İstanbul'da yeniden seçim…

İki haftadır sanki ekonomimiz şahane, her şey yolunda da tek derdimiz seçimmiş gibi bir hava var. Ancak bu dert öyle bir dert ki, çözülmeden diğerlerine de sıra gelmeyecek… Belli ki daha çözüleceği de yok. Malumunuz, 2 Haziran'da İstanbul için seçimlerin yenilenmesi ihtimali konuşuluyor…

Bu yazıyı yazığım dün öğlen saatlerinde YSK kararı anlamında muğlaklık halen devam etse de öncelikle şunu söylemeliyiz: İmamoğlu seçimi kazandı. Mazbatası da en başından verilmeliydi; itirazlar sonuç doğurursa o zaman mazbata geçersiz olmalıydı. Ancak, hukukun kuralına göre değil adamına göre işlediğini bu seçimde bir kez daha açıkça gördük.

Pek tabi bu zamana kadar ki itirazlar maddi hatalara dairdi, seçimlerin yenilenmesini değil de sayımların yenilenmesini gerektiriyordu. Ancak şimdi gündeme "olağanüstü itiraz" diye bir usul düştü. Süresi, şartları herkesçe tartışıldı, YSK'nın tartışmanın ne tarafında yer alacağı ise merak konusu…

Zira…

YSK'nın 2014 ve 1996'a verilmiş kararları var. Ve bu kararlarda özetle "seçmen listeleri kesinleştikten sonra listelerde hile tespit edilirse seçimler yenilenemez, yalnız hile yapanlar ceza mahkemesinde yargılanır" diyor.

Bu halde Büyükçekmece'de devam eden soruşturmanın sonucu seçimlere yansıyamaz.

Ayrıca Büyükçekmece'de nüfus memurunun sahte seçmen kaydettiğine dair iddia ocak ayında ortaya atılmış ve gereği yapılmıştı. Üstelik bunun üzerine bizzat YSK Başkanı Sadi Güven tarafından "sahte, hayali seçmen yok" ifadesi defalarca dillendirilmişti.

Ve Maltepe için yapılan itirazlar… Konuşulan seçmen sayısı, bu seçimin sonucunu etkilemekten oldukça uzak duruyor.

Oysa kanun açık: Yalnızca "seçim neticesine müessir olaylar ve haller" seçimin yenilenmesi sebebi olabiliyor. Yani, seçimlerin iptali için 13 bin oy farkını kapatabilecek çapta bir usulsüzlüğün somut delillerle ispatlanması gerekiyor.

Ayrıca unutulan bir şey var: Olağanüstü itiraz, diğer itiraz prosedürleri sona erince son çare olarak başvurulan bir yol değil… Seçim neticesini etkileyen haller ve olaylar olması durumunda başvurulabilen bu usul, söz konusu hal ve olayların ilk anlaşıldığında en başında başvurulması gereken bir yol. Oysa AKP, bir hafta önce seçimlerin yenilenmesi usulüne gitme hazırlıkları yaptıklarını açıklamıştı bile.

Bu haliyle de vaziyet, 'geçersiz oylardan sonuç çıkmadı bir de bu yolu deneyelim' mantığıyla olağanüstü itiraz prosedürüne başvurulduğunu gösteriyor ki, bu da ileri sundukları gerekçenin hukuken inandırıcılığını engelliyor.

Tüm bunların yanı sıra, seçimlerin yenilenmesinin önündeki en büyük engeli süre unsuru oluşturuyor. Olağanüstü itiraz mazbatanın verilmesiyle değil, birleştirme tutanağının düzenlenmesiyle başlar. Çünkü yukarıda da söyledim yanlış anlaşılan bir şey var: Olağanüstü itiraz, diğer itirazlar tükenince başvurulan bir yol değil. Gereken sebepler varsa en başından başvurulması gereken bir yol. Dolayısıyla olağanüstü itiraz için süre 8 Nisan saat 17:00'de sona erdi.

Üstelik YSK da 1999 tarihli bir kararında (1999/1531) olağanüstü itiraz yoluna ancak siyasi partilerin il başkanları ile genel merkezleri ve bağımsız adayların, "birleştirme tutanağının düzenlenmesinden sonraki 7 gün içerisinde" başvurulabileceğini ifade etmiştir.

Tüm bu sebepler mevcutken halen seçim iptal edilirse, bunun topluma izahı mümkün olamaz ve YSK, demokrasiyi gölgeleyen siyasi bir karar verdiği yönündeki eleştirilerden kurtulamaz.

Ancak her şeye rağmen, skandal bir kararla seçimler yenilenirse, şu da bir gerçek ki, AKP seçmeni de partisine güven kaybetti, onlar da bu bilinmezlikten bıktı, onlar da ileri sürülen iddiaları inandırıcı bulmuyor ve onlar da seçimi İmamoğlu'nun kazandığına inanıyor. Ve durum bu iken, hakkı yenilmek istenenin arkasında olacak, İmamoğlu'nun oyunu yüzde 50'lerin üzerine çıkaracaklardır.

Bu sebeple…

Anayasa değişikliği referandumu sonucu YSK tarafından itirazları reddedilen CHP'nin Danıştay'a gitmesine dair sorulara, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım'ın verdiği cevap tam da şu an bitmek bilmeyen itirazları nedeniyle AKP'ye söylenmek için çok uygun: "Gayet tabii, istedikleri yere gidebilirler. Neticede milletin kararının üzerine hiçbir mahkeme bir karar oluşturamaz. Bunlar beyhude gayretlerdir."!

Yazarın Diğer Yazıları