Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Kullanılmaya müsait olmak!

İnsanların birbirlerine bağımlı oldukları, bu nedenle de karşılıklı olarak birbirlerinden bir şeyler alıp verdikleri hep bilinir.

Bu durum toplumsal yaşamın gereğidir, yadırganacak bir yanı da yoktur. Ancak alış verişe konu olan unsurlar arasındaki orantısızlık, durumu tartışılır kılmaktadır. Sözgelimi konfor sağlamak karşılığı olarak onurunu; ekmek elde etmek karşılığı olarak da erdemini ortaya koyanlar bunun sonuçta bir alış veriş olduğunu söyleyemezler.

Bu bir tarafın manen köleleşmesi karşılığında karşı tarafın belirli bir ödeme yapması anlamına gelir.

Onur, namus ve ahlâkı gibi soyut ve manevi değerlerini somut ve maddi değerler karşılığında gözden çıkaranlar, gerçekte insanlığını elden çıkarmış olurlar.

Faust'un Ruhu!

İşin tatmin sağlamak ya da ebedileşmek için onurundan vaz geçmeye hazır olanlarla ilgili bir yanı daha vardır. Buna Dr. Faust tavrı diyebiliriz. Bu, ebedileşmek ya da zevk almak için kendini öptürmeye kalkanların tavrıdır.

Malum hikâye şöyledir: Dr. Faust, Helen adındaki güzele yalvarır;

-Beni bir kere öp ve ebedileştir.

Helen onu öper ve kaçar.

Dr. Faust bağırır:

- Dudakları ruhumu emdi. Bakınız nasıl kaçıyor! Gel, Helen, gel, ruhumu geriye ver!

Bu çok bilinen bir hikâyedir. Hikâyenin ana fikri; ebedileşmek için kendisini öptürenlerin ebediyen kendilerini kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğidir.

Vasat insanlar "her şeyin bir fiyatı" olduğunu düşünürler. Karşılığını almak kaydıyla alış-verişe konu olmayacak hiç bir şeyin olamayacağını savunurlar.

Bu anlamda da bir kez öptürmenin maliyetinin çok da büyük olmadığı kanaatindedirler. Çoğu kez  maddi ve dünyevi değerler için ahlâki değerlerden taviz vermekte herhangi bir sakınca görmezler.

Bireyler kendilerinden, kimliklerinden ya da onurlarından taviz verebilirler. Şahsiyet ve iffet kaybına uğrayanların çoğu bu duruma onurlarından taviz vermeleri sonucunda düşmüşlerdir.

Hatta bireysel anlamda kişiler "ebedileşmek" için Faust misali kendilerini öptürebilir. Sonra da "ruhumu kaybettim" diye yakınabilirler. Bu yalnız onları ilgilendirir.

Faust'un kendisini öpmesine izin verenler müsait insanlar arasından çıkarlar.

Abdal Halil Ağa gibilerin Faust'larla işi olmaz!

Onun onur verici hikâyesi şöyledir: 28 Ekim 1919 Fransızların Maraş'ı işgal etmesinden bir gün öncesinin tarihidir. Fakir mahallenin çalılık yolundan başlarında Ermenilerin ileri gelenlerinden Agop Hırlakyan'ın çektiği üç atlı, davulculukla geçimini sağlayan Abdal Halil Ağa'ya ait avluya girer.

 Amaçları bir gün sonra Maraş'ı işgal edecek olan Fransız işgal güçlerini görkemli biçimde karşılamaktır. Davulcu Abdal Halil Ağa'ya yönelik olarak Hırlakyan, "İtürmezin Dağından Fransız Ordusu geliyor, bir davul alıp iki adamınla, zurnayla işgalci askerleri karşılayacaksın" der. Abdal Halil Ağa bunu kabul etmez. Agop Hırlakyan bunun üzerine "gitmiyorsan para burada" diyerek bir kese altını Abdal Ağaya uzatır, "Yetmezse dahası da var"  der.

Bunun üzerine Abdal Halil Ağa, "Dur çıkartma, o altınlar sizin olsun. Değil bir kese, davulumun kasnağını altınla doldursanız ben din kardeşlerimin bağrına çomağımı vurmam. Müslüman gardaşlarımın soğanının kapçığına muhtacım. Senin altınlarına muhtaç değilim" der.

Maraş'ın kahramanlığı böyle başlar. Sütçü İmamın direnişi ve bir halkın topyekün ayağa kalkışı Fransızları Maraş'a girdiğine pişman eder.

Koltuk, para ya da çıkar karşılığı davasını satanlar Agop Hırlakyan gibilere hizmet edenlerdir.

Öz yaşımını sürdüremeyecek haldeyken bile düşmanın taleplerini reddeden bir milletin ahlaki genleri yerinde demektir.

Ahlaki değerler toplumları özgürlüğe ve kimlik köklerine bağlayan zincirlerdir. Kullanıma müsait olanlar, fiyatı olanlar kendilerini bu değerlerle bağlı hissetmezler. Son zamanlarda kullanıma müsait olanların sayısında ciddi bir artış vardır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları