Şam'da namaz kılma hevesiniz hâlâ geçmedi mi?

Cumartesi günü CHP, sekiz yıldır kanayan yaraya parmak basarak, "Suriye'de barışa açılan kapı" mesajıyla Uluslararası Suriye Konferansı düzenledi. Konferans "uluslararası" idi, "Suriye" hakkında idi ancak konferansta Suriye'den üst düzey bir katılımcı bulunmuyordu.

Neden?

Çünkü Dışişleri Bakanlığı vize vermemişti.

Peki Dışişleri Bakanlığı'ndan temsilci var mıydı?

Hayır, o da yoktu.

Peki, bu konferansta mutlak bulunmasını arzu ettiğimiz bu katılımcılar neden yoktu?

Çünkü konferansa CHP ev sahipliği yapıyordu.

Yalnızca CHP düzenliyor diye, konuda uzman pek çok kişinin çözüm önerilerini sunduğu bu konferansa sırt çevirmek, iktidarın Suriye meselesine gerçekten çözüm bulma niyetinde olmadığının önemli bir göstergesi.

Zira sosyal hayata ve ekonomiye oldukça büyük etkisi bulunan bu meseleyi çözmek için iktidarın her bir siyasi topluluğun fikrini alması elzem ve hatta demokratik bir ülkede olmazsa olmaz koşullardan biri.

Konferansa 22 ülkeden diplomatlar ve 30 sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı. Meselenin uzmanı pek çok siyasetçi, akademisyen, gazeteci, sivil toplum kuruluşu temsilcisi konuşma yaptı, araştırmaları sonucu edindikleri bilgi birikimiyle çözüm önerileri sundu.

İktidarın sırf muhalefet tarafından dillendiriliyor veyahut muhalefetin ev sahipliği yaptığı bir konferansta dile getiriliyor diye, Suriye meselesine dair bir çözüm önerisine arkasını dönecek lüksü yok. Kalmadı.

Son yerel seçimlerde, AKP tabanının bir mesajı da Suriye politikasından rahatsız olduklarıydı.

CHP'nin konferanstaki "barış" vurgusunun anahtarı "Suriye'deki rejimle ilişki kurmak"tı. Ama kendisine bu kapıyı aralayacak bir temsilciyle ilişki kurması hususunda bile müsaade edilmedi. Bu tablo gösteriyor ki iktidarın ilişki kurmaya niyeti yok.

Yani, konferansta vurgulanan barışa, AKP henüz gönüllü değil.

Suriye meselesinin Türkiye açısından en önemli boyutu Türkiye'de bulunan Suriyeli vatandaşlar. Türkiye bu çok boyutlu meselenin siyasi, ekonomik, sosyal etkilerini her geçen gün daha çok hissediyor.

Cuma namazını Şam'da kılma hevesiyle saplandığımız Orta Doğu bataklığına her geçen zaman daha çok saplanıyoruz.

Şimdiki söylemleri ise "güvenli bölge". Başlangıçta 1 milyon devamında 2-3 milyon Suriyeli için inşa edilmesi planlanan kentlerin maliyeti 23,5 milyar euro.

Cumhurbaşkanı bu zamana kadar Suriyelilere 40 milyar dolar harcadığımızı söylerken, Batının vermeyi taahhüt ettiği miktarı vermediğini kendi bizzat dile getirmişti. Güvenli bölge için de Batının elini cebine atmayacağını söylemek güç değil.

Suriye yönetimi ile anlaşmadan böyle bir bölgenin nasıl kurulacağı, bölgenin güvenliğinin nasıl sağlanacağı, Suriyelilerin bu bölgeye nasıl götürüleceği, bölgede yaşayan mevcut Suriyelilere ne olacağı başlıca bilinmezlikler ama bilinen şey, yine bir adım sonrasını öngöremeden, belki de düşünmeden adımların atıldığı.

Milyarlarca dolar harcadık, ekonomimiz altüst oldu ve en acısı da çokça şehit verdik…

Esad'la iş birliğinin tek çare olduğunu anlamak için daha ne kadar kayıp vereceğiz? Daha ne sorunlar yaşayacağız? Şam'da namaz kılma hevesiniz hala geçmedi mi?

 

Yazarın Diğer Yazıları