Risk altında olan barış değil ahmaklıktı!

Suriye'nin karışmasıyla, bizdeki ateşkes ve çözüm süreçlerinin neredeyse eşzamanlı olması tuhaftı değil mi?

Bizle beyhude soruyorduk: "Ortada barış mı vardı ki, şimdi bitme riskinden söz ediliyor? Ne barışı? Hangi barış?" diye…

Öncelikle fiilî durumun adını doğru koymalıydık; bu bir barış değil, 'mola'ydı... Sıkça vurguladığımız gibi, hem dağlarda tarihinin en büyük bozgunlarını yaşayan örgüt için 'nefeslenme', hem de iki cepheye bölünmeden Rojava dedikleri Suriye'nin kuzeyinde yoğunlaşma molasıydı... Bu sözde barışın Türkiye Cumhuriyeti ayağındaki hükûmet partisi ise 'ömrü namlunun ucunda' olan bu statüyü mümkün olduğunca uzun tutup 'akan kanı durdurduk' propagandasıyla seçimlerden kârlı çıkmanın peşindeydi…

***

Bizler 2013'te ülkeyi yönetenleri bu büyük tehlike karşısında ikaz etmeye çalışıyorduk şu satırlarla: "Artık iyice anlaşılmalıdır ki, bugün PKK için Suriye'nin kuzeyi Irak'ın kuzeyinden çok daha önemli hâle geldi… Suriye'deki kaostan da yararlanarak büyük bir toprak parçasının siyasî statüsüne renk verme, isim koyma şansları var... Bu sayede uluslararası ilişki gücünü arttırma ve kabul görme ihtimali, mücadelenin bu 'büyük üs'te yoğunlaştırılmasını mecbur kılıyor..."

Gerçek böyleyken bizim kamuoyu farklı şekilde uyuşturuluyordu: Ortadoğu'da bizden izinsiz yaprak kıpırdamazdı!.. Şam'daki Emevi Camii'nde Cuma namazı kılacaktık!.. Süleyman Şah Türbesi'ni kaçırırken bile aslında büyük zafer kazanıyorduk!..

Hem Türkiye topraklarında hem de Suriye topraklarında eş zamanlı biçimde çatışmayı göze almak yerine 'ergonomik' davranan PKK, akıllıca bir stratejiyi hayata geçiriyordu halbuki... İkna olduğu sözde barışla Türkiye'deki 'düşman'ını durdurmuş ve ne zaman biteceğine yine kendisinin karar vereceği 'ateşkes' sürecini başlatmıştı... Güçlerin bir kısmı endişesiz biçimde Suriye'ye kaydırılmıştı... Nasıl olsa dört parçanın kuzeyi, yani Türkiye cephesi, blokaj dolayısıyla rahattı ve dokunulmazdı!..

***

İşin özeti şuydu: Türkiye'de 'bitirilmiş' değil, ihtiyaca binaen 'dondurulmuş' bir ateş vardı ve kamuoyu gerçek karşısında uyutuluyordu... Türkiye kökenli PKK'lılar 'mola'dan yararlanarak, Suriye'nin kuzeyinde 'resmî statü'ye koşturuyorlardı…  'PKK'nın barışı'nın altında yatan sebeplerden birisi, hiç şüphe yok ki, Suriye cephesiydi... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlı PKK'lıların Suriye'de artan varlığı, bizdeki 'barış'ın hangi nedenlerden kaynaklanmış olabileceğine dair yeterli delili oluşturuyordu… 

PKK için Suriye'nin kuzey, Irak'ın kuzeyine göre çok daha avantajlıydı... Karşısında Kuzey Irak'ta olduğu gibi YPG'nin hükümranlığına izin vermeyecek çapta örgüt ve aşiretler yoktu... Şartlar gereği ne BAAS rejiminin onlarla mücadeleye öncelik verecek bir pozisyonu vardı, ne de onların BAAS'la... Savaş, YPG'yle, onların tabiriyle 'çeteler' yani Şam'ın muhalifleri arasındaydı...

Buna göre Şam'a muhalif olanlar 'çete' olarak adlandırılırken, kendileri 'meşrû direnişçi' ve Rojava devrimcisi oluyorlardı!.. Türkiye'yi de o çeteleri silahlandırarak 'Rojava devrimi'ne karşı 'vekaleten' savaşmakla itham ediyorlardı...

***

Türkiye, Suriye politikası sebebiyle dış politikada sıkışırken içeride tuhaf şeyler oluyordu… Bol yalan tütsülü propagandanın tekerine çomak sokmamak için Türkiye basınının büyük bir kısmı doğal otosansür uyguluyor ve olup biteni aktarmıyordu...

31 Temmuz 2013, Van'da bir mevlit, Sevim Kaya adına... 17 Ekim 2013, Erciş'te bir taziye çadırı, Mevlüt Çoksu adına... 4 Ağustos 2013, Saray'da yine taziye çadırı, 1 Temmuz'da ölen Bayram Acar adına... 20 Ağustos 2013, Muş Malazgirt'te taziye çadırı, Çağdaş Kaya adına... 28 Temmuz 2013, Siirt'te eşbaşkanın başsağlığı ziyareti, Mahmut Sain'in ailesine... 30 Temmuz 2013, Şanlıurfa'da bir taziye çadırı, Mahmut Toprak adına... Kurban Bayramı'nda iki taziye çadırı, birisi Iğdır'da Gozel Avcı, diğeri Nusaybin'de Ferit Dündar adına... 29 Eylül 2013, Diyarbakır Bismil, Ronahi Efrin adına... Birkaç gün sonra Nusaybin'e gelen cenazeler Ömer Karana ve Mehmet Karana... Ve sayamayacağımız yüzlercesi...

Bu isimlerin hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve PKK/YPG'liydi... Tamamı Kuzey Suriye'de çatışmalarda öldürülmüştü… Bizim medya hiç bunlardan bahsetmiyordu... Çünkü 'barış'ı koruyordu!.. Halk bunları fazlaca bilmemeli, akan kanın durduğu masallarına inanmalıydı!..

Onun için sesleniyorduk, 'barış değil ahmaklık risk altında' diye… Şimdi 'güvenli bölge'yi damıtıp ondan ne zaferler çıkaracaklar bakalım!..

 

Yazarın Diğer Yazıları