Suriyelilerin bayram ziyareti ve hatalı Suriye politikası

Suriye meselesi, İstanbul Valiliği'nin İstanbul'da ikamet izni olmayan Suriyeli'lerin şehir dışına çıkarılacağı yönündeki açıklamasıyla, yeniden ve öncekilerden daha da sert olarak gündemde öne çıktı.

Şüphesiz ki, meselenin en önemli boyutu insani. Savaşın meydana getirdiği her açıdan yıkıcı ve korkutucu ortamda bulunan insanlara yardım etmek, sorunlarına çare aramak hepimizin insan olarak boynunun borcu.

Ancak…

Çözüm, ekonomisi oldukça kötü durumda olan, daha kendi vatandaşını doyuramayan Türkiye'nin, resmi rakamlara göre 3 milyon 600 bin küsür Suriyeli'ye kapısını açıp, ülkenin nüfus yoğunluğunu önemli ölçüde değiştirecek kadar yayılmalarını sağlamasında mıydı?

Cumhurbaşkanı bizzat açıkladı: Suriyeli'lere yaklaşık 35 milyar dolar harcanmış. Bu, Türkiye gibi bir ülke için oldukça büyük bir para. Avrupa Birliği ise kendisine bir nevi duvar örmemiz sonucu Suriyeli'lerin ihtiyaçları için vermeyi vadettiği 6 milyar euroluk yardımın yarısını bile ödememiş henüz.

Haliyle Suriyeli'lerle rızkını bölüşüp aç kalan vatandaş öfkeli. Bu da, sosyal yaşamda şiddet olaylarını karşılıklı olarak arttırıyor.

Ancak öfkelenilmesi gereken "Suriyeli'ler" mi, yoksa Suriye politikalarından dolayı "iktidar" mı?

En başından söyledik: İktidarın suriye politikası başından beri hatalıydı, başından beri sonuçlarının kötü olacağı belliydi.

O yüzden bu meselede tepkili taraf olan kimseleri ırkçı, faşist gibi yaftalamalara maruz bırakmadan dinlemek, duyguları bir kenara bırakarak, meseleye gerçekçi ve hukuki açıdan yaklaşmak gerekir. Meselenin insani boyutu hepimizi düşündürüyor, ancak pek çok açıdan etkisi bulunan bu meselenin her açıdan iyice irdelenmesi şart.

Öncelikle hukukçu olarak şunu tekrar tekrar vurgulamak istiyorum: Türkiye'de bulunan Suriyeli'ler "geçici koruma statüsü"ndedir.

Geçici koruma statüsü, Suriyeli'lere Türkiye'de koruma sağlayan ancak şartlar düzeldiğinde dönmelerini gerektiren bir statü. Bu açıdan önümüzdeki hafta yeniden şahit olacağımız üzere, Suriye'ye gerçekleştirilen bayram ziyaretleri, statünün anlamına uygun değildir. Hatta mülteci statüsüne de uyan bir durum değildir.

Geçici koruma statüsü, "zorunlu olarak ayrıldığı ülkeye kendi rızasıyla bir süreliğine dönüp sonra tekrar sığındığı ülkeye gelmek" diye bir eylemi kapsamına almamaktadır. Bu yönüyle şahit olduğumuz bu husus, uluslararası hukukla bağdaşmayan siyasi bir meseledir.

Ve bunun gibi akılla ve hukukla bağdaşmayan siyasi politikalar yüzünden, sorunun büyüklüğü uzun vadede daha da artacak, bugün görünenin ötesinde bir boyuta ulaşacak.

Türkiye'den göç edenlerin önemli bir bölümünü, iş bulamayan üniversite mezunu genç nüfus oluşturuyor. Öte yandan Türkiye'ye gelen Suriyeli'lerin büyük bölümünü ise cahil kesim oluşturuyor. Dahası, 0-18 yaş arası nüfusu 1 milyon 684 bin olan Suriyeli gençler eğitim olanaklarından mahrum olarak yetişiyor.

400 bine yakın Suriyeli Türkiye'de doğdu. Dahası 80 bini zaten artık Türkiye vatandaşı. Üstelik bunların çoğu Türkçe bile bilmiyor. Türk tarih ve kültürünü hiç bilmiyor ve bilmek gibi bir çabaları da yok.

Şu halde Türkiye'yi ilerde bekleyen demografik yapıyı düşünebiliyor musunuz?

Ya da şimdiden baş gösteren ancak daha da artacak olan sosyolojik ve siyasal sorunları?..

 

Yazarın Diğer Yazıları