Güçlüyken bölünmek

Ak Parti, hem de iktidardayken ve partinin başındaki Zat-ı Muhterem, ülkede tek söz sahibiyken, bir A4'e çiziktireceği iki satırlık kanun hükmünde kararnameyle Türkiye'nin kaderini değiştirecek güce sahipken partisinin içinden partiler çıkmasının önüne geçememesi düşündürücü değil mi?

Görünüşte Ak Parti içinden iki parti çıkıyor ama üç parti gibi düşünelim.

Bir: Eski başbakan ve Ak Parti'nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun liderliğinde kurulacak parti;

İki: Eski bakanlardan Ali Babacan liderliğinde kurulacak parti.

Üçüncüsü kim diyeceksiniz... Mustafa Yeneroğlu.

Yeneroğlu, icazetsiz konuşuyordu. Zat-ı Muhterem istifa etmesini buyurdular ve o da istifa etti. İstifa ederken, Davutoğlu'nun ve Babacan'ın dillendirdiği sıkıntıları dillendirdi:

- Türkiye'nin önünde olan ve itibarını zedeleyen insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması noktasında kamuoyuyla eleştirilerimi paylaştım. / -Genel sekreterimizle yaptığım konuşmada AK Parti'nin kuruluş felsefesine dönmesi gerektiğini söyledim. / -Genel sekreterimiz bu görüşlerimi dinledi. Cumhurbaşkanımızın AK Parti'den istifa etmem noktasında kanaat bildirdiğini ifade etti. /-Konuşan Türkiye tasavvuruna sahip bir Türkiye istiyorum.

Konuşan bir isim daha var: Bülent Arınç. Ama o bir ileri bir geri adım atınca ciddiyetini tamamen kaybetti.

Üstelik en partilisi de Yeneroğlu'dur. Küçük yaşlarından beri Almanya'da, Ak Parti'nin de ana kaynağı olan "Millî Görüş" kuruluşlarında faalmiş.

Davutoğlu ile Babacan'ın CV'sinde "Millî Görüş" görünmüyor. Hatta Davutoğlu'nun başlangıcı Ülkücü Hareket olduğu söylenir. Lise yıllarında başkanlığından bile bahsedilir.

Her yeni parti kuranların şahsî ihtiraslarını hesaba katacaksınız. Herkes şuuraltında bir emel taşır. Ama bu emellerin kuvvadan fiile çıkması için sebep/sebepler gerekir.

Ak Parti yönetimi kendi içinde "basiret" tartışmasını açmalıydı. "Tek Adam" partisinde "basiret" tartışması açsan kime gelip dayanacak? En tepedekine... Ondan ötesi ve ondan berisi yok. Parti onun varlığıyla kaim. Partinin bir grup başkan vekili "Biz onsuz hiçiz." demedi mi!

Liderlik idare edebilme sanatıdır. "Yönetme" sonradan çıkan bir kelime. "Yönetmek"le, "idare etmek" farkını anladınız.

Zat-ı Muhterem, "Güç benim. Karşımda kimse duramaz, kimsenin halkta (o "millet" der) karşılığı yoktur. Partiden ('benden' demek istiyor) ayrılan dibi bulur." demiştir.

"Basiret"in gereği burada ortaya çıkıyor.

Nedir basiret? TDV İslâm Ansiklopedisi'de Prof. Dr. Süleyman Uludağ "Basîret (el- basîra)" maddesini yazmıştır. İlk satırları okuyalım:

"'Görme, idrak etme, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olma, sezgi' gibi anlamlara gelen basîret kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de genel olarak 'görme' anlamı yanında özellikle 'hakikati keşfetme, doğru yolu tanıma, gerçeği yanlıştan ayırma yeteneği' mânalarında kullanılmış ve bu bakımdan mânevî körlük veya dalâletin zıddı olarak gösterilmiştir (bk. el-En'âm 6/50, 104; Hûd 11/24; el-İsrâ 17/72; en-Neml 27/81). Aslında basîret, ilâhî sıfatlardan biri olan basarın kullardaki tecellisidir. Bu tecelliden nasibi olmayanların gözlerinde perde vardır (el-Bakara 2/7) ve bu sebeple gerçekleri göremezler (Yâsîn 36/9)."

Güçlüyken bölünüyorsanız, basiretiniz bağlandığını da bilmeniz gerekir. "Hakikatler" görülmemiş, görülmek istenmemiş, "görenler" yeni yol arayışına girmişlerdir.

Mesele "basiret"te.

(Gerekli not: A. Davutoğlu'nun "Kriz yoktur demek basiretsizlik." sözünü, yazıyı bitirdikten sonra okudum. Tevafuk, diyelim.)

 

Yazarın Diğer Yazıları