Türkiye ve 3. Dünya savaşı!.. 

Orta Doğu'ya saçılan "3. Dünya Savaşı" kıvılcımları "endişe" doğururken, Türkiye "yaratılan" kritik bir seçim süreci yaşıyor.

Özellikle, Suriye ve Irak'ın kuzeyinde çatışmalar, patlamalar, sabotajlar kısacası kan gövdeyi götürürken ve insanlar perişan halde "can kurtarma" derdini yaşarken, ABD gibi Rusya gibi hatta Çin gibi süper ülkelerin Orta Doğu'da, nükleer gücü de kapsayan üsler tesis etme girişimleri, büyük bir savaşın "ayak sesleri" sayılıyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, ABD'nin Suriye'ye yeni askeri hazırlıkları, Kuzey Kore'ye kafa tutmasını sık sık tekrarlaması, Afganistan'a süper bomba atma gösterisinde bulunması, en önemlisi İran'a karşı nükleer tehditi, tabii ki kutuplara ayrışmalar çok tehlikeli işaretler veriyor.

Bir yanda, Rusya, Çin ve İran, diğer yandan ABD-İsrail müttefikliği ve kuyruğa takılan diğer ülkeler bölgemizi gereğinden fazla ısındırıyor.

Olaya Türkiye gözüyle bakıldığında ise, bambaşka boyutlarla ve oldukça tehlikeli unsurlar karşımıza çıkıyor.

Ne yazık ki; artık Orta Doğu ile Türkiye birbirine çok benziyor.

Kim ne derse desin, Türkiye paçasına kadar düştüğü bataklığın içinde bocalıyor.

Zaten, geniş halk tabakaları Türkiye'nin içine düştüğü tuzağı "ibretle" hatta "korkuyla" izlerken, uluslar arası bir güç kuşatmasının tehdidi kendini gösteriyor.

Oysa, Türkiye'nin her şeyden önce, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak için, sınırlarına tam olarak hakim olması gerekiyor.

Son olarak, ABD'nin F-35 Rusya'nın S- 400'lerinin durumu tedirginlik yaratıyor.

Bu arada, Esad rejiminin parlamentosu, Tartus Limanı'nın 49 yıllığına Rusya'ya kiralanmasını öngören kanun tasarısını kabul etmesi, Rusya'nın Türkiye'ye çok yakın sayılabilecek yeni bir üsse sahip olma anlamına da geliyor.

Doğu Akdeniz'deki Tartus Limanı'nın yıllık kapasitesi yaklaşık 16 milyon ton olarak ifade ediliyor. Suriye'nin en geniş alan üzerine kurulu limanında Rusya'nın deniz üssü ve S-400 sistemi bulunuyor.

Öte yandan, Çin'in İsrail'in Hayfa limanını kiralaması da yeni bir stratejiyi ortaya koyuyor.

Nitekim, Çin merkezli "Shanghai International Port Group" Hayfa Limanı'nı 2021 itibariyle 25 yıllığına kiralıyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın da mart ayında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yu Çin ile ticari ilişkilerini geliştirmesinin ABD ile İsrail arasındaki güvenlik işbirliğine zarar vereceği konusunda uyardığı iddia ettiği hatırlanıyor.

Kıbrıs'ta yıllardan beri füzelerle donatılmış İngiliz üssünün yanı sıra adaya Yunanistan'ın ve ABD'nin de bazı askeri tesisler kurduğu veya kuracağı  öne sürülüyor.

Üstüne üstlük, İran'ın nükleer güç konumunun yanı sıra Suudi Arabistan'ın da böylesine bir projenin peşinde olduğu da biliniyor.

Kıbrıs açıklarında ve Doğu Akdeniz'de petrol ve gaz aramalarının içine ABD'nin yanı sıra  İsrail, İngiltere, Fransa hatta Almanya'nın girme iştahları ve Türkiye'yi dışlama stratejileri yeni bir tehlikeyi oluşturuyor.

Bir bakıma; enerji kaynağı sahibi olmak ve onu pazarına ulaştırmak daima beraberinde sorun getiriyor.

Orta Doğu'yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu kabul ediliyor.

Türkiye bir bakıma "köprü" görevini üstleniyor.

Orta Doğu'da uygulamaya aralıklarla konulan tehlikeli senaryolar siyasi ve askeri planlar, yeni ve daha büyük petrol yolları belki de 3. Dünya Savaşını çağrıştırıyor.

Rusya'nın en yetkili ağızları 3. Dünya Savaşı'nı artık "tehdit" eder gibi dillendiriyor. Bu arada ABD eylemleri ve tehditleriyle "ben de varım" dercesine meydan okuyor. Çin ise, çıkacak yangınları bekliyor.

Büyük savaşın, neredeyse Türkiye'den görünen kıvılcımları Suriye'nin üzerinde dolaşıyor, kısacası Orta Doğu ve dünyayı tehdit ediyor.

Ne gariptir ki; etrafımız Ermenistan gibi düşmanlarla çevrilirken, PKK'ya "terör devleti" kurdurma girişimleri sürerken hatta Yunanistan Ege'de 13 üs grup 5 bin asker yığarken Türkiye'de "resmen" kısaltılan askerlik, en büyük "caydırıcılığımız" insan gücü azaltılıyor.

Böylesine, kritik bir dönemde sanki "çelişki"ler yaşanıyor…

 

Yazarın Diğer Yazıları