Seçimden sonrası tufan

AK Parti'nin itirazı üzerine seçimin yenilendiği ve 31 Mart'ta İYİ Parti'nin kazandığı belediyenin AK Parti'ye kazandırıldığı Keskin'de olanları yazdım.

Bir de, iktidar bu kafayla gider de, "belediye başkanlığının kazanılmasını" varlık-yokluk "savaşına" dönüştürür, herkesin birbirini tanıdığı, birbirine "abi", "abla", "kardeş", "komşu", "hısım" olduğu küçük yerleşim merkezlerinde konjonktürel siyasi hasımlık oluşturmakta ısrar ederse, o saat itibarıyla olacakları ve olmayacak olanları yazayım:

Seçim günü sandık başlarında birbirlerini isimleriyle tehdit eden insanlar arasında husumet olacak, huzur olmayacak. Bu huzursuzluk, eşlerine, çocuklarına, ana-babalarına yansıyacak, sosyal ilişkiler yara alacak.

Herkesin içinde "gücüne biat edilmeyen"ler, "intikam", "had bildirme", "gücünü ispat" nevi türlü gerekçeyle kendinden olmayanın "ekmeğiyle" bile oynamaya kalkacak; kendini "devlet"in üzerinde gören bir grup taşra siyasetçisi  sırf "iktidarlarını" kanıtlayabilmek uğruna Keskin-Ankara hattında mekik dokuyup kendi halinde memurların görev yerleriyle, makamlarıyla, ünvanlarıyla uğraşacak.

Serde şüphe var ya; kanlı mı olur-kansız mı bilemem, kanlı olmasını da dilemem ama "yan baktın" kavgaları çoğalacak.

Velhasıl…

İstanbul gibi, Ankara gibi değil ki, sair zamanda herkesin birbirini selamladığı, selamını aldığı, ahbap olduğu, herkesin yüz yüze baktığı bu küçük yerleşim yerlerinde bir günde birbirine "teröristleşen", birbirinin yüzüne bakamaz hale gelen insanlardan oluşan toplum, "toplum" olma vasfından uzaklaşacak; ayrışacak, bir arada, dayanışma halinde yaşama kabiliyeti kaybolacak. Küçücük beldelerin, ilçelerin üzerini bile "metropol yalnızlığı" kaplayacak.

Birileri için seçimden sonrası tufan olabilir ama üzerinden silindir gibi geçtikleri yerlerde yaşayan, hak ve hukuk tanımaktan başka suçu(!) olmayan insanlar için seçimden sonrası yürek sancısı!

AYINTAP'IN KUVVACILARI

Kurtuluş Savaşı verilirken bile verilmediğini iddia eden bir güruhla paylaştık biz bu toprakları. Birileri kelle koltukla bağımsızlık mücadelesi verirken, bu uğurda darağaçlarına yürürken, o tahtın da üzerinde bulunduğu "vatan"ın akıbetini umursamaksızın sadece ama sadece tahtlarını koruyabilmek pahasına kendilerini işgalci düşman devletlere emanet(!) edenlerle paylaştık.

Türk milletinin maddi ve manevi bütün varlıklarına, evine, tarlasına, sabanına, karısına, kızına, ezanına, bayrağına tecavüz edilirken, "Mustafa Kemal ve Kuvvayı Millîye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil halktan topladıkları askerlere 'siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını çevirelim' diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakarlığı yapmıyor... Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır...Elinize aldığınız bu fetva Allah'ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücudlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur" diye bildiriler dağıtan sözde din adamları hadım edilmediğine, kısırlaştırılmadığına göre, elbette olacaktı genetik miraslarını taşıyanlar bugüne.

Dolayısıyla, 'Sakarya Savaşı yalan"mış, "Yunan denize dökülmemiş", "keşke Yunan galip gelseymiş", "Savaşı kaybetseymişiz de belki Osmanlı'yı yeniden kurarmışız"; camilerinin minarelerinde hâlâ düşman askerinin kurşun izleri bulunan Gaziantep gibi bir şehrin camisinde bile olsa bu sözlerin edilebiliyor olmasına pek de şaşırdığımı söyleyemeyeceğim.

Ama…

Minarelerinde hâlâ düşman askerlerinin kurşun izleri bulunan, Gaziantep gibi bir şehirde, Şahin Bey'in, Karayılan'ın, şehit Kamil'in, Kartal Bey'in, Arslan Bey'in, "Yıldırım Yusuf"un ve daha nicesinin soyu kırılmış mıdır sanki ki, torunlarından biri bile yükseltmemiştir sesini, halkın dini duygularını kullanarak ruhuna hain düşünceler zerk eden o densize?

***

Emekli Albay Yaşar Aladağ'ın Gaziantep'i ziyaretinde, harbin şehirdeki en kilit noktalarından biri olan Çınarlı Cami'nin hemen önünde oturan iki Antepli gence, Çınarlı Cami'nin yerini sorup da "Bilmiyoruz ağabey" cevabını alınca yazmaya karar verdiği bir kitap var;

Ayıntap'ın Kuvvacıları.

Gaziantep'teki akılalmaz duyarsızlığı görünce diğer hepsini bir kenara bırakıp özellikle bu kitabı tavsiye etmek istedim.

Okuyun, okutun ki, okullarının kapısında elerinde şeker sepetleriyle bekleyen Fransız askerlerine "Biz düşman askerinin şekerini istemeyiz" diyen el kadar Antep'li çocukların hatırasından utanır da, o şehrin havasından, suyundan, toprağından, taşından fışkıran vatanseverlik mirasına daha çok sahip çıkarlar bundan sonra belki!

 

Yazarın Diğer Yazıları