Eyy Türkiye! 20 yılda bir arpa boyu yol alamadın!

5.8'lik İstanbul depremiyle birlikte, deprem yeniden gündemimiz oldu. Sosyal medya, özel yazışmalar bir anda deprem konulu konuşmalarla doldu taştı. Oysa uzmanlar uzunca bir süredir depreme karşı uyarılarını gittikçe artan bir endişeyle yapıyordu. Ancak görünen o ki, uyarıların şiddetinin artması değil, depremin şiddetinin artması mesajı almamızı sağladı.

Şimdi herkes sınırlı bilgisiyle birbirine akıl veriyor. Her kafadan bir ses çıktıkça da uzmanların uyarıları aralarda kaynıyor. Doğru bilgilenemiyoruz. Doğru bilgilenemedikçe de ne oluyor? Bilinçlenemiyoruz. Bir korkunun etkisiyle kendimizce önlemler alıyoruz ama o korkunun etkisi geçince, her şeyi unutuyoruz.

1999 depreminden sonra yaşadığımız korkunun etkisiyle hepimiz deprem çantası hazırladık mesela. Hatırlarsınız… İçlerine hane halkına yetecek kadar hırka, atıştırmalık, ilaç, mendil, el feneri, ilk yardım malzemeleri koyduk. Sonra zaman geçti, çantalar tozlandı. Çantayı tekrardan düzenlemek, içindekileri yenilemek hiç birimizin aklına gelmedi. Baktık ki yeni bir depremin olduğu yok; çantalar boşaltıldı, kaldırıldı. Niye? Çünkü depremin yıkıcı etkisini unuttuk. Bilinçle hazırlamadık o çantaları, korkuyla hazırladık ve korku geçince önlem almaya da gerek duymadık.

Yalnız biz vatandaşlar değil, devlet de anlık ve göstermelik önlemlerle yetindi.

Yapılan en önemli iki çalışma 2002 ve 2003 yıllarında yapıldı. Biri JICA ile yapılan diğeri ise İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine hazırlatılan İstanbul Deprem Master Planı idi. 2016'da Kentsel Dönüşüm Master Planına başlandı. Hala sürüyor…

İstanbul Valiliği, 1999 depreminden hemen sonra şehrin farklı noktalarına enkaz kaldırma ve ilk yardım çalışmalarına destek olabilecek malzemelerle dolu konteynırlar yerleştirdi ve park, arazi gibi boş alanlar bir afet anında insanların temel ihtiyaçlarını giderebildiği toplanma yerleri olarak belirlendi.

Sonra ne mi oldu?

Evde bir köşede unuttuğumuz deprem çantaları gibi, bu konteynırlar da kullanılmadıkça tozlandı ve sonunda kaldırıldı.

Bir türlü gerçekleşmeyen (!) depreme önlem olarak toplanma alanları için boş arazi tutmaktansa, bu arazilerden rant sağlayıp kaymağını yemek daha cazip geldi.

1999 depreminin hemen ardından belirlenen 470 toplanma alanının, AFAD'ın 2015 yılında yaptığı açıklama ile 1332'ye yükseldiği duyuruldu. Ancak, 2019 yılına bu toplanma alanlarından yalnızca 77'si ulaşabildi. Diğerleri rezidanslarla, AVM'lerle süslendi.

Haklarını yememek lazım, belki de iktidar, toplanma alanlarına AVM yapılmasına müsaade ederek; deprem anında konteynırlarla sağlanabilecek temel ihtiyaçlardan fazlasını vatandaşına sunmak istemiştir.

Depremzedelerin karnı doysun tamam ama son moda çantalardan mahrum mu kalsınlar!

Birilerinin cebi dolsun diye verilen izinlerden çok daha masum görünüyor bu ihtimal değil mi?

Öte yandan AFAD, 77 toplanma alanı olduğu iddiasını reddediyor; Cumhurbaşkanı kanıtsız belgesiz, afaki ifadelerde on binlerce toplanma alanı var diyor. Şeffaflık ve açıklık yine büyük sıkıntı.

Peki ya deprem vergileri? Ne kadar para birikti? Nerelere harcandı? Bambaşka bir belirsizlik.

1999 depremindeki ağır hasar ve can kaybının sebebi şöyle özetlenmişti:

Binalarla ilgili "yapısal sorunlar" ve bilinen aktif fay hattına rağmen bu hat boyunca yapılan yoğun yapılaşmayla birlikte oluşan "yüksek nüfus".

1990'da ülke nüfusunun sekizde biri İstanbul'daydı; bugün ise resmi kayıtlara göre, ülke nüfusunun neredeyse beşte biri İstanbul'da. Çalışmak için İstanbul'a gelen ama adres kaydını aldırmayan vatandaşlar hariç tabi bu oranda.

İstanbul, 1999 depreminden beri, çok daha büyüdü.

Dolayısıyla 20 milyonluk şehre iletişim altyapısı sağlamak da zorlaştı ve deprem anında operatörler çöktü. Görünen o ki, Japonya'nın, Amerika'nın oldukça büyük doğal afetlerde iletişimi nasıl sağladığına bakıp, teknolojiyi buraya taşımada da eksik kalmışız.

Özetle, bu 5.8'lik deprem bizi şöyle bir sarstı ve adeta "Eyy Türkiye! 20 yılda yaşadıklarından ne bir ders aldın ne de bir arpa boyu yol aldın" dedi.

Ancak uzmanlar bas bas bağırıyor: İstanbul'da büyük bir deprem olacak.

Öngörülerin pek çoğu bu depremin 7 şiddetinin üzerinde olacağı yönünde ve söylenenlere göre 7.2'lik bir deprem, 5.8'lik depremin yaklaşık 25 katı bir etki oluşturuyor.

Şimdi bu ihtimalde gerçekleşebilecek senaryoyu düşününce, daha da kuvvetlice sormadan edemiyorum: 20 yıldır toplanan deprem vergilerimiz iletişim altyapısına, deprem araştırmalarına, afet hazırlıklarına harcanmadıysa, nereye harcandı?

 

Yazarın Diğer Yazıları