Özel Harekat'ta çözüm süreci rahatsızlığı!

Türkiye'nin büyük bedeller ödediği ve yaraları hâlâ kapanmayan çözüm sürecinin yeniden başlatılması, terörle mücadelenin en önemli unsurlarının başında gelen Özel Harekatçılardaki rahatsızlığı her geçen gün artırıyor.

Hatırlanacağı üzere AK Parti'nin yürüttüğü ilk çözüm süreci günlerinde "teröre", "savaş, çatışma" tanımları yapılırken, özel harekat mensubu devlet görevlileri topa tutuluyordu.

Çözüm sürecinin en ateşli savunucularından biri olan eski Milli Eğitim Bakanı ve eski AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, 2010 yılında şunları söylemişti:

"Özel Harekât Timleri içinde çok yanlış adamlar vardı. Bıyıkları aşağıya doğru sarkık, tipik MHP militanı görüntüsü veren insanlar vardı. Ellerinde uzun namlulu silahlar, özel arabalarla gezen. O insanların yanlış davranışları bölge halkı üzerinde müthiş olumsuz etki yarattı ve bölge halkından bir çok insanı PKK'nın safına itti."

Hükümetin medya organları, yazarları, devlet kurumları, bakanlar, başbakan, müsteşarlar… Hepsi Hüseyin Çelik gibi düşünüyordu. O yüzden Çelik'in sözlerine AK Parti'den tek bir itiraz gelmedi, hatta yenileri eklendi.

O dönem Devlet Bahçeli- Recep Tayyip Erdoğan ortaklığı başlamamıştı. Bahçeli konuya tepki gösteriyordu:

"Özel harekât mensuplarının yıllardır Güneydoğu Anadolu'da vermiş olduğu o kutsal mücadeleden bihaberdir. Bu sebepten dolayı konuşmasının ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Yalnız özel harekât mensubu insanların oradaki mücadelelerini gölgelemekten başka, o değerli şehitleri incitmekten başka bir anlam taşımaz. Bıyıkları sarkıkmış da ondan sonra da MHP'li olduklarını söylüyor. Ne yapacağız şimdi özel bir ordu kuruyorlar. Bu ordu, badem bıyıklılar ordusu mu olacak?'"

Bahçeli'nin bu tepkisi de hükümet medyasında eleştiri konusu oluyordu.

Çözüm sürecine karşı çıkanlar olarak nitelendirilen milyonlarca insan "savaşı sürdürmek isteyenler" şeklinde tanımlanmıştı.

Sonrasında işler değişmeye başladı.

Çözüm sürecinde birçok imkânın verildiği örgüt epey güçlendi. İktidar medyasının da ordu ve emniyet güçlerini suçlu göstermeye başlaması, PKK'nın yıllardır aradığı ortamı bulmasına sebep oldu. Örgüt, kurulduğu günden bu yana, devleti bölge halkını asimile etmekle suçluyor, bölgeye hizmet getirilmediğini ileri sürüyordu.

Devlet de yıllarca bu teze karşı bölge halkına, kamu görevlileri vasıtasıyla bilgilendirmeler yapıyor, örgütün yoğun propagandasına set çekiyordu. Devletin bu yoğun girişimleri sayesine örgütün "Serhildan" adını verdiği halk ayaklanması girişimlerinin hiçbiri karşılık bulmamıştı.

İşte çözüm sürecinin en büyük darbesi bu mücadeleye vuruldu.

Devletin yayın organları, siyaset kurumu bir anda örgütün devlet karşıtı tüm tezlerini onaylayıp, meşrulaştırmaya başladı. Bölge halkı "örgüt haklıymış" demeye başladı. Kısa süre içinde HDP, bölgenin en popüler partisi oldu.

AK Parti'nin Dolmabahçe'de yaptığı mutabakat belki de çözüm sürecinin en acı yanlarından biriydi. Devlet diz çöktürülmüş, dahası birçok ülke tarafından desteklenen terör örgütüyle masaya oturmuştu.

Şehit aileleri başta olmak üzere büyük bir tepki vardı.

Bu tepkilerin hiçbirisine aldırış edilmedi. Sonrasında bir baktık ki Dolmabahçe'deki masa devrildi!

Gelen tepkiler, kamuoyu baskısı yüzünden miydi? Tabi ki hayır, AK Parti'nin oyları erimeye başlamıştı. Kaçan oylar doğrudan HDP'ye gidiyordu.

Acilen müdahale ettiler.

Ama seçmen cezayı çoktan kesmiş, AK Parti'nin tek başına iktidar olma şansı ortadan kalkmıştı.

Sonrasında örgüte yoğun operasyonlar başladı.

Çünkü AK Parti'nin dayanabileceği, arkasına sığınabileceği bir tezi kalmamıştı. Devlet görevlilerini suçlayan, özel harekatçıları hedef gösterenlerin sözü bitmişti. Örgüt, üniversitelerden, muhtarlıklara, evlerden, yurtlara kadar her yere sızmış, silahlı güçlerini kat be kat artırmıştı. Örgüt ele başına tanınan geniş haklarla KCK bile ilan edilmişti.

Örgütle amansız mücadeleyi vermek ise, çözüm sürecinde suçlanan özel harekatçılara ve askerlere düşmüştü.

Bine yakın şehit verdiler, binlercesi yaralandı.

Onlar çözüm sürecinin bedelini canlarıyla, kanlarıyla ödüyorlardı.

Orada yazılan kahramanlıkların, verilen mücadelelerin romanı yazılsa sayfa, filmi çekilse süre yetmez. Son derece ağır, kaldırılması güç ve maddi bir karşılıkla ölçülemeyecek olay.

Kuran-ı Kerim okuyup yola çıkan gencecik çocuklar, yollara döşenen tonlarca kiloluk patlayıcılarla can verdiler ama tek bir itirazları olmadı.

Son yaşananlardan sonra seslerini yükseltiyorlar.

Abdullah Öcalan'a verilen yeni haklar ve çözüm sürecinin başlatılma girişimlerine büyük tepkileri var.

Şu anda aktif görevde olan ve operasyondan operasyona koşan tanıdığım, bildiğim özel harekatçılarımızla görüştüm, son derece kaygılılar.

Özellikle bir özel harekatçı arkadaşımızın yorumunu paylaşmak istiyorum:

"İlk çözüm sürecinde suçlanan biz, ölen de biz olduk. Şimdi ikinci sürecin başlatıldığını görüyoruz. Bunu kabul edebilmek, bunu sineye çekebilmek mümkün değil. Arkadaşlarımız 4-5 bin TL için canlarını ortaya koymuyorlar. Vatan aşkımızdan, devletimize olan inancımızdan dolayı bu işi yapıyoruz. Çoğumuz ailelerini karşısına alarak burada gönüllü olarak mücadele ediyor. Bu kutlu mücadeleye gölge düşürülmesin, bizleri ortaya atıp, sonrasında da suçlayacaklarsa bu azmimize büyük bir gölge düşürür."

Özetle, ikinci çözüm süreciyle belki oy hesabı yapılıyor ama daha birincisinin yaraları kapanmadı, hatırlatalım. Ve tüm bu girişimler terörle mücadele unsurlarına büyük bir olumsuzluk olarak yansıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları