Bir Ankara talihsizliği…

Hatır için neler yapmıyor insan; biz de, ANKAPARK'a (Wonderland Eurasia oldu devirden sonra adı) gitmek gibi bir fedakarlıkta bulunmak durumunda kaldık güzelim bayramda…

Tecrübemizi tek cümlede özetlemek gerekirse; Allah kimseyi düşürmesin kardeşlerim!

***

Daha girişte, 7 bine yakın aracın aynı anda park edebileceği şekilde düzenlenmiş o devasa ve hiçbir gün dolmamış, dolması da muhtemel görünmeyen uçsuz bucaksız otopark alanına bakınca, peşin peşin bir içiniz yanıyor zaten; gerçekten de bunun için mi kıydılar "Atatürk Orman Çiftliği arazisine"?

Bizim gittiğimiz saatlerde en iyimser tahminle 1/20'si ancak doluydu otoparkın; o da harçlıklarını harcayacak yer arayan çocukların, misafir gezdirmek durumundaki Ankaralıların yani "bayram"ın yüzü suyu hürmetine!

Övünüyorlar ya 1,3 milyon metrekare alan, 2 binden fazla eğlence(!) ünitesi filan… Rahmetli anneannem "nerde çokluk orada …." Derdi böyle durumlarda!

***

Biz çıkarken, misafirlerini içeriye adeta bir rehber edasıyla sokmaya çalışan bey amcanın "Dinozorlar filan var; harika yapmışlar… Olağanüstü…" şeklindeki köpürtmelerini duyunca, "haksızlık mı yapıyorum acaba" diye, elimi bir kere daha vicdanıma koydum bu satırları yazmadan önce ama ı-ıh!

Komik desen değil, estetik zaten hak getire…

En iddialı oldukları maketler "dinozorlar"; onlar da kâh ejderhalara, kah parkın dört bir yanında hükümranlığını ilan etmiş durumdaki kedilere, kah ucuz bütçeli bilim kurgu filmlerine öykünmüş gibiler.  Zaten, mesele dinazor görmekse, Ankara'da, MTA Müzesi gibi hayli başarılı, üstelik de neredeyse "bedava" denilebilecek bir ücrete gezilebilen bir mekan varken fazla ve gereksiz bir cesaret(!) olmuş bence "dinozorlar" üzerine inşa etmek bütün reklam stratejisini de!

***

Meydanda kurulan sahnenin önünde göbek atan evet evet bayağı kalça sallayan robotlar gördük; sürreal olmasına sürreal ama ne faydası olur ki çocukların hayal dünyasına?

Sözüm ona "canavar" niyetine timsahlar, ucube kuşlar filan yapmışlar ne insanı ürkütecek, heyecanlandıracak kadar gerçekçilikleri var, ne karikatürize edilmiş olmaktan kaynaklanan bir sevimlilikleri…

Oyuncaklar yarım yamalak çalışıyor… Yeme içme mekanları ve dükkanlar ya hiç açılmamış ya da zararın neresinden dönülse kârdır diye zahir erken kapanmış…

***

'Biraz da Türk kültürü olsun' diye tüy gibi kondurdukları masal karakterleri, biraz da teknolojik olsun diye oradan buradan fışkıran robotlar, biraz da efsanevi olsun diye sağa sola serpiştirdikleri doğa üstü yaratıklar, biraz dün, biraz yarın, biraz gerçek, biraz hayal; hepsinin birden olmasına hiç itirazım yok da, hepsi neden bu kadar dağınık? Neden bir "bütünlük" yok? Bir zaman, mekan, "tema" örgüsü yok?

Hoş yok değil bakarsanız kağıt üzerinde hepsi var, "fikir" olarak oluşturmuşlar ama nedense rafa kaldırılmış gibi duruyor uygulama safhasında.

***

Neredeyse bir tam gün, ayaklarım su toplayana kadar, baştan sonra her bir yanını gezdikten sonra aklımda kalan tek şey:

Yeryüzünün herhangi bir yerinde bu kadar pahalıya mal olan başka bir ucuzluk timsali var mıdır acaba?

Tema park güzel fikir… Hatta iyi, kaliteli bir lunapark bile muazzam anlar yaşatabilir bir kentin sakinlerine…Ankara'ya turist de gelsin, Ankaralı da eğlensin…Hiçbirine itiraz edecek değilim…

Ama bunun için AOÇ arazisinin katli şart mıydı?

Böyle bir yatırımı belediye kaynaklarıyla yapmak şart mıydı?

"En büyük" ile "en iyi"nin bambaşka şeyler olduğu neden hâlâ kavranamadı?

Sorularımın hepsi ama özellikle de bu en çok Melih Beyciğime:

Bir şehri aşağı yukarı çeyrek asır yönetmiş bir insan, neden bu kadar özensiz, bu kadar zevksiz, inceliksiz, esprisiz, kimliksiz bir "eser" bırakmak ister ki geride?

Çok basit bir örnek; yaya geçidi koyup, yaya geçidinin bitimine hiçbir engellinin, bebek arabalı kadının, küçük çocuğun çıkamayacağı yüzseklikte bir dev kaldırım konulamayacağını da mı öğretmedi onca yıllık belediyecilik tecrübesi size?

SORU-YORUM

İktidar yanlısı gazetelerden biri 7 sütuna dev puntolarla başlık atmıştı dün: Yerli Tohumlar 100 Yıl Korunacak!

Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Tohum Gen Bankası çalışmalarının aktarıldığı haberde, "yerli tohum"ların, gelecekte Türkiye'nin aç kalmaması için nasıl korunup saklandığı bildiriliyordu.

Eğer hâlâ kaldıysa "yerli tohum"ların korunması da, saklanması da elbette stratejik önemde de, şu soruyu sormadan edemedim haberi okurken kendime:

Toprağını korumazsan, havanı korumazsan, suyunu korumazsan o özenle koruyup kolladığın tohumu nereye ekecek, neyle besleyeceksin acaba?

 

Yazarın Diğer Yazıları