​​​​​​​Kâr hırsıyla marka değerini bitirmek

Geçen hafta, Türkiye'nin gündeminde siyasetin dışında Tarım Bakanlığı'nın açıkladığı tağşiş listesi vardı. Yani Türkçesi içine başka bir madde katılan ürün anlamında.

"İçinde domuz olan sucuklardan ben de yedim" yazıma tepki geldi.

Öyle bir sucuğu nasıl yedin?

Nasıl yemeyeyim ki?

Öncelikle satın aldığım süpermarketin markasına güvendim. Türkiye'nin en büyük ve en önemli markası. Arkasında yine ülkemizin en büyük holdingi var. Koskoca marka sırf üç kuruş fazla kazanmak için kötü ürün satar mı?

İkincisi satın aldığım markaya güvendim. Çünkü öyle ya da böyle bu markette en çok satılan ürün. Yılların markası ve önemli bir marka olmasaydı bu kadar büyük bir süpermarket satmazdı diye düşündüm.

Yanılmışım!

Çünkü, Türkiye'yi halen ben eski Türkiye olarak biliyorum.

Şirketlerin, holdinglerin dahası o CEO'ların kar hırsının markanın değerinin önüne geçtiğini gördüm.

İki önemli holdingin süpermarketi var. Biri daha ilk gün tepki vererek süpermarketinden içinde domuz bulunan sucuğu ve o markanın tüm ürünlerini kaldırdı. Bunu da bir açıklama ile kamuoyuna duyurdu.

İkinci holdinge ait süpermarket maalesef bu ürünü satmaya devam etti. Hatta promosyon yaptı. Fiyat kırdı daha çok satılıp stok bitsin diye.

Bunu yapan yönetici, o süpermarketin 75 yıllık markasına nasıl zarar verdiğini bilmiyor muydu acaba?

Bence biliyordu. Ancak kâr hırsı markanın değerinin çok önüne geçmişti.

Bu Türkiye'nin yeni sorunu.

Kısa vadeli kâr hırsı ile marka ayaklar altına alınıyor.

Bunun aynısını üzgünüm ama bankalarda yapıyor.

O güzelim yılların markaları bugün bir bir itibar kaybediyor.

Sigorta satışı için bankanın bir bölge yöneticisinin personeline attığı elektronik posta gerçekten içler acısı:

"Arkadaşlar sigorta hedefi bizim için çok önemli. Tüm müşterilerinizi arayın. Gerekirse hedefim var zordayım diye ajitasyon yapın, ya da abi bana bir favor (İngilizce iyilik) yap deyin ama bu ürünü satın"

Yıllarca gözünüzde büyüttüğünüz o bankanın personeli size telefon açıp bu sözleri söylediğinde ne yaparsınız?

Ya da ne dersiniz?

O markanın sizin gözünüzde düştüğü değere bakar mısınız?

İtibarın yok olduğuna…

Paranızın sizi kandırarak boşta tuttuğunu, faiz vermediğini öğrendiğiniz bankanın itibarı ne olur sizin gözünüzde?

Daha çok kazanmak için personeline vadesiz hedefi veriyorsun. Bu hedef sıradan bir hedef değil. Müşterini kandır diyorsun. Boşta bırakılan para öyle 100 bin lira 300 bin lira değil, şube başı 3-4 milyon lira. 500 hatta 700 şubeye çarptığınızda ortaya çıkan hırsızlığın boyutunu düşünün.

Peki personel bunu hangi çatı altında yapıyor?

O yılların markasının çatısı altında. Yok olan o bankacının itibarı değil. O sadece utanıyor bu işi yaptığı için ama sen o markayı rezil ediyorsun ey yönetici.

Ama olsun bankanın 9 aylık bilançosunda iyi kar çıkacak. Önemli olan o! Patron mutlu olacak sen prim alacaksın.

Robert Bosch'un bir sözü vardı. Sosyal medyada çok sık yazılır paylaşılırdı: Müşterilerimin güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.

Bizim markaların yeni nesil yöneticileri tam tersi. Para kaybetme itibar kaybet.

Yılların süpermarketi sattığı ürünün arkasında durmuyor, içinde domuz çıktığı resmen açıklanan ürünü iki gün daha satmayı kâr biliyor, yılların sucuk markası ürününe domuz katıp maliyet düşürmeyi ticaret görüyor.

Türkiye'nin geldiği durum bu!

Bozulmuş bir ticaret ahlâkı ve kâr hırsı.

 

Yazarın Diğer Yazıları