Eee hani sokaklar karanlıktı!

Kışlaların bayraklarına bile göz dikildi..

Mesela Diyarbakır'daki askeri üssün bayrağı bile indirilip parçalandı..

Milli duygular yerle birdi..

Protesto etmek için sokağa çıkmak isteyen gençlere dendi ki;

- Sokaklar karanlık.. Ve o karanlığın işi nereye götüreceği belli olmaz..

**

Terör örgütü yandaşları İstanbul'da yürüyüş yapıyorlardı..

Güzergahtaki binaların bayrakları, efendiler tahrik olmasın diye indirildi..

Milli duygular ayağa kalktı..

Protesto etmek isteyenlere dendi ki;

- Sokaklar karanlıktır..

**

Çadır mahkemeler kuruldu..

Teröriste 'Sayın', şehide 'Kelle' dendi..

Milli duygular altüsttü..

Sokağa çıkıp protesto etmek isteyenler oldu..

Dendi ki;

- Sokaklar karanlıktır.. İşin nereye gideceği belli olmaz..

**

Mustafa Kemal Atatürk'e edilmedik laf bırakılmadı..

Annesine edilmedik hakaret kalmadı..

Cumhuriyetin banisine edilen her söz, aslında Cumhuriyetin varlığına yapılan atıştı..

Büyük Türk Milliyetçisi'ne edilen hakaretlere sessiz kalmayıp, sesini yükseltmek isteyenler oldu..

Dendi ki;

- Sokaklar karanlıktır.. Mevzunun nereye gideceği belli olmaz..

**

Medyadaki 'entel-dantel' tayfa da sürekli övüyordu bu yaklaşımı..

Bu sessizliği, bu tepkisizliği, "Türkiye'nin huzuru için inanılmaz derecede kıymetli buluyorlardı"

Kıymetli buldukları bu tavrın fikri değeriyle, Türk Milliyetçiliği'yle zerre alakaları yoktu, hatta nefret ediyorlardı..

Bu zihinlerde Türk Milliyetçileri, ezel-ebed faşistlerdi..

Ama 'Sokaktan uzak durun' talimatını yere göğe sığdıramıyorlardı..

Çünkü bu sessizlik, Türk Devleti'nin altını oyanların da işine geliyordu..

**

Gencecik bir fidan, Fırat Yılmaz Çakıroğlu alçakların saldırısıyla hayattan koparıldığında da devreye girdi bu 'hassasiyet'.. Cenazeye gidilmedi.. Canı acıyan gençlerin, içi kan ağlayan gençlerin seslerini duyurmak için yaptıkları hamleler de aynı sözle frenlendi.. Dendi ki;

- Sokaklar karanlıktır.. İşin nereye gideceği belli olmaz..

Fırat Cennet'e giderken, bağrına taş basanlar, evlerinde oturdu..

**

Ekranlerde çoktaaan kurulmuştu 'kürdistan'..

Diyarbakır'da gümbür gümbür terörist mesajı okunuyor, Türk Milliyetçileri'ne 'Sizi tükürüğümüzle boğarız' deniyor, 'O kalaşnikofların' namlularıyla tehdit ediliyorlardı..

Üniversitelere çökmüş teröristlerin barikatlarını aşamayan Milliyetçi gençler, okullara giremiyordu..

Homurtular artınca dendi ki;

- Sokaklar karanlıktır.. İşi nereye götürüceği belli olmaz..

**

Türk Milliyetçileri'nin kurduğu Türk Cumhuriyeti'ne ''Reklam arası' denildi..

Türk Milliyetçileri de, bi nevi,  o reklamın 'figüranı' ilan edildi..

Dişini sıkanlar sesini çıkarmaya kalktığında, dendi ki;

- Sokaklar karanlıktır.. Nereye çıkacağı belli olmaz..

**

Bu satırların yazarı, bu hassasiyetin kıymetini bilenlerdendir..

Evet bağıra taş basıldı ve Türkiye'nin sürüklenmek istediği bir iç savaşın değirmenine su taşınmadı..

Bu bir bakış..

Ancak, bugün geldiğimiz noktada insan ister istemez, bu bakışı da sorguluyor..

Türkiye'nin birçok yerinde, sokaklarda hesap soranlar çıktı ortaya..

Neyin hesabı?

"Bize laf ettiniz"in hesabı..

Sokakta önleri kesiliyor insanların.. Evlerine girerken pusu yiyorlar..

Odalara kapatılıp yumruklanıyor, sokak ortasında meydan dayağı yiyorlar..

Neden?

O sessizliğe isyan ettikleri, bırakın sessizliğe isyanı, Türkiye'yi karanlığa sürüklemek isteyenlerle ittifaka karşı çıktıkları için..

Farkında mısınız bilmem, sokaklar pusu doldu..

Bazen bir gazeteci.. Bazen bir siyasi parti lideri.. Bazen bir ilçe başkanı.. Bazen bir parti kurucusu.. Bazen bir genç.. Bazen 'Ocak kardeşliği..'

Hepsi pusu altında..

Ve pusu yiyenlerin ortak özelliği de 'Milli hassasiyetleri'..

Daha da ötesi, "Türk Milliyetçiliği"

**

Ne garip değil mi?

Türk Milliyetçiliği'ne pusu kurulan zamanlarda sokaktan çekilen gençler, Türk Milliyetçilerine pusu kurmak üzere sokağa çıkarılıyor..

Yumruğu atan da Türk Milliyetçisi, yumruğu yiyen de..

Demir çubukla vuran da Türk Milliyetçisi, demir çubuğu yiyen de..

**

Düne kadar 'Sokaklar karanlıktı' ve Türk Milliyetçileri en doğal haklarını bile bu barikat yüzünden kullanamıyordu..

Peki ne oldu da bugün sokaklarda bunlar oluyor?

Haliyle soruyor içimdeki ses;

-Türk Milliyetçiliği'ne ve onun kurduğu Cumhuriyet'e saldıranlara kurban verilirken, en demokratik hak bile, 'Karanlık' barikatıyla engellenirken, bugün, nasıl bir aydınlık var ki, sokaklara o gençler?

Düne kadar karanlık denilen sokaklar, ittifakın ardından, Ak Parti'nin 'ampulüyle' mi aydınlandı?

Ki, dün ülkelerinin bekası için haykırmak isterken susturulan gençler, bugün ellerine sopa verilip, sokağa salınıyor?

**

Bugün de ben sesleniyorum;

- Evet sokaklar karanlıktır.. Ama bu karanlık, Ak Parti'nin ampulüyle aydınlanmaz..

Çünkü, bizzat MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de söylediği gibi, 'O ampul, Türkiye'yi karanlığa sürükleyen ampuldür.."

Olmayan bir ışık, olmaması gereken işler yaptırmasın..

İşte tam da şimdi, gerçekten bu işin nereye gideceği belli olmaz..

Başka hesaplar olmasa, Türk Devleti'nin iktidarı, Cumhurbaşkanı, hele de 'İçişleri Bakanı' bu saldırılara sessiz kalmaz.. Ama sessizler.. Hesap var ki sessizler..

**

Diğerini biliriz de, siz hiç "İki ucu gülle donanmış" değnek duydunuz mu?

O yüzden, asıl şimdi dikkat!

Bu anlamsız kavganın iki ucunda da Türk Milliyetçisi var..

Ve yine diyor ki içimdeki ses;

Türk Milliyetçisi, ne demir çubuğun, ne de pusunun altında kalmaz..

Ve Türk Milliyetçisi, başkalarının hesabının dolgu malzemesi olmaz.. O-l-a-m-a-z..

 

Yazarın Diğer Yazıları