Bu fotoğraflara lâyık mıyız?..

Bazı anlar vardır, devleti yöneten veya devleti temsil eden siz olmasanız da, o devlet gözünüzden bile sakındığınız devletiniz olduğu için utanırsınız…

Geçmişte çok oldu meselâ… Çözüm sürecinde PKK'lıların ölülerini mezarlıklara taşıyıp, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında kendilerince şehitlikler inşa etmeleri ve oralara terörist anıtları dikmeleri söz konusuydu… Dönemin İçişleri Bakanı "Abartmayın, heykel dediğiniz fiberglastan" diyebilmişti ve yerin dibine girmek size düşmüştü…

Ya Silvan'daki o görüntüler… Türk askeri çarşının içinden geçirilirken sivil halk tarafından ağır hakaretlere uğruyor, adeta bir 'işgal gücü' muamelesi görüyordu… Rezaletin tarifi bile yoktu… PKK'lılar hava basıyordu, "Öldürmeye çalıştığınız halk bakın sizin canınızı nasıl koruyor" diye…

Diyarbakır'da askeri birliğin içinde gönderdeki Türk bayrağı indirilmişti… "Araştırdık, olay çocuk işi" diyerek küçültme çabası resmî görevlilere düşerken, utanmak yine millete kalmıştı…

Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeyine 'savaşçı' ve silah sevkiyatına izin verdiğimiz ve her ilçede şova dönüşen o kara yolculuk… Heriflerin yediği kebapların ve fasulyelerin paralarını ödemek kaymakamlıklara, konvoyun önüne eskort koymanın şerefi de yine bize düşmüştü!..

Dağdaki teröristlere yemek ve meyve taşıyan kamyon uçuruma yuvarlanmasa bilmeyecektik Şırnak Belediyesi'nin günlük yemek taşımasını… Tıpkı soruşturmanın sonucunu hiçbir zaman öğrenemediğimiz gibi!..

Süleyman Şah Türbesi'nin bir gecede kaçırılması da farklı değildi… Kendi topraklarımızdan ata mezarı kaçırıyoruz… Buradan da yöneticilere 'başarılı operasyon' gururu kalırken, geri kalana anlamsız bakışlar kalıyordu…

***

Özellikle çözüm sürecinde böylesine gururu kırıcı öyle sahneler yaşadık ki devleti ve onun ciddiyetini fazlasıyla arar olduk… 'Her kötülüğün müsebbibi güvenlikçi politikalar'dan 'demokrat ve özgürlükçü yönetim'e dönüşümüz geride acı fotoğraflar bırakmıştı çünkü…

Geçtiğimiz gün bu fotoğraflara bir yenisi daha eklendi… HDP Diyarbakır İl Teşkilatı önünde çocuklarını almak için çırpınan ailelere destek amacıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı da fotoğraf karesine girdi…

Bir hanım olarak o ailelerin arasına girmesi, destek olması pek güzel de Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak orada yer alması yaralayıcı oldu…

Türkiye Cumhuriyeti devleti, PKK'ya "Terör örgütüdür" diyemeyen PKK'yı 'halk' olarak gören bir yapının kapısında 'talepkâr' olamaz, öyle görüntü veremez… Devlet dediğiniz gereğini yapar… Bir terör örgütünün sivil uzantısının kapısında o pozu vermez…

Bir terör örgütünden aman dilemek, yalvarmak, onunla ittifak etmek, birlikte gelecek inşa etmek ne kadar saçmaysa, o terör örgütünden neredeyse rica yoluyla kaçırılan çocukları geri istemek o kadar saçma… Devlet ciddiyetini tahrip eden bir uygulama... Bir de dilekçe verilseydi de tam olsaydı!..

***

Daha dün Nevruzlarda birlikte yeni Türkiye inşa etmeye kalkışıp, bugün aynı ilde dünkü masa arkadaşınızın il binası önünde acılı ailelere eşlik etmek, tarif edilemez bir çelişki olmalı… "Bu çocuklar bu dağlara nasıl çıktı, nasıl kaçırıldı, bu iklim nasıl oluştu, nasıl yeşertildi?" sorularıyla özeleştiri yapmak yerine hiç sorumluluk yokmuş gibi davranabilmek çok ama çok zor olmalı…

Asfaltların altına patlayıcı yerleştirilirken devletin uyutulduğu günler geride kalmış olmalı… Devlet, devlet gibi davranmalı ve resmi görevlileri parti kapılarında bu hâle düşürülmemeli… Yoksa sadece çocuklar değil, devlet de bir yerlere kaçırılmış sayılır!..

Ayarlarla daha fazla oynanmasın!.. Yeter artık!..

 

Yazarın Diğer Yazıları