Darbeler neden hep bizde oluyor? - 2

Başlıktaki sorunun arketipleri (kültürel kod ya da genleri) olduğunu geçen yazımda belirtmiştim. Bu gün, bu arketeplerin günümüzde nasıl işlevselleştiğini belirmeye çalışacağım.

Her siyasi gruplaşmayı (parti, dernek, sendika) bir kabile veya aşiret gibi düşünün. Her birinin ideolojisi var değil mi?

Evet!.

Her birinin kendince karizmatik lideri var?

Evet.

Ve her birinin aynı zamanda uğruna fedakârlıklarda bulunacağı "davası" var; öyle mi?

Doğrudur. Aynen öyle.

Bu durumda her bir siyasal kabilenin (partinin, sendikanın, derneğin vb.) bağlıları yani asabiyesi var. Öyle ki, her bir asabe (üye), siyasal grubun kronik bir bağlısı durumunda.

Bu da gerçek mi?

Evet, o da gerçek.

Demek ki İbn Haldun'un kavramsallaştırması üzerinden yürürsek şunu söyleyebiliriz: Kentli yaşadığımızı sansak da dip kodlarımızda halen daha kentlilik değil, köy/kır/oba asabiyesinin izlerini taşıyoruz. Hadari (kentli) asabiye geri planda kalıyor.

İşte tam da burada şunu belitebiliriz: Kent kültürüne evrilmede geciken siyaset anlayışımız sebebiyle, devlet yönetiminde demokrasiye geçtiğimizi söylesek de, aslında zihniyet olarak her birimizin kabile siyaseti güttüğü ortadadır.

Siyaset kabileci olunca siyaset, demokrasiyi biçimsel kalır. 

1960 darbesinin köklerine bakın. Bunun için önce siyasal ortamı olduğu gibi ortaya koyun. Sonra olması gerekeni ortaya koyun ve olanla olması gerekeni karşılaştırın.

Ne görüyorsunuz?

Demokrasi gelmiş, Menderes halkın oyları ile seçilmiş.

Bir de yaşanan siyasi gerçekliğe (olana) bakın..

Demokrasiyi CHP getirmiş ama DP (iktidar), "Tahkikat komisyonları" ile neredeyse kökünü kazıyacak adımlar atıyor. Muhalefeti fazla görüyor.

Dip dalgalar arasında "Yeşil kuşak Projesiyle" Cumhuriyetle hesaplaşmak isteyenlerin sesi yükselmeğe başlamış. İktidardaki DP, Sovyetlere karşı işbirliği yaptığı ABD ile bu sesi dini (İslami) hat üzerinden canlı tutuyor.

Basın, ilk birkaç yıl özgürlüğü tattıktan sonra geri kalan kısımda tam bir siyasal bakı altında.

Olanlar bunlar.

Sadece bu örneklerden hareketle olması gerekene bakalım. Demokrasinin özünde muhalefet vardır. İktidar kadar meşrudur. Partiler, hukukun üstünlüğü prensibine göre çalışır. Basın olmazsa olmazlardandır. Çünkü halkın iktidarı denetlemesi ancak özgür basın sayesinde olacaktır.

ABD ile sosyalizme (belki de Sovyet işgaline) karşı rejimi ve ülkeyi koruma adına işbirliği yapılsa bile, demokrasinin kurallarından taviz verilmemesi gerekir.

Başka?

Eğer demokrasiye inanmış ve kabullenmiş iseniz, kabile kültürüyle hareket edemezsiniz. Bedevi (kabileci) değil, hadari (kentli) olmalı ve öyle davranmalısınız. Eğer kentli bir kültürünüz varsa, kentin çoklu yapısını içselleştirmiş, kentli toplumu bir arada tutan öğeleri kavramış olmalısınız. Dolayısı ile "İktidarıma muhalefet eden vatan hanidir" diyemezsiniz. Çünkü muhalefet aynı zamanda halk tarafından seçilmişlerden oluşur. Parlamentoda kendisine iktidarı denetleme, kanun yaparken toplumsal katılımı, ortak aklı oluşturma görevi verilmiştir.

Menderes'in DP'si "Vatan Cephesi" kurarak, tam da bizim kabile-sizin kabile gerilimi ve düşmanlaştırmasının temelini atarken, CHP'de buna karşılık vermişti. Böylece herkes kendi asabiyesini ve kabilesini oluşturdu.

Her iki tarafta da düşmanlaştırma var. Bu durumun yansımaları halen daha devam ediyor. içinde davranıyor. Rakiplerini düşmanlaştırıyor.

Demek gelişmiş Batı ülkelerinde sık sık hatta hiç rastlanmayan darbelerin bizde sık olmasının sosyal nedenleri arasında ne varmış? Geç kentlileşme, arketipler, kültürel kodlar, gelişmeyi değişmeyi ve bağlı olarak Cumhuriyeti sindirememe, dinin ideolojileştirilmesi gibi nedenler.

 

Yazarın Diğer Yazıları