İzmir'in dağlarında "GDO'lu çiçek" şüphesi

Önce bir İzmirlilerin hakkını teslim edeyim;

Saatlerce, ama öyle lafın gelişi, bir klişe olarak değil, sahiden de fuar binasına girebilmek için saatlerce kuyrukta sıra bekleyip, devasa ve birbirine eklemlenen salonlarla labirente dönüşmüş alanda, mütevazı standımızı, samanlıkta iğne arar gibi arayıp, mucizevi şekilde bulabilen, velhasıl vuslat için insan üstü bir performans gösteren, bir de bunu Aydın'dan, Çanakkale'den gelerek yapan her bir okurumuza canı gönülden teşekkür ediyorum.

Bizi okusun veya okumasın, aynı gayreti hangi yazar, kitap için sergilemiş olursa olsun, bilgiye, sanata, bilime, kültüre erişim konusunda bu kadar azim ve kararlı olan, bilgiyi, sanatı, bilimi, kültürü var gücüyle sahiplenen her bir İzmirli'ye de teşekkürüm baki.

Var olun.

***

Ve fakat…

Yerel seçimin hemen ertesinde siyasi, ideolojik iklimi çok daha "coşkulu", ruh hali çok daha kıpır kıpır bekliyordum ben İzmir'i; bu manada beklediğim gibi bulamadığımı da belirteyim.

Başta tasvire çalıştığım o kültürel ayaklanmanın aksine, siyaseten, gözümle görmesem, kulağımla işitmesem inanamayacağım kadar huzursuzdu konuştuğum İzmirlilerin çoğu.

Tunç Soyer'e "kerhen" oy verdiklerini vurgulama "ihtiyacı duyanlar" oldu. Çok garipti; CHP'nin adayına oy vermeyen CHP'li gördüm İzmir'de. Yüksek lisans öğrencisi, pırıl pırıl bir genç kızdı; "benim için oy vicdanla ilgili bir şey, vicdanım elvermedi" dedi.

Oy vermeyenler yahut "kerhen" verenlerin, "hisleri" yahut "iç güdüleri"ne dayandırdıkları gerekçeleri dışında, bir de kampanya boyunca çalışmış, Soyer'i başkan yapmak için elinden geleni yapmış, inanarak oy atmış olduğu halde burukluk yaşayanlar var. Soyer'in "KHK'yla atılan öğretmenleri zabıta yapacağı"na dair sözleriyle hayli sarsılmışlar. "CHP'ye verdikleri kredi"den dolayı "şimdilik" susan İzmirliler, Soyer'in sahiden de böyle bir alıma kalkışması halinde bir miktar "gürültü" çıkaracağa benziyorlar.

Soruları var:

Mesela, "atılan onca kamu görevlisi var; neden sadece öğretmenler"?

Sürecin takipçileri, -orada da mağdur olanlar var ama- "at izi ile it izinin en az karıştığı meslek grubu"nun öğretmenlik olduğunu savunuyor ve bu "tercih"ten huylanıyorlar!

"Başkan, öğretmenler konusunda bu kadar hassas ise ve ille de bir mağduriyet gidermek istiyorsa, FETÖ yapılanmasının KPSS organizasyonları yüzünden 'atanamayan öğretmenler'e açsın belediyenin kapılarını" diyorlar…

Sözün özü;

İzmir'in dağlarında çiçekler açmış açmasına da, İzmirli henüz koklayabilmiş değil o çiçekleri doya doya; için için kemiriyor heveslerini "kuşku" denen o bela!

***

Peki atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra bunları yazmanın ne anlamı var?

Belki bu vesileyle seçilenler, kimler tarafından, neden, hangi beklentilerle seçildiklerini hafızalarının hiç unutmayacakları bir yanına kazırlar… "Fren" diye bir mekanizma olduğunu hatırlarlar.

Nihayetinde bu bir "durum" ve "var";

Konjonktüre kapılıp yokmuş gibi davranmak belki bizi de "en sevilen, en makbul, en cici yazar"lardan yapar ama İzmir'de kulaktan kulağa yayılan kaygıları ortadan kaldırmaz asla….

Bizim mahallede "iktidar yandaşlığını" eleştirip de yerine trajikomik şekilde bir "muhalefet yandaşlığı" tesis etme gayreti var; oysa muhalefet de hata yapar ve muhalefetin de muhalefete, eleştiriye, itiraza ihtiyacı var….

***

Eleştiri demişken, bizi/beni eleştirenler de oldu;

Bir okurumuz, bir takım makamlardaki insanlarla ilgili yazarken, zaman zaman temsil ettikleri makamın hatırına kullandığım "Sayın" ifadesine karşı çıktı mesela;

- "Sayın demeyin artık şunlara?"

- Silah arkadaşları hapse atılırken o nasıl terfi etmiş? Evet FETÖ'cü olmayabilir, ama FETÖ'nün zulmüne de ses çıkarmamış, sessiz kalmış biridir. Bu yüzden o kadar masum değildir!

Özellikle, kendisini "mağdur" olarak tanımlayan okurlarımızın ziyaretleri sırasında, onlarla konuştukça böyle bir "ölçü" çıktı ortaya;

BİR: Kağıt üzerinde herhangi bir suç işlememiş hatta FETÖ'cü de olmayan ama terfilerine, sınav sonuçlarına vs. Bakınca "hayatın olağan akışı"na aykırı da bir durumu olanlar…

İKİ: FETÖ'cü olan ama hakkında FETÖ adına suç işlediğine dair delil bulunmamakla birlikte hali hazırda bu yapı adına devlete karşı suç işleme ihtimali bulunanlar…

İki halde de "evrensel hukuk" başka bir şey, Türkiye'nin özel şart ve tecrübeleriyle olgunlaşan "vicdan" başka bir şey söylüyor;

Ama ikisi de tek başlarına "adalet"i tecelli ettirmeye yetmiyor.

Türkiye'yi çok ama çok zor sınavlar bekliyor.

Yazarın Diğer Yazıları