"Vekalet"ini al da git

Önce şunda bir anlaşalım;

ABD, Suriye'deki güçlerini çekmiyor. ABD, Suriye'nin kuzeyindeki "resmi" güçlerini çekmekten söz ediyor.

Aytunç Erkin, dün Sözcü'deki köşesinde kalem kalem yazdı:

PKK, YPG, PYD, "Suriye muhalefeti" adına ne derseniz deyin, tanısı "Kürtçü", "bölücü", "terörist" olan ve şimdi Türk ordusunun tam da namlusunun ucunda bulunan örgüt, 2018'de ABD'den, "12 bin adet AK-47 Kalaşnikof otomatik tüfek, 6 bin PKM makineli tüfek, 3 bin 500 DShK ağır makineli tüfek, 3 bin adet RPG-7 roketatar, 235 adet havan topu, 100 adet keskin nişancı tüfeği, bin adet Türkiye'de PKK'lıların üzerinde yakalanan AT-4 veya SPS-9 sofistike anti-tank füzesi, 80 adet 60 mm, 80 adet 82 mm ve 75 adet 120 mm havan topu" desteği aldı. 2019'da "25 bin AK-47 (Kalaşnikof) otomatik tüfek, 1500 makineli tüfek, 500 ağır makineli tüfek, 400 RPG-7 roketatar, 95 keskin nişancı tüfeği, 20 adet 60 milimetrelik havan ve 60 adet 120 milimetrelik havan topu" aldı. ABD, sözüm ona Suriye'den çekiliyor ama 2020 bütçesinde 300 milyon dolarlık "daha" yardım öngörüyor buradaki maşalarına.

Eh, IŞİD'i de Türkiye'nin başına musallat etmeyi planladığına göre bunca yatırım ne uğruna? Kimi vurmaya? Kimi tuzaklamaya? Kime saldırıya?

Cevap için "sosyal medya generali" olmaya gerek yok galiba:

ABD, kağıt üzerinde "müttefik" kalmak zorunda olduğu için "resmi" olarak savaşamayacağı "düşman"ına karşı "gayrı resmi ordusu(!)"nu çıkarıyor Türkiye'nin karşısına.

Adı üstünde; başından beri "vekalet"le yürütülmüyor muydu zaten "örtülü savaş" bölgede?

SORU-YORUM

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu soruyor aslında ama ben de imzamı atmakta sakınca görmüyorum:

- Bir tarafta ABD, bir tarafta Rusya, biz neden ikisinin arasında gidip geliyoruz? Neden emperyal devletlerden emir alıyoruz?

Ve Tanrı Trump'ı yarattı!!!

ABD Başkanı Trump, "büyük ve emsalsiz bilgeliğiyle(!)" yaptığı değerlendirmelerin sonucunda, şimşeği tutan Zeus gibi "sizi yok edeceğim" diye tehditler savurmaya başlayınca "Bunun kafa iyice gitti" teşhisi koyanlar, göreve başladığı günden bu yana en çok maruz kaldığı "deli" yaftasını ısıtanlar oldu ya…

Tam olarak öyle değil o iş aslında.

Yeniden başkan olmak istiyorsa bir an önce vaatlerini yerine getirmeye dönük adımlar atma mecburiyeti, başının üstünde sallanıp duran ve artık düştü düşecek haldeki "azledilme ihtimali" filan eyvallah da, Trump'ın pençesinde kıvrandığı "seçilmişlik sendromunu" da yabana atmasın bence dünya!

Seçmen oylarının çoğunluğunu almış olmayı kast etmiyorum "seçilmiş" derken, kendini Tanrı'nın bir nevi "elçisi(!)" saymaktan bahsediyorum; "oğlu", "vekili", "aracı"

Hatırlıyor musunuz; Trump, Çin hamlesini nasıl gerekçelendirmişti?

"Ben seçilmiş kişiyim!"

Peki ya Bush, Irak'ın işgalini?

"Tanrı bana, George, Irak'a git ve zorbalığı bitir' dedi…"

Bunlar da, ABD'nin ilk başkan yardımcısı John Adams'ın devletin kuruluşunda söyledikleri:

- Amerika'nın kuruluşu, Tanrı'nın, hâlâ tutsaklık durumunda bulunan bütün insanlığı aydınlatıp zincirlerinden kurtarmak yolunda taşıdığı gizli iradenin bir tecellisinden ibarettir.

Trump'ın "büyük ve emsalsiz bilgeliği(!)"yle aldığı kararlar, yaptıkları ve yapmadıkları da, bir yönüyle illaki bu misyonun yansımasından ibarettir! Her nevi densizliği, hadsizliği, cüretinin kaynağı buradan aldığı cesarettir.

Yoksa…

"Dini temeller üzerine inşa edilmiş bir siyasi cemaat"te "düşünmek", "anlamak" "kavramak" gibi eylemler söz konusu olamayacağına göre, "akıl" emaresi aramak zaten başlı başına beyhude!

Ha şunu bileydin!..

Trump, "Ne haliniz varsa görün" tonundaki cümlelerini "Biz 7 bin mil ötedeyiz" diye bitirmiş.

Ha şunu bileydin; biz de yıllardır bunu soruyoruz işte:

Ne işiniz var ülkenizden kıtalar, okyanuslarca ötede!

Çok basit…

"Ergenekon" yaftalı kumpas davasının hakimlerinden Hüsnü Çalmuk, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nde, bu kumpastaki rollerinden dolayı yargılandıkları davada, mahkeme tutanaklarının kendisine cezaevi müdürlüğü aracılığıyla değil doğrudan verilmesini isterken, Mahkeme Başkanı'na akıl verircesine "Bir CD'yle vereceksiniz çok basit…" deyince aklıma geldi:

Kuddusi Okkır'ın hastane sevk kararını -zamanında- vermek çok mu zordu?

O kumpasta muhataplarına çok büyük bedeller ödeten, öyle çok "çok basit" işlem ısrarla engellendi ki, "adalet" diyemiyor insan bir türlü insan, müsebbiplerinin hepi topu üç beş yıllık cezalarla yırttıkları davalardaki hallerine…

 

Yazarın Diğer Yazıları