S-400'ler kimlere batıyor?..

Dünya bütün meselesini bir tarafa bırakmış, aralıklarla ortaya çıkan ve neredeyse ülkelerin tamamını diken üstünde tutan Amerika- Kuzey Kore tartışmalarını izlemişti uzun süre...

Son olarak ABD başkanı ile Kuzey Kore liderinin geçen haftalarda bir araya gelmesi bile dünya gündeminin baş sırasına yerleşti...

İnsanların yiyecek ekmek bulamadığı, kısıtlı tarım alanları yüzünden gıda sıkıntısının çekildiği, internet ambargosu yüzünden uygarlıkla bağlantının sağlanamadığı ve şehirleri terkedilmiş viraneler gibi medyaya yansıyan Kuzey Kore nasıl oluyor da sadece devlere kafa tutmuyor, aynı zamanda dayatmaları - uygulamaları - silahlanma çabaları- meydan okumaları ve sıradışılığı ile dünya gündemine oturabiliyor?..

Ve neredeyse korkulan bir devlet olarak egemenliğini nasıl korumaya çalışıyor Kuzey Kore?..

Peki; Türk ordusunun da yardımıyla 70 yıl önce parçalanmaktan kurtulan Güney Kore, katlanan telefon üretimiyle bilişim sektörünü sarsarken, yanıbaşındaki Kuzey Kore'nin yoksulluk - yalnızlık - ambargo kıskacındaki direnişi neye bağlanmalı?..

Bağımsızlık çabasına mı, emperyalizme meydan okumasına mı, "halkların kendi kaderini tayin etme" gerekçesine mi, dünya basınında sürekli dikkat çektiği gibi, "diktatör" olarak da tanımlanan genç bir liderin pervasızlığına mı?..

Dünyanın bir ucunda; içine kapanık yaşam biçimi, demokrasinin olmadığı seçim sistemi, hatta dünya basınının, "eniştesini köpeklerin önüne attı" şeklindeki saçma sapan haberleriyle yıpratmaya çalıştığı lideriyle, ne olursa olsun Kuzey Kore'yi pervasız hale getiren güç bellidir;

Nükleer silahlanma çabaları, hava savunma sistemleri, askeri yapısı ve meydan okuyabilmesi...

İRAN NASIL DİKLENİYOR?..

Peki ya tüm Orta Doğu kan gölüne dönerken, "Arap Baharı" safsatası Kuzey Afrika'da bile ülkeleri sarsarken ve çevresindeki Suriye- Irak gibi ülkeler iç savaş yüzünden kaostan kurtulamazken, yanıbaşımızdaki İran'ın diklenmesine ne demeli?..

İsrail'in baş düşmanı ve Amerika'yı son 40 yıldır "Büyük Şeytan" olarak nitelemekten vazgeçmeyen Tahran yönetimi ambargolara rağmen dış dünyaya nasıl direnebiliyor acaba?..

İran'ı kuşatılmış- parçalanmış, iç savaş kıskacındaki Orta Doğu merkezinde gündemde tutan gerçekler, vinçlerin ucunda gerçekleştirilen idamlar ve son dönemde bazı kentlerdeki bazı protesto gösterileri değil...

Petrol ve doğalgaz rezervlerinin dışında az da olsa tarımla ayakta durmaya çalışan İran'ı dünyanın gündeminde tutan ve özellikle İsrail'e - Amerika'ya kafa tutmaya zorlayan güç, kökleri Pers İmparatorluğu'na uzanan soyluluğu da değil...

İran bugün Irak - Libya ve Suriye'nin aksine, askeri gücünü, savunma sistemini başıboş bırakmadığı için ayakta dururken, asıl direncini işte emperyalizmin olası saldırılarına karşı bir "caydırıcı kalkan" olarak da kullandığı nükleer silah çalışmalarına da borçlu...

Velhasıl; kimyasal ve nükleer silahlara sonuna kadar karşı olmamız Kuzey Kore ve İran'ın bunlara dayanarak ayakta durduğu ve askeri güçleriyle kendilerini korumaya aldığı gerçeğini değiştirmiyor!.. Peki ya Türkiye'ye ne demeli?..

SAVUNMA SİSTEMLERİ ANKARA'DA...

Bir yanda, Kuzey Kore, diğer yandan da yanıbaşımızda ABD ve İsrail'in sürekli hedefinde olan İran ayakta durmak - bağımsızlığı korumak için savunma sistemlerini ve savaş araç - gereçlerini teknolojiye ayak uydurarak revize etmekten kaçınmazken, Türkiye bu alanda ürkütücü bir başıboşluk ve erozyon da yaşıyordu...

İşte FETÖ yapılanması nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nde operasyon yapılmayan gün yok...

Bu yüzden TSK'daki üst düzey askerlerin neredeyse yarısı tasfiye edildi, askerlik kısaltıldı, bedelli uygulaması başlatılırken de ordunun uzman personel sıkıntısı çektiği yolunda yakınmalar arttı...

Bu askeri erozyon etkisini ileride nasıl gösterir bilinmez ama merkezinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin olduğu tehlikeli bir tartışma - Kuzey Kore ve İran gerçeği gündemde dururken - hem yurtdışı hem de yurt içinde, orduya- devlete, Türk halkının geleceğinin korunmasına karşı gereksiz - yıpratıcı ve art niyetli biçimde sürüyor...

Söyler misiniz; nedir bu bitmeyen, herkesin bilip bilmeden ahkam kestiği S-400 tartışması?.. Ne olmuş yani; ABD Türkiye'nin Patriot almasına karşı çıkınca, Ankara kendi hava savunma sistemini kurmak istemiş...

İşte dünyadaki "en iyi hava savunma sistemlerinden biri" olarak nitelendirilen S-400'ler, "balistik füzeler, savaş uçakları, radar tespit ve kontrol uçakları, keşif uçakları, hipersonik hedefler ve diğer gelişmiş hava saldırı araçlarını imha etmek üzere" tasarlanmış...

Sözde "uzman gazeteci" kılıklılar "S-400'ler gelmeyecek" diye nara atarken, füze savunma sistemlerini taşıyan Rus uçakları dün Ankara'daki Mürted Üssü'ne indi...

S-400'lere karşı çıkan kimi kesimlerin tek derdi AKP karşıtlığı olduğu için, Türkiye Cumhuriyeti'nin hava savunma sistemi satın almasını bile "karanlık" bir operasyonmuş gibi pazarlayarak ülkenin- devletin-ulusun geleceği ile ilgili endişeleri de gözardı ediyorlar...

Orta Doğu'daki "Arap Baharı" ve İsrail- Amerika- İran arasında bitmeyen gerilim Türkiye'yi her zaman kıskaçta tutacakken, üstelik 50 yıl sonra su savaşları petrol savaşlarını geride bırakacakken şu soruyu sormak da yaşamsaldır;

Dünyanın neresinde bir devletin- ordunun hava savunma sistemleri iç siyasetin bu kadar gündeminde olur ve bu kadar yıpratıcı algı yaratılabilir acaba?..

Savaşlara sonuna kadar karşı olan; tüm tartışmaları, gerekçeleri, kaygıları ve kuşkuları da bir tarafa bırakarak, güçlü bir devlet isteyen- sıradan bir yurttaş olarak soruyorum;

Ne yapsın acaba Türkiye Cumhuriyeti?.. Libya, Irak ve Suriye gibi kendini savunmaktan aciz bir ülke olarak her zaman emperyalizmin tehdidi altında mı yaşasın?..

 

Yazarın Diğer Yazıları