"Tel Abyad hatırası"

Şimdiki gençler hatırlamaz, İstanbul'un bazı önemli noktalarında büyük bez afişler asılıydı; "İstanbul Hatırası." Hemen yanı başlarında birer körüklü fotoğraf makinesi, onunla birlikte kullanıcısı yer alırdı. Bu şahıslar nafakalarını bununla sağlarlardı. Genelde megakente ilk defa gelenleri fotoğraflar ve geçimlerini temin ederlerdi.

Bu yılların en değerli yerleri Mısır Çarşısı ile Osmanlı Bankası'nın -şimdi İş Bankası Müzesi- arasındaki alandı. Eski Türk filmlerinde yer alan "köyden indim şehire" sahneleri o pankartların altında yer alırdı.

Hatta espri daha iyi anlaşılsın diye İstanbul'un S'si ters yazılıydı.

Değişim

Polaroid makineleri icat edilince düzen değişti. Anında şipşak ve teslim. Bu yüzden hatıra fotoğrafı çekenlerin sayısı hızla çoğaldı. Nuh Nebi'den kalma çekim tekniğiyle geçinenler yerlerini bunlara bıraktılar.

Taksim Anısı

Delikanlılığa adım atmakta olduğum yıllar. Ağabeyim üsteğmen. Taksim'de otobüsten indik. Sinemaya gidiyoruz. Yürümeye başladığımız an "İstanbul hatırası" çeken biri geldi; "Hemen yapalım abi" dedi. Reddettik.

Daha elli metre yürümeden ikincisi yanaştı. Onu da kafa göz işaretleriyle yolladık. Tam Yeni Melek sinemasının sokağına yaklaştık üçüncüsü zuhur etti. Bu daha da uyanık. Flaşı patlatınca, biz de durduk. O zaman bağlantıyı tamamlayıp, gerçek çekime hazırlandı. Ağabeyim de arkasını dönüp, ceketinin eteklerini kaldırdı; "çek ulan" dedi ve fuayeye girdik.

Arzuhalciler

Burada bir başka not daha düşeceğim. Genelde resmî daireler ve özellikle adliyeler civarında arzuhalcilik yapanları da hatırlarım. Bunlar, vatandaşa sadece "konu ne?" diye sorardı. Anında isteğe göre dilekçeyi hazırlardı.

Meslekleri gibi tarihî daktilolarından çıkan baş vuruyu pek çok avukat beceremezdi. Bilgisayarların devreye girmesiyle bu meslek de tarihin tozlu raflarına kalktı.

Size benden bir anı aktarayım. O daktilolardan birine halen sahibim. Olivetti marka bu aletin artık şeridi bile imal edilmiyor. Camekanlı kütüphanemin en üstünde duruyor. 2005'ten beri de kapağını açmadım. Hatırladıkça kafamı kaldırıp "merhaba" demekle yetiniyorum.

Niye yazdım

Bu uzunca girişin sebebine gelince harekâtı takip eden meslektaşlarımın durumuna sinirlenmem. Çoğunlukla "Tel Abyad" veya "Resulayn" hatırası görüntüler izletiyorlar. Zaten son yılların modasına uyup sakal sünnetini yerine getirmişlerdi.

Bunları görüp "ah ne dini bütünler" diyen var mı bilmiyorum. Sırf "bizler de savaş muhabiriyiz" diyebilmek için saç ve sakalları birbirine karıştırdılar.

Kimi kandırıyorlar?

Aslında hepsi birer artist. Değil ayakları, parmaklarını bile hududun öbür tarafına sokan yok.

Son PKK kalıntısı yok edilince ellerine birer Türk bayrağı alıp, öbür tarafa zıplarlar. Ve tampon bölge hatırası çektirirler.

Savaşta Fransız kostümü

Benim tanıdığım ve birlikte çalıştığım Behçet Akdoğan'ı da unutmuyorum. Lübnan iç savaşına yolladık. Giderken yayın yönetmenimiz Güneri Cıvaoğlu uyardı; "Burhan şuna söyle, defile fotoğrafları yollamasın."

Ben de sıkı sıkı tembih ettim; "Aman giderken yanına bir safari kıyafeti al." İlk filmler geldi ve banyodan çıktı. Aşağı indim karanlık odada resimleri işaretliyorum. Tüm karelerde Pierre Cardin kostümler. Ayağında ise Salamander çizmeler. Arkada ise harabeye dönmüş binalar.

Soluğu Cıvaoğlu'nun yanında aldım. Hafif tebessümle "sinirlenmek yok" dedim. Başladı kahkaha atmaya. Yüz kere tembih ettiğimi hatırlattım. Güneri Bey de "Biliyorum, biliyorum" dedi. Aramızda kalsın Behçet Akdoğan çok iyi bir insandı. Şık giyinmeye de meraklıydı. Neyse canı rahmet istedi.

Günümüzün kendilerini savaş muhabiri zannedenlerden farkı, her şartta defile yapar gibi davranmasıydı.

Bir haftadır izlediklerimiz görüntüleriyle "konu mankenliği"ne iyi uyum sağladılar!

Bubi tuzakları

Şehir Savaşları'nda kullanılan en insanlık dışı silah bubi tuzağıdır. Birebir tanık olduğum onunla mücadele yöntemlerinin en az 40 yıldır dersi veriliyor. Girilen evdeki buzdolabının kapağını açmamalısınız. Elektrik düğmesine, iyice incelemeden basmamalısınız, vb. Bastığınız topuk mayını, çıtır çıtır sesler çıkarır. Devreyi tamamlayana kadar kendinizi en uzak mesafeye fırlatmalısınız.

Peki nasıl oluyor da, bunca uyarıya rağmen şehit veriliyor. İşte buna çıldırmamak mümkün değil.

GÜNÜN SÖZÜ

Yer yüzünün en büyük imparatoru menfaattir. Montesquieu

 

Yazarın Diğer Yazıları