Affetme bizi Şahin Bey !

"Şahin'i sorarsan otuz yaşında,

Süngüyle delindi, köprü başında.

Çeteler toplanmış ağlar başında.

Uyan şahin uyan, gör neler oldu.

Sevgili Ayıntab'a Fransız doldu."

**

Şair Anteplilere de şöyle seslenir;

"Düşünme arkadaş, Allah büyüktür,

Alamaz bir tek taş, Allah büyüktür,

Sen çalış ve uğraş, Allah büyüktür.

Sönmesin İslâm'ın parlak yıldızı..."

**

"Şahin'i sorarsan" dediği İstiklal Harbimizin kahramanlarından Şahin Bey...

Aziz şehidimiz, işgalci Fransızlara yazdığı mektupta der ki;

- "Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şühedâ kanı karışıktır… Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak, bize Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza."

**

Yemen cephesinde.. Trablusgarp cephesinde.. Balkan savaşlarında.. Galiçya'da, Sina Cephesi'nde..

Osmanlı için, İstiklal için nerede bir cephe varsa, koşarak gitmiş bir kahraman Şahin bey..

Mısır'da İngilizlere esir düştüğünde geçirdiği karanlık günleri hiç hesaba katmadan, kurtulur kurtulmaz İstanbul'a gelip vazife isteyen bir vatan sevdalısı..

**

Bunları niye hatırlattım biliyor musunuz?

Bayram Namazı'nda şöyle buyuruyor, imam kılıklı bir meczup;

"İnönü'de, Sakarya'da şöyle zafer kazandık, böyle zafer kazandık. Hepsi yalan. Keşke o savaşı kaybetseydik, sonra kazanıp Osmanlı'yı yeniden kurardık.."

Nerede söylüyor bunu? Adını, işte o kahramanımızdan alan Şahinbey ilçesinde..

**

Adını İstiklal Harbi'nin kahramanından alan ilçemize, imam kılığında gönderilen bir "İşgal kuvvetleri ajanı"nın kustuğu kindir bu..

Allah için, Kur'an için, Bayrak için, Vatan için, Namus için kelleyi koltuğa alıp, şehadet şerbeti içmişlerin memleketinde, o şehadete laf edebilecek kadar cüretkardır bu meczupluk..

**

Türk Emniyeti'nin yüz aklarından Mutlu Çelik, zamanında bakın nasıl cevap vermiş bu alçaklığa;

"İşgaldeki hali sakın unutma, Atatürk'e dil uzatma şerefsiz,

Sen anandan yine çıkardın amma, baban kimdi bilemezdin şerefsiz.."

**

Aynı İstiklal Harbi'nin büyük komutanlarına "İki ayyaş" diyebilenlerin yönettiği Türkiye'de, bu meczupların sonu gelmez..

Mesele bu meczuplar değil, mesele o meczubu dinleyip, gıkını çıkarmayanlar..

Hiç kusura bakmasınlar.. Şahinbeyliler, o dakika, o namazı kılabilmelerini borçlu oldukları ecdadın aziz hatırasına sahip çıkmalı, o lafları o meczuba yutturmalıydı..

Yapmayanlara yazıklar olsun..

Kızarlarmış, söylenirlermiş umurum değil..

O meczubu 'mal' gibi dinleyip gereğini yapmayanlar değil, mermisi bitince tüfeğinin dipçiğiyle düşman üzerine yürüyerek şehit düşen Şahinbey'dir benim umurum..

O yüzden dedim;

-Affetme bizi Şahinbey..

Bu alçakların çenesini bağlayamadığımız için affetme bizi..

Uğruna can verdiğin değerler, bu işbirlikçi ayaklar altında çiğnenirken, hala nefes alıyor olduğumuz için affetme bizi..

KONSTANTİNAPOLİS ÖYLE Mİ?

Şükrü Kuleyin abim göndermiş notu..

Bilgi notu, Cumhurbaşkanı'nın, "İstanbul'u Konstantinapol olarak görmek isteyenlere karşı son 22 günümüz" diyerek siyasete kattığı yeni çirkinliğe dair..

Çok önemli bir gerçeği gözler önüne seriyor ve diyor ki;

- Tarih fukarası cahiller! 1923 yılına kadar uluslararası yazışmalarda, Osmanlı ve İstanbul adı geçmez.. Osmanlı Devleti ile yazışmalarda bütün ülkeler, Devlet-i Aliye ve Konstantinapol Hükumeti ifadeleri geçer..

Osmanlı'da İstanbul yoktur, Konstantinapol vardır..

1923'te Cumhuriyet kurulduktan sonra da gelen tüm yazılarda "Konstantinapol" başlığıyla gelirdi..

Mustafa Kemal Atatürk dünyaya ilan eder ki;

Bundan sonra Türkiye Cumhuriyet Devleti ve İstanbul denilmeyen tüm yazılar, okunmadan çöpe atılacak..

Dolayısıyla, Konstantinapol, 1923'ten sonra İstanbul olmuştur..

**

İşte, "İstanbul'u konstantinapol olarak görmek isteyenler" diyerek, milleti ayrıştırmaya devam edenlerin de,

Şahinbey ilçemize imam kılığında sızmış işbirlikçinin de sözünü ettiği Osmanlı, İstanbul'a Konstantinapol dedirten bu Osmanlı'dır..

**

Şunu not düşeyim; Şah da bizimdir, Sultan da.. Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de..

Ancak, Allah şahit ki;

Cahillerin, işbirlikçilerin, nankörlerin, fitnecilerin ne bizimle, ne fıtratımızla zerre ilgisi yok kardeşim, zerre ilgisi yok..

Bir yandan "İstanbul Konstantin olmasın" diye ahkam kesip yalan söylerler, diğer yandan, "Konstantinapol'u İstanbul yapmış" Cumhuriyete kin kusarlar..

Çünkü alışıktır bunlar;

Hep yedikleri kaba pislerler..

THY MİLLİ MARKADIR, ÇİFTLİK DEĞİL

Hassasiyetini yakından bilirim..

Airport Haber'i kurduğu günden beri, Türk Hava Yolları'nda olan bitenle ilgili belge yağar, bilgi yağar..

"Gazeteci" kalabildiği için, herkes susarken o yazar-çizer-uyarır..

Ama çok kıymetli bir süzgeci vardır.. Hep der ki;

- Türk Hava Yolları ülkemin en kıymetli markası.. O marka hasar alsın istemem..

Bu yüzden kişisel sorumluluklar, kurumsal kimlği yaralamasın diye, yutkunup sustuğu da çok olmuştur..

Belki okuyucular bilmez ama, gelen bilgileri ilgililerle paylaşır, kamusal uyarı görevini yerine getirir..

**

Ali Kıdık'tan bahsediyorum..

Airport Haber'in kurucusu, Genel Yayın Koordinatörü..

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi..

Sosyal medyadan takip etmişsinizdir, İBB Meclisi'nde 'Meczup'un biri İYİ Parti Genel Başkanı'na çamur atmaya kalktığında, tek başına ayağa kalkıp haddini bildiren kardeşim..

Tabi mesele İYİ Parti olduğu için değil.. O haksız, o çirkin, o hadsiz itham kime yapılırsa yapılsın, 30 yıldır şahidiyim ki, ağzını büzemezsiniz Ali'nin..

**

Tıfıl muhabirlik günlerinden tanışırız.. Dile kolay 30 yıl geçmiş..

15 yıl sonra ilk kez karşılaştığı ve sıkıntıda gördüğü dardaki arkadaşını ayağa kaldıran bir gönlün sahibinden bahsediyorum size..

Fıtrat o fıtrat yani.. Yürek o yürek..

**

THY'nin başındaki kişinin saltanatına çevirdi merceği.. "Burası 'Hanımın Çiftliği değil' kardeş" dedi..

Milli bir markayı çiftliğe çeviren yüzsüzlük önemsemedi önce.. Ardından ard arda geldi bombalar..

Bomba dediğim "haber bombaları.."

Yurtdışına çıktıklarında "Hanımefendiye Limuzin" diye başlayan görgüsüzlükten girdi, Basın Müşaviri'nin kayyum atanmış 40 şirkette Yönetim Kurulu üyeliğinden çıktı..

Belgeleri, bilgileri, görüntüleriyle..

Kırmızı halılar seriliyor ayağına..

Doğru soruyu sormuş Ali Kıdık; "Kendini Cumhurbaşkanı mı sanıyorsun?"

Ne sandığını bilemem.. Açıkçası kim olduğunu da pek bilmiyorum..

Ama bildiğim bir gerçek var ki, "gazeteciliğe" her zamankinden çok ihtiyacımız var..

O yüzden teşekkürler Ali Kıdık..

Hala Gazetecilik yapılabiliyor olması, bize de güç katıyor..

Varol kardeşim..

Demem o ki; Yaşasın Gazetecilik !

 

Yazarın Diğer Yazıları