Kasaba siyaseti.

Bizde siyesi seviye bu kadar. Hiç değişmedi. Tarih boyu sürüp geliyor.

Cümleye bak: "Oylarımızı iç ettiler… Oylarımızı çaldılar… Sandık başında götürdüler…"

Nedir bu?

Bu kasaba siyasetidir.

Aydın siyaseti değil.

Gelişmemişlik göstergesidir.

Fikir ve proje siyaseti değildir.

Sen ben kavgasıdır.

Türkiye kasaba siyasetini aşamadı. Bu gidişle aşması da zor. Çünkü siyaset bir gömlek yukarı çıkarak kaliteyi artırma peşinde değil. Sürekli arkadan dolanan, olgulara dayanmayan; iftira, karalama, ince basit taktikler üzerine kuruludur.

Neden böyledir?

Niçin fikir, düşünce yüklü bir siyasi kampanya yürütemez?

Birincisi, kasabanın kendisi küçüktür. Küçücük yere, ağır sanayi kuramazsın. Uçak sanayi kuramazsın.

Öyle ise ne yapacak kasaba siyasetçisi, kendi çapında fikir üretecek. Kendine göre üretecek ve kendince bir şeyler ileri sürecek..

İkincisi, kasaba siyasetçisinin ufku kasaba ile sınırlı kalır. Ayağını yorganına göre uzatır.

Bu sebeple rakibi yıpratmak için bel altı vurur.

İftira atar, yalan söyler..

Bizde "siyasetçi yalancıdır" inancı buradan gelir.

Olası gereken nedir?

Olması gereken şudur: Her şeyden önce ülke siyasetini yönetenler, hukuk dilini kullanmalı. Diplomatik söylem geliştirme becerisine ve yeterliğine sahip olmalıdır. 

Sokak ağzı ile laf sokuşturarak, laf çarparak, açık iftira ve yalan ile konuşan siyaset, sadece ülkeyi germiyor, aynı zamanda siyasi nezaketi de ortadan kaldırıyor.

Kasaba zihniyeti ve bağlı olarak kasaba siyaseti, öfkeden beslenir. Çünkü dil kirli, zihin kirli, ağız kirli, e, haliyle zaman içinde insanın içi de kirleniyor. Bir bakmışsın ki kendin de öfkeli birine dönüşmüşsün..

****

DÜZ MANTIK..

Kasaba siyaseti kadar bizim toplumda bir de düz mantık egemenliği var. Aristocu diyeceğim ama Aristo'ya saygısızlık olur. Ne de olsa Klasik mantık onun eseri.

Mesela şu sıralar basın dünyamızda bir kadınla iki adam, Tunceli adının Dersim'e dönmesi gerektiğini savunuyor.

Olamaz mı?

Olur tabi. İsteyen istediğini savunsun.

Sorun,  savunmalarında değil, yürüttükleri mantıkta. Bir de başkalarını suçlarken kullandıkları üslup ve dilde. 

Benim ülkemde işte tam da bu sebepten dolayı "fikirlerin çatışmasından gerçekler" doğmuyor.

Bu çatışma ister istemez öfke doğruyor. Çünkü suçlayıcı ve karalamacı bir dil kullanılıyor.

Neyse…

Sadede gelelim.

Öncelikle bilim, olguların nasıl çözüleceğini göstermiş. Yol ve yöntem belli. Pek çok akademisyen, hem ülkemizde ve hem de dünyada bunu kullanarak bilimsel makale üretiyor.

Diyelim ki Menderesle ilgili bir fikir ileri süreceksin..

Kaçış yok..

Ya taraftar olacaksın yahut karşı çıkacaksın. Bu durumda haliyle sonuç belli: Ya darbe taraftarısın yahut darbe karşıtı. Hâlbuki siyasal olayların bir sosyolojisi var. Aynı zamanda siyasal olguların neden sonuç bağıntıları var. Ve aynı zamanda siyasal olayların kendi içinde birbirini etkileyen korelasyonu var.

Dersim meselesi de böyle.

Ben merek ediyorum: Bizim ülkede bilim ne işe yarıyor? Gazete köşesinden bir kadın ve iki adam, kendi okuyucularını ikna edebilirler ama ya gerçeklik? O ne olacak? İşte kasaba siyasetindeki mantık burada da var.

 

Yazarın Diğer Yazıları