Türk'ün taassupla imtihanı

Yeni değil aslında; bu topraklara geldiğimiz günden beri böyleydi. Allah'ın, peygamberin, kitabın dininin aksine, haksızlık karşısında dilini yutarsan izin veriyordu "güçlünün dini" yaşamana.

"Vur ensesine al lokmasını" tadında "uysal koyun" olursan; susarsan…

Boyun eğersen talana, vurguna; razı olursan hırsızın, arsızın senin olanı gaspına…

Tükürmezsen yüzüne "celladın, fırsatçının, fesatçının, hayının"

Dayanmazsan "tırnak ile, diş işe, umut ile, sevda ile"; biat edersen sorgusuz sualsiz "ağa"ların düzenine…

Adından, sanından, atandan, soyundan, törenden; velhasıl, sen, "sen" olmaktan vazgeçersen… Dönersen "millet yolunda bir azamet"ten; kimliksizleşirsen…

Akla uymayanı "akil" sayarsan… Hukuka uymayanı "hakim" sayarsan… İlme uymayanı "alim" sayarsan…

Hatırlasana; Müslümanlığı atının sırtında taşıdığın Anadolu'da, devşirme Şeyhülislamlar "katline ferman" vermediler mi arsızca din adına?

Ahîyan-ı Rum'un, Bacıyan-ı Rum'un omuzlarında yükselen o tertemiz inancın kılıçtan geçirilmedi mi, medreseleri kuşatan Arap ve Fars "ulema(!)"nın şirke batmış nasihatlarıyla?

***

Değişen hiçbir şey yok buralarda…

***

Toprak ağaları… Din-tarikat ağaları…  Aşiret ağaları… Onlar değilse yancıları… Onlar da değilse yancılarının yancıları… Yancılarının yancılarının yancılarının yancıları… Bu "silsile"ye dahil olan herhangi biri -sebep mi yok- "gözünün üstünde kaşı var diye" kurban istemiştir mesela; 4 yaşındaki evladının kanına girmişlerdir. Hem de işkenceyle, acı çektire çektire, inlete inlete… Soramazsın hesabını, prangalarını söküp de "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" olmayı başaramadığın müddetçe!

Bu canilik değil de, bu caniliğin cezasız kalmamasını istemek suç sayılır, sorsan herkesten gelenekçi, töreci, muhafazakar olan mahallende!

Elindeki kanı görürsün, tanırsın, "kanındır" neticede; ama "bu" diyemezsin, evladının katillerinin karşısında dilsizleşmek de "dindarlığına dahil"dir çünkü sana dayatıldığı şekliyle!

***

Mahşer günü "formalite" zahir; saç renginden, ruj renginden, etek boyundan, kahkaha tonundan, daha fani alemde kesilir zaten bileti cennetinin/cehenneminin!  Kul yapımı filan ama elinde sallayıp durduğun "günah metre" nerde olursa tanır çıplaklığı; ve onunla, gencecik bir kızın, birini kansere kaptırdığı bacaklarından diğerinde görünen ten oranını "suç üstü" yapmak da dahildir dindarlığına!

***

Gencecik bir kızın "her canlının ölümü tadacağı gerçeğini kabul etmek yerine yaşamak istemesi(!)"ni kınamak da dindarlığa dahildir; çektiği bütün acılara rağmen hayatı sevmesini, güzelleştirmeyi, iyileştirmeyi, sevecenleştirmeyi, neşelendirmeyi denemesini "dünyasallaşma rüzgarına kapılmak" saymak ve ona bakınca gözündeki "inanç" yerine rimeli, farı görebilmek de…

***

Ve biliyor musunuz, "karısını kızını şeyhinin koynuna sokmayı", "kerameti var" diye çoluğunun çocuğunun rızkını sahte hocalara yedirmeyi, çocuklarının istismarına göz yummayı dindarlığa dahil sayanların "din" algısıyla, bunlarınki arasında çok da far yok aslında…

Biri aklını, mantığını, vicdanını "Şehvetiye tarikatı"nın kapısında bırakmışsa, öteki "cahiliye tarikatı"nın, "zalimiye tarikatı"nın vs…

***

Bu yüzden, meseleyi, kendini şeyh, şıh, hoca, mübarek zat diye yutturan bir grup sapkının fantezi dünyasıyla sınırlandırarak sulandırmadan, güya Ahmetçileri yerden yere vurur, ne fena, ne tehlikeli olduklarını yayarken alttan altta Mehmetçilerin yayılabilmesine alan açma kurnazlığında bulunmadan kaleme alındığı her satırında kendini belli eden Şehvetiye Tarikatı'nı okuyunuz, okutunuz…

TBMM'nin Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun'u kabul ettiği gün kürsüye çıkan Rize Milletvekili Ekrem Bey'in şu sözleriyle başlıyor İsmail Saymaz kitabına:

"Asıl mesut olduğum diğer bir cihet vardır ki, o da fikri taassup denilen bu yılanın bugün parçalanmış olmasıdır. O şimdi kıvranarak, hırlayarak can çekişiyor. Bununla beraber tehlikesini biraz daha muhafaza ediyor. Fakat Cumhuriyetin çıkardığı kanunların satırı ile onu tamamıyla öldüreceğiz ve taassup içinde yaşayan milletlere misal olacağız…"

İsmail'e, düşmanı da, mücadeleyi de şahsileştirmeden, doğru bir teşhisle, konuyu "Cumhuriyet'in taassupla imtihanı" çerçevesinde ele aldığı için teşekkür ediyor, şu ahir ömrümde, Cumhuriyet'in kanunlarının "müritleşme" değil yeniden "uluslaşma" yolunda uygulanabildiğini görebilmeyi umut ediyorum…

"Hayal" sayılmasa gerek…

 

Yazarın Diğer Yazıları