İktisatta küresel barajlar

Ekonomi bilimi, bu bilimle uğraşmayanlar için kolaydır, uğraşanlar için zordur. Gerçekten de ekonomiyi; mevcut durumu verilerle ifade etmeyi ve borsa ve kur hareketlerinin matematik analizini yapmakla sınırlı olarak uygulayanlar için kolaydır. Ancak piyasa için bunlar da gereklidir.

Zordur, zira ekonomi toplumsal dinamiklere göre, demokratik ve hukuki altyapıya göre sürekli değişir. Önce teorik altyapıyı, modelleri ve değişkenlerin dilini iyi bilmek gerekir. Bunun için uzun yıllara ihtiyaç var. 

İktisat  modelleri ve politikaları toplumsal dinamiklere göre sürekli değiştiği için çok sayıda teorik model vardır.

Madalyonun tersi, ekonomik modeller mevcut ekonomik konjonktür, demokratik ve hukuki altyapı şartlarına göre oluşuyor. Söz gelimi Keynes, genel teoriyi 1930 dünya buhranı sonrasında yaşanan uzun dönemli durgunluk konjonktüründe  yazmıştır.

20. yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran olay, 1929'da başlayıp 1930'lu yılları etkileyen büyük buhrandır. Bu dönem radikal düşüncelerin hâkim olduğu ve demokrasinin gerilediği bir dönemdir.

Keynes, bu şartlarda durgunluktan çıkış için talep artışını ,söz gelimi kamu harcamalarını artırmak yoluyla  devlet müdahalesinin gereğini savunmuş ve bu yaklaşımı  içinde "genel teori"yi yazmıştır.

Günümüzde  küreselleşme teorisi; dünyada ekonomik büyüme oranlarını artıracağı tezi üstüne kurulmuştur. Ne var ki model 2008-2009 krizini yaratmıştır. İnsanlık refahına katkısı ise negatif olmuştur.

Genel olarak bakarsak, küreselleşme sürecinde 2009 yılına kadar dünyada bazı bölgelerde sağlanan ekonomik büyümeye karşın, diğer zengin ve fakir ülkeler arasındaki gelişmişlik fark'ta açılmıştır.

Bugün dünya için bir model hazırlamak daha zordur. Zira aynı  küreselleşme toplumlarda refah talebi bilincini artırdı. Komünist modeller insanlığın 70 yılını götürdü. Bundan sonraki ekonomik modeller yalnızca büyümeyi değil, yaşam koşulları, sosyal sorunlar, eğitim düzeyi ve  refah olanakları gibi kalkınma göstergelerini ön planda tutmalıdır.

Dahası  her model yalnızca kalkınma değil aynı zamanda ekonomik sorunları yaratan Demokrasi ve hukuk altyapısını da dikkate almalıdır. Zira otokrasi varsa  tasarruf, sermaye ve yatırım, piyasa tarafından değil, dikta rejimler tarafından oluşturulur. Eğitim planlaması objektif kurallara göre değil, diktatörlerin çizgisi doğrultusunda yapılır.

Demokratik altyapıda da zorluklar var… Freedom House (Dünya Özgürlükler Evi) 2018 raporuna göre; İnsan hakları ve sivil özgürlükler olarak, 2008 yılına kadar dünyada özgür ülkelerin sayısında bir artış olduğunu ve özgür olmayan ülkeler sayısının azaldığını, 2008 yılından sonraki yıllarda ise bu sürecin terse döndüğünü gösteriyor.

Dahası, ABD'de Trump, Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi örnekler demokrasiyi zora sokuyor. Dünya bu gibilerle akıl tutulması, Post Truth (gerçek sonrası) dönemi yaşıyor. Birçok demokrasi popülizme teslim oldu.

İnsanlığın gerçekleri görmeyip, günlük duygularla davranmaya başlaması da bir nevi akıl tutulmasıdır. Acaba insanlıkta zaman zaman bu akıl tutulması bir doğa nizamı olarak mı ortaya çıkıyor? Dünya son yıllarda, gerçeklerden uzaklaşıp yeni bir akıl tutulmasına mı gidiyor?

Türkiye'de parlamenter sistemin kalkması, Başkanlık Sisatemi'nin beklenen hızda yerli yerine oturmamış olması, demokratik ve hukuki altyapıda kan kaybına neden oldu. Ekonomiye güven sorunu olarak yansıdı.

Öteden beri sorun olmakla birlikte Trump'la birlikte ABD doları bir silah olarak kullanmaya başladı.

Dünyada yeni bir para standardına ihtiyaç var. Söz gelimi 5 konvertibl para sepetine bağlı dünya para birimi oluşturulabilir.

Bütün bu sorunlar iktisat için ve rasyonel politikalar için baraj oluşturuyor. Çıkış yokmu? Var… Eğer siyasiler evet derse.  Evet demeleri de zor görünüyor…Çünkü yeni model olursa, popülizm yapan siyasiler ayakta kalamaz.

 

Yazarın Diğer Yazıları