Bu adamla din kardeşi değilim...

Bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi'ne hiç oy vermedim..

Allah var, kararımdan dolayı da beni hiç mahcup etmediler.. Hakkı teslim edeyim..

"Neden oy vermiyorsun?" diyenlere, "Şunu yapıyor.. Yanlış.. Bunu yapıyor.. Yanlış" dedim..

Bana gerek kalmadı.. Yaptıkları için kendileri çıkıp özür diledi..

"Şunu yapıyor, ülkeye faturası bu olacak.. Bunu yapıyor, ülkeye faturası bu olacak.." dedim..

Hendeklerden tutun da, 15 Temmuz'a, ekonomik tabloya kadar, faturayı hep birlikte ödemeye devam ediyoruz..

**

Şimdi bir hoca kılıklı çıkmış, caminin bir köşesinde oturmuş diyor ki;

-Allah'ım bu seçimler İslam'la kâfirin mücadelesidir.. Ak Parti'yi bu seçimden zaferle çıkar Ya Rab.. Oy vermeyen kâfirleri de ıslah eyle Ya Rab.

Ben bir imam torunuyum.. Karaoğlan'ı tercih eden bir imamın torunuyum.. Ama dedemden Karaoğlan'ı tercih etmeyen için tek bir gün 'Kâfir' lafı duymadım..

Dedemin zerre kadar, böylesine alçalabilme ihtimali yoktu zaten..

Çünkü ona göre sandığa giden herkes, onun din kardeşiydi..

Bu hoca bozuntusuna da "Atma hoca, din kardeşiyiz" diyeceğim ama dilim reddediyor, vicdanım reddediyor..

Çünkü benim dinim, böyle bir pespayeliği reddeder..

Çünkü benim dinim, 'Dinde zorlama yoktur' diyecek kadar geniş yürekliyken, bu bozuntu, işi siyasi parti tercihinden kâfir üretmeye kadar getirmiş..

Çünkü benim dinim, kardeşlik derken, bu bozuntunun işi gücü kardeşler arasına nifak tohumları ekmek olmuş..

Çünkü benim dinimin Hazreti Peygamberi, Medine'deki Ensar ile, Mekke'den gelen Muhacirun'u kardeş yapmış bir gönüldür..

Bırakın düşmanlığı, kardeş yapmış..

O yüzden ben bu adamla din kardeşi falan değilim..

**

Gerçi, Cumhurbaşkanı camiye girdiğinde, "Sayın Cumhurbaşkanı camimizi şereflendirdi(!)" diyebilecek kadar kendini kaybetmişlerin imamlık yaptığı bir ülkede, bu bozuntunun nifak serpiştirmesi sıradan iş..

Camilerimiz, adım atanla şereflenmez, camilerimize adım atan şereflenir..

Dolayısıyla, Karaoğlancı olup da, rahmetli Demirel'e oy veren komşusuna, bırakın kâfir demeyi, tebessümle "Hakkımızda hayırlısı neyse o olsun" diyebilen dedem Ali Seydi'nin ruhu şad olsun..

**

İşin özü bu galiba..

Bakın, bu hoca bozuntusu, dedemi hayırla yad edip, bir de ruhuna Fatiha hediye etmeme vesile oldu..

Ve dedi ki içimdeki ses;

-Hakikat o ki; her ŞER'de, bir hayır var..

İthalattan bereket süzen bakan!

Tarım Bakanı yüreğimize su serpen açıklamalar yaptı..

Kendisine soru soran gazetecileri kapı dışarı ettirmekte mahir sayın Bakan, Türkiye'nin tarımda Avrupa'da birinci, dünyadaysa 7'nci sıraya yükseldiğini açıkladı..

Dikkat buyrun, 'Yükseldiğini..'

Neyin yükselişi, nasıl bir yükseliş bu?

Bakan'ın iddiası o ki, 'Bitkisel ürünlerdeki üretim yüzde 25 artmış.. Hayvancılıkta da, özellikle büyükbaşta yüzde 80'lik üretim artışı varmış..'

Bitmedi, 'Et üretimi yüzde 160, süt üretimi yüzde 160 artmış..'

Sıralıyor Bakan ve finali şu cümleyle yapıyor;

-Yani Ak Parti gelmiş, berekete bereket gelmiş..

**

Eyvallah.. Zaten çiftçimize de rahat batıyor ve durduk yere dertleniyorlar..

Bu kadar üretim artışıyla zengin oldular(!) hâlâ ağlıyorlar.. Oysa berekete bereket katan(!) Ak Parti'nin tarım politikalarını alkışlamalılar..

Dikkat ederseniz, sadece Tarım Bakanı dedim.. Ülke adı vermedim, Bakan'ın adını da söylemedim..

Zira ele güne karşı memleketi mahcup etmek istemem..

Ayrıca şu dünyada kaç ülkenin 'Uzaydan gelmiş bir Tarım Bakanı' var ki.. Gurur duymak varken, niye mahcup edeyim..

**

Gözümüzün içine baka baka söyleniyor bunlar..

Çiftçimiz isyanda, Bakan bereket arttı diyor..

Oysa, Sayın Bakan'ın, "Üretim arttı, berekete bereket kattık" dediği tarım ve hayvancılıktaki rakamlar başka şey söylüyor..

Misal, geçen yıl kırmızı et ithalatında yüzde 675, canlı hayvanda yüzde 142, buğdayda yüzde 148 artış oldu..

Bakın üretim değil, ithalat.. Yani başka ülkelerin çiftçisinden alınan ürün..

'Bereket' üretim için kullanılabilir bir ifade.. İthalat ise bildiğin ticaret..

Sorarım size, bereketli bir ülke niye gidip elin sığırını, elin buğdayını alsın..

İşte düğüm de burada.. Kendi kendine yetemediği için.

Peki hatırlayınız, ortaokuldan beri bize öğretilen gerçeği.. Ne diyordu öğretmenlerimiz;

-Türkiye, tarımda kendi kendine yetebilen 8 ülkeden biri..

Dışarıdan aldıklarımıza bakınca, kendimize yetemez olmuşuz ama 'bereket' artmış..

Bereket böyle Bakanlarımız var.. Sürekli atıp tuttuklarını bildiğimizden, merak edip, işin gerçeğini öğreniyoruz..

**

Haaaa, "Et, canlı hayvan ve buğday dışında örnek veremiyor musun?" diye soran olursa, veririm de, yerim dar..

Pamuk ithalatı yüzde 23, ayçiçeği ithalatı yüzde 29, mısır ithalatı da 10 kat artmış 10 kat..

Listeye benim köşem, okumaya da sizin sabrınız yetmez..

Bakana göre işler bereketli, ama çiftçimiz dertli..

Bereketten dertlenen çiftçi henüz icat edilmedi.. Ama el âlemden tarım ürünü ve hayvan almak zorunda kalan bir ülkede, üretim arttı diyebilen Bakan icat etmişler..

Kıymetini bilelim..

GÜNÜN SÖZÜ:

Siyaset, başkasının ayağına basıp, 'Ah ayağım' diye inleyebilme sanatıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları