Doğalgaz evleri ısıtırken cepleri yakacak korkusu

İstanbul'da  hava buz. Sabahın karanlığında,  yağmur, soğuk havada okula ve işine koşar adımlarla yetişme telaşında birçok kişiyi görüyorum. 

En çok karanlıkta dikkatimi çeken, okulun yolunu tutan çocuklarımızın  sırtlarındaki o koca koca  çantalar...

Küçücük bedenlerinin iskelet sistemini bozmaya davetiye çıkarıyor.

Hiç hoşuma gitmedi.

Çocukların sırt çantaları boylarından çok büyük ve fazla dolu.

Bazı veliler çocuklarına destek olmak için, sırtlasalar da çantaları  taşımakta onların  bile zorluk çektikleri apaçık ortada.

Bazı servis ve özel araç sahiplerinde, yayalara saygı yok. Bencillik çok. Ezbere ve kural dışı araç kullanmaları dikkatimi çekiyor.

Yine kalabalığın içinde  araçlarını hızlı kullananlar göze çarpıyor.  Aman dikkat.

Herkesin canı kıymetli. Ailelerimiz var. Küçücük bir dikkatsizlik hepimizi üzebilir.

***

Gelelim halkın gündemine; sokakta, işte, kalabalıkta konuşulan gündem seçim, ittifak görüşmeleri ve sonucu üzerine yoğunlaşıyor.

Bir grup konuşuyor:

-Doğalgaz yakıyor musunuz?..

-En azından bir haftadır başladık. Sadece oturduğumuz odada yakıyoruz. Akşamları çok kuru soğuk oluyor.

-Bizim de, merkezi sistem değil, daha cesaret edip açamadık. Geçen sene çok ödedik. Evde Küçük çocukta olmayınca böyle idare ediyoruz.

-Ne yapacaksın devir tasarruf devri ama bunu yaparken sağlığımızı da düşünmek gerek. Üşütüp hasta olsan astarı yüzünü geçiyor..

-Aldığımız ne ki.. Ay başı zor geliyor.. Bakalım biz emeklilere ne kadar zam verecekler?..

-Ben söyleyim... En fazla 30 TL. Taş çatlasın 70  TL fark olur. Haberlerden takip ediyorum.

-Kendilerine kepçeyle bize çay kaşığıyla olmaz inşallah... Son zamlarla hayat çok pahalandı.. Geçim sıkıntısı zorluyor.

***

Emeklilerin zam beklentileri sürerken çalışanların gözü de yeni belirlenecek asgari ücrette..

Asgari ücret, ekonomi, işsizlik.. Gençlere yatırım şart.. Askerlik kısalacak mı?.. Ne olacak memleketin hali?..

Konuşmaları uzayıp gidiyor.

 

***

Geçen hafta memleketimden, Edirne'den üzücü sel haberi yazmıştım.  Bu hafta ise, Mersin'de seralar sular altında kaldı. Emekler suya gömüldü. Maddi manevi tarifsiz üzüntü yaşandı.  Tarım  alanları sular altında kaldı. Toprak sahipleri ve işçiler şaşkın, üzgün, yorgun  ve mutsuz… Vatandaş yaraların biran önce sarılmasını umut ediyor.Bu hafta ise Zolguldakdaydım.  İlk akla gelen maden ocakları olsa da Zonguldak, ülkemizin Karadeniz ülkeriyle deniz ticareti yaptığı önemli limanı kenti olarak tarihe geçmiştir.

Sanayi ve turizmden daha çok,  geçim kaynakları maden ocaklarıyla dünyaya ismini duyurmuştur. 

Şirin Karadeniz ilimize Türkiye'nin en zengin maden ocakları 1848 den bugüne şehrin temel geçim kaynağını oluşturmaktadır.

Meslekleri; şarkılara, türkülere, filmlere, şiirlere, ağıtlara konu olan madenciler maruz kaldıkları facilarla da toplumumuzda gündemde olan insanlardır..

Dünyanın en zor mesleklerinden olan, ekmeğini taştan emeğiyle çıkaran güzel yürekli insanlara Allah kaza bela vermesin dileklerimi sunup Orhan Veli Kanık'ın onlar için yazdığı ünlü şiiriyle noktalıyorum:

Yüzkarası değil kömür karası

Güneşli bir günde

Masmavi göreceğiz Karadeniz'i

Balkaya'dan Karpuz'a kadar.

Karış karış biliriz bu şehri;

EKİ'nin çiçekli bahçeleri,

Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;

Paydos saatlerinde yollara dökülen,

Soluk benizli insanlarıyla.

Siyah akar Zonguldak'ın deresi

Yüz karası değil, kömür karası

Böyle kazanılır ekmek parası

 

Yazarın Diğer Yazıları