılında, Erzurum'un bir köyünde karşılaştım o gözlerle.. ATV'den hatırlarsınız, Savaş Ay ile "A Takımı" programında muhabirdim.. İki kişilik ekip olarak Doğubeyazıt'a giderken düştü yolumuz.. BEYAZ TEBEŞİR adında bir kampanyamız vardı.. Doğu ve Güneydoğu'daki, kısıtlı imkana sahip okullara yardım topluyorduk.. Çığ gibi büyüdü kampanya..

Alptekin kameramanlık yapıyordu.. Aslında hepimiz her şeydik ekipte.. Tıpkı, kendi isteğiyle dağın eteğindeki köye atanmış, o genç öğretmen gibi..

Adını Türkan olarak anımsıyorum.. Yanlış da olabilir.. Türkan, Ayşe, Fatma.. Ne farkeder ki.. Adı değil, gözleriydi beni büyüleyen, dönüş yolunda iki damla yaş döktüren, 23 yıl sonra bile dün gibi hatırlatan..

A TAKIMI'nın meşhur minibüsü tıka basa okul malzemesi ve çocuklar için giysiyle doluydu.. Anadolu'nun ücra köşelerindeki okullardan görüntü alıyorduk.. Ancak minibüsteki malzeme Doğubeyazıt içindi.. Az çok huyumuzu bildiği için tembihlemişti Savaş abi; "Siz dayanamazsınız şimdi.. Yolda dağıtmayın sakın.. Doğubeyazıt'ta lazım bize bu malzemeler.."

Türkiye'nin dört bir yanından malzeme yağıyordu BEYAZ TEBEŞİR kampanyasına.. Kargo şirketleri oralı olmamıştı da,, Türk Silahlı Kuvvetleri kargo uçaklarını tahsis etmişti.. Diyarbakır'a, Siirt'e, Van'a.. Her bir yana o uçaklar taşıyordu, defterleri, tebeşirleri, kalemleri, botları, paltoları.. Nevin Sungur, Şebnem Kandır,Yaşar Gürsoy.. Dönüşlerde herkes, pilotların, askerlerin gözlerindeki mutluluğu anlatıyordu..

Bizim kalemimize de, Erzurum'un köyündeki gencecik öğretmenin gözleri düştü..

Okuldan görüntü alırken, kara tahtanın dibindeki tebeşirlere takıldı gözüm.. Onlardan görüntü aldırdım.. Kampanyaya adını veren BEYAZ TEBEŞİRLER.. Tebeşir parçaları öylesine küçülmüştü ki,,miniklerin parmakları bile zor tutuyordu.. O genç öğretmense neredeyse parmaklarıyla yazıyordu tahtaya..

"Hocam" dedim,"Tebeşiri karneye bağladılar herhalde.."

Güldü.. "Karnesi bile yok buralarda tebeşirin.." dedi ve çantasından peçeteye sarılı iki parça tebeşir çıkardı;

"Tebeşir bulabilsek, iyi bir karne hazırlarım Milli Eğitim Bakanlığı'na.. İki tanesini hep saklarım.. Dersine iyi çalışan çocuklar ödül olarak bu tebeşiri kullanır.."

Öylece kalakaldım.. Karşımdaki genç öğretmen nasıl büyüdü anlatamam.. Meslekte ilk yılıydı.. Ve o okul da, ilk görev yeri.. Sonradan öğrendim ki, Doğu ya da Güneydoğu'da bir okula atanmayı özellikle istemişti..

Savaş abi haklıydı.. Dayanamazdık.. Minibüsün arka kapısını açtığımızda malzemeler üzerimize yıkılacaktı neredeyse.. Öğretmen gördü.. Bir de diğer arkadaşları sınıfta kalırken hınzırlık yapıp peşimize takılmış sevimli velet.. Yarım metre kar üzerinde incecik cızlavıtla duran hınzır..

Ben önce çocuğun ayaklarına baktım, ardından gözlerine, ardından öğretmene.. Öğretmen de, önce çocuğun ayaklarına baktı, ardından gözlerine, ardından da gözlerime.. Sonra ikimizin gözleri de bir firmanın (adını hatırlamadığım için yazamadım, yoksa büyük keyifle yazardım) poşetler dolusu giysilerine.. Savaş abi, "Yolda dağıtmayın, çekimler için lazım bunlar" demişti ama..

Kararı biz değil, gözlerimiz ve onların gördüğü çırılçıplak gerçek verdi..

-Hocam kaç öğrenci var okulda ?

-19

"Besmeledeki harf sayısı" dedim içinden..

Ve çektik Besmeleyi..

19 ayakkabı.. Bazıları büyük geldi ama olsun..

19 kaban.. Bazıları renklere bozuldu ama olsun..

19 kazak.. Bazıları boğazlı istedi ama olsun..

19 çanta.. Bazıları, arkadaşınınkine göz koydu ama olsun..

19 atkı, 19 eldiven..

Bizim ruh halimizi anlatmaya ne hacet.. Alptekin ile gözlerimiz, nemli ve gülen bir çift gözü takipteydi sadece.. Öyle hatırladığım için adı öyle kalsın, TÜRKAN öğretmenin sevincini ne ben anlatabilirim ne siz anlayabilirsiniz..

"Mutluluğun resmine başlandı bir kere.. Durmak olmaz" dedi bu kez içimdeki ses..

Kolilere dadandık Alptekin ile birlikte.. Defterler, kalemler, kitaplar, cetveller, pergeller.. Veeee 50 KUTU TEBEŞİR.. Üstelik renklileri de var

Öğretmenin bittiği andı.. Bittiği ama onu oralara getiren heyecanın yeniden doğduğu andı.. Besmele'den söz ederken yüzümdeki tebessümü farketmiş olacak ki;

-Bazen İlahi bir elin uzandığına inanır mısınız?

diye sordu.. Gözleri doluydu.. Sustum.. Bir vesile olacağım hiç aklıma gelmezdi.. Ama oldu..

O çocukların keyfi.. O çocukların "kimsin sen?" diyen bakışları.. O çocukların, aldıklarını bayramlık gibi birbirlerine heyecanla göstermeleri..

O gün bugün, başıma gelen her 'şer'de aklıma, o minibüsü oraya boşaltmamış olmam;

başıma gelen her 'hayır'da da, o malzemeleri oraya indirmiş olmam geliyor..

Aklınıza tıkılmış olabilir.. Bir okuldan söz ettim.. Ama karşınızda tek öğretmen ve tek sınıf var.. Öyleydi çünkü.. Beş sınıf bir arada.. Eee zaten topu topu 19 öğrenci.. Tıpkı Cumhuriyet öğretmeni annemin her sabah yollarını arşınladığı Malatya Serintepe İlkokulu gibi.. Bazı aylar kirasını maaşından ödediği, ahırdan bozma okulda annem, hem öğretmen hem müdürdü.. İki öğretmenli o okulda da 1,2 ve 3'üncü sınıflar bir arada, 4 ve 5'inci sınıflar bir aradaydı..

Erzurum'daki okulun hademesini merak edeniniz olur belki.. Bakın işte o kadro çooook kalabalıktı.. Öğretmen ve 19 öğrencisi..

Yolumuz uzundu.. Vedalaştık.. Öğretmenin bizler için ettiği duaları anlatamam.. Görüntülerin ne zaman yayınlanacağını sordu bir de.. Aydın'daki ailesine haber vermek için..

Alptekin'e, "Direksiyona sen geç" dedim.. Yanı başına kuruldum.. Bembeyaz örtünün üzerinde Erzurum'a doğru yola koyulduk.. Alptekin'i sık sık uyarıp,"Yavaş sür" diyordum.. Konuşmadıkça dalıyordum çünkü.. Daldıkça da gözümde iki damla yaş..

-Yavaş sür.. Muti'de uçuruyordun bizi denyo..

Hiçbir sözüme yanıt alamadım.. Gözümü kaçırıyordum ondan.. Dönüp baktığımda, neden ses vermediğini ve onun da gözünü benden kaçırdığını anladım..

Anlattıklarımda bir damla fazla yok.. Eksikten ise geçilmiyor.. Çok değil 23 yıl önce yaşadım bu saatleri, dakikaları..

O öğretmen nerededir şimdi, ne yapıyordur bilmem..

Ama o heyecandır bizi ayakta tutan..

Ve benim için ÖĞRETMENLER GÜNÜ nedir biliyor musunuz?

Kirasını arada cebinden ödediği okulda öğrencileriyle buluşmak için, bir elinde Ahmet, bir elinde Murat'la, Serintepe'nin patikalarını aşan annem Zeynep öğretmenin inancı,

Ve, adını Türkan bildiğim o genç öğretmenin gözlerindeki mutluluğun nemi..

Bir de, bana "bir harf" öğreten, tüm öğretmenlerim..

Öğretmenim.. Ellerinizden öpüyorum..

Ve, bazen "Bırak be oğlum, işine bak" diyen dilinize değil, "Olmadı Murat" dememek için çırpınan yüreğinize kulak verip, çırpınmaya devam ediyorum..

Fikrim üşüyor öğretmenim.. Sizleri hatırlayarak ısıtıyorum..

Yazarın Diğer Yazıları