Barış esas, savaş istisnadır

Mehmet Akif'in "Hepimiz onun talebeleriyiz" dediği şark dünyasının büyük üstadı Şirazlı SÂDÎ'ye (mealen) "Vaaz u nasihatte, hikmet ü belagatte üstünüze yok. Lakin harp darp tasvirleri sizin boyunuzu aşar" dediklerinde, Sâdî'nin "Ayol ben sulh (barış) adamıyım" cevabını vermesi gibi bize "Yiğitsen bir de savaş konusunda yaz da görelim" diyenlere "Ben kılıç (savaş) değil, kalem (barış) tarafındayım" deyip geçecek halimiz yok. En azından bu konuda kalemin görevinin ne olduğunu anlatmak boynumuzun borcudur.

Öncelikle şunu belirtelim ki, sınırlarımızı terörden arındırmak için başlattığımız "Barış Pınarı Harekâtı" bir savaş değildir. Ama her sınır ötesi harekât gibi savaş riski de taşır. Allah ordumuza güç-kuvvet versin. Mehmetçiğimizin ayağına taş değmesin. İnşallah en kısa zamanda görevlerini tamamlayarak sağ salim yurda dönerler. Millet olarak ordumuzun arkasındayız…

Şimdi gelelim böyle durumlarda kalem sahiplerinin görev ve sorumluluklarına…

Bir defa kalem erbabı itidalli olmalıdır. Kışkırtıcılık, savaş tamtamcılığı ve şakşakçılık onlara yakışmaz. Bu tip davranışlar güç sahiplerinin dolduruşa gelip yanlış kararlar almasına sebep olabilir. Dolayısıyla yazarlar sorumlu davranmak, işin sebep ve sonuçlarını iyi değerlendirmek zorundadırlar.

Kur'ân-ı Kerim'de belirtildiğine göre, C. Hak, insanoğlunu yeryüzünün imarıyla mükellef kılmıştır: "Yeryüzünü imar etmenizi isteyen O'dur." (bk. Hûd sûresi, âyet: 61)

Demek ki biz her şeyden önce "imar"la görevliyiz, "yıkmak"la (savaş) değil. Yeryüzünün imarı da ancak barışla mümkündür.

Elbette fitne-fesat çıkaranların yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak, hakları avuçlarına verilecektir. Ancak bir canı ölümden kurtarmak bütün insanlığı ölümden kurtarmak gibidir (bk. Mâide sûresi, âyet:32) ki böyle bir ortamın oluşması için öncülük etmek de kalem sahiplerine düşer.

Bu arada bizi "Barış Pınarı Harekâtı"na mecbur eden sebepleri de tartışmamız gerekir. Zira sebepleri ortadan kaldırmadan sonuçları değiştiremeyiz.

İki komşu aile düşünün, birinin aile reisi çoluk çocuğuna eziyet ediyor, aile fertlerine kötü muamelelerde bulunuyor. Bu durumda diğer ailenin yapması gereken, komşusuyla konuşmak, sıkıntıları varsa gidermeye çalışmak yani meseleyi yerinde çözmeye gayret etmek olmalıdır. Mağdurları evinize alır, baştakine "Küstüm, seninle konuşmuyorum" derseniz, o da "Küstünse eğirdiğini ayrı koy, dokuduğuna ortak olalım" der ve iki taraf için de sorunlar kartopu misali yuvarlana yuvarlana büyür, birtakım sıkıntılara sebep olur. Bugün yaşananlara biraz da bu açıdan bakmak gerekir.

"Efendim 'ensar', 'muhacir'leri kabul etmişti" diyeceksiniz. Evet, ama ne biz "ensar"ız, ne de Suriyeliler "muhacir"…

Atalarımız "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır." demiş. Meseleleri çözmek için konuşmak ve yapıcı davranmak gerekir. Aşağıdaki âyet bu konuda bize rehber olmalıdır:

"İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel davranışla sav; o zaman bir de bakarsın ki aranızda düşmanlık olan kimse dost oluvermiş." (bk. Fussılet sûresi, âyet: 34)

Celâl Yıldırım, bu âyeti yorumlarken şunları söyler:

"Kötülüğü iyilikle savmak, elbette ki olgun müminlerin hasletlerinden biridir. Toplum hayatını sevgi bağlarıyla ören, onları kaynaştıran güzel davranışlardan biri de işte budur. Düşmanlığı dostluğa çevirir, aradaki soğuk havayı giderir."(bk. Celâl Yıldırım: Kur'ân-ı Kerim Meâl ve Tefsiri, İst. 1982, s. 481).

Sözün özü; Hz. Âdem'den bu yana yeryüzünde fitne-fesat çıkarmaya çalışanlar hep var olagelmiştir. İnsanlık medenîleştikçe kavga gürültünün azalması beklenirken maalesef haksızlığın hukuksuzluğun artmakta olduğuna şahit olmaktayız. Yunus'un ifadesiyle bu cihan cehennemini cennete çevirmek "kalem"e düşmektedir. Gerektiğinde "kılıç"a elbette destek verilecektir. Fakat unutmayalım "barış" esas, "savaş" istisnadır.

***

ACZİMİN GİRYESİ:

İNSANLIĞIN GÖREVİ  

Beşerin   görevi   dünyayı imar   etmektir,

Yakıp yıkmak değil, çalışıp mamur etmektir.

(Li-müellifihî)

 

Yazarın Diğer Yazıları