Dipsiz Gölü engelleyemedik bari Balık Adası'nı koruyalım!

Dipsiz Göl'e neler olduğunu az çok biliyorsunuz…

Define bulmak için suyu boşaltıldı. Dibine kadar kazıldı. Fakat define çıkmayınca da öylece bırakıldı. 12 bin yıllık göl haliyle yok edildi.

12 bin yıllık göl 12 bin yıl yaşadı fakat orada yaklaşık 50 yıldır yaşayan güruhla karşılaşınca yok oldu.

Ne kadar çok öfkelendik?

Ne kadar çok üzüldük değil mi?

Şimdi gelin size ikinci bir Dipsiz Göl tehlikesini anlatayım…

Balık Adası'nı bilir misiniz?

Balık adası, Ayvalık'ın 22 adasından birisi. Pordeselene uygarlığı zamanından kalma eserler mevcut. M.Ö 330'a tarihlenen ada Roma ve Antik Yunan döneminin de önemli bir noktası. Adada bulunan eserlerden 2010 yılında sökülenler olmuştu. İlk olarak 2010 yılında fark edilen bu hareket üzerine konu o zamanki CHP Milletvekili Hüseyin Pazarcı tarafından 2012 yılında dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a sordu olayı. Günay da adanın denize bakan yamacının SİT alanı olduğunu açıklamıştı.

6 Ekim 2019'da ada civarında avlanmaya giden balıkçılar, ada da kazı yapıldığını fark etti. Yapılan araştırmada ne Balıkesir Müzeler Müdürlüğünden ne de Bakanlıktan herhangi bir izin alınmadığı öğrenildi. Konu üzerine CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin sorunu tekrar Meclis gündemine taşındı.

Yine bir tarihi eser kaçakçılığı sorunu vardı…

Enser Aytekin de birtakım sorular yöneltti Meclis'te...  Kazı çalışmalarının yapılıp yapılmadığını, kazı sonucunda elde edilen eserlerin yurt dışına çıkarılıp çıkarılmadığını, bu zamana kadar Balıkesir ili ve çevresinde yapılan kazılarda yurt dışına kaçırılan eser sayısını, Bakanlığın soruşturma açıp açmadığını, neden önlem alınmadığını sordu.

Merak ediyorum ne cevaplar verilecek.

Takipte olacağım.

Dipsiz Gölü engelleyemedik bari Balık Adası'ndaki tarihi hazinelerimizi koruyalım.

Değerli Eserler

Tarihi eserleri korumaya çalışırken benim için değerli diğer eserleri anlatmaya geçiyorum.

Bundan sonra köşemde bana gelen kitapları da değerlendireceğim. İlk olacak bu değerlendirmeme birbirinden değerli dört kişinin kitabı ile başlıyorum.

Dostum Sinan Meydan'ın İnkılap Kitabevi'nden çıkan kitabı "HAFIZA."

Milli hafızamızı silmek isteyenlere engel olacak türden bir kitap. Yakın tarihimizin gerçeklerini Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığıyla çarpıtanlara karşı yazılmış bir eser. Özünde, Atatürk ve Cumhuriyet'e düşman olanların aslında Türkiye'ye düşman olduklarını anlatıyor. Şaşırtıcı tarihi detaylarla dolu…

Sinan Meydan bu kitabında "Milli hafızamızı kaybedersek Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni kaybederiz" demiş ve yakın tarihi tekrar hatırlatıp tarihi çarpıtarak zihin yıkmaya çalışan kişilere karşı bir el rehberi hazırlamış. Hani başucu kitabı denir ya bu kitapta başucumuzdan ayırmamamız gereken gerçekleri bir bir anlatan kitap. Mutlaka okunmalı ve okutulmalı.

Bir diğeri ise dostum İsmail Saymaz'ın, İletişim Yayınları'ndan çıkan tarikat ve şeyhlerinin ekonomik ve cinsel istismar vakalarını inceleyen kitabı "ŞEVHETİYE TARİKATI."

İlkokul mezunu, Arapça ve Kuran bilmeyen, hatta namaz ve oruç gibi ibadetleri yerine getirmeyen, bazılarının yüzlerce müridi olan, haklarında dava açılmış altı sahte şeyh vakasını inceliyor.

Tarikatların holding,  şeyhlerin CEO, müritlerin müşteri olduğu bu tarikatların, "sivil toplum örgütlerinden çok artık neoliberal politikaların rıza üretim merkezi oldukları" anlatılıyor.

Her defasında devleti ele geçirme amacı güden tarikatların Cumhuriyet'in özgür insanları, gözlerini yumarak şeyhinden şefaat dileyen bir "mürit-ulus" olarak, rabıtanın karanlığına gömülme tehlikesine vurgu yapılıyor.

Çok değerleri ablam meslek büyüğüm Çiğdem Toker de Tekin Yayınevi'nden çıkan kamu ihalelerinde "OLAĞAN İŞLER" kitabı ile Türkiye'nin büyük bir yarasına parmak basıyor.

Kamu kaynaklarının dağıtımında ağırlıklı yere sahip ihale sistemindeki özel bir usulün, organize görünüm ve ısrarlı kullanımı üzerinden yolsuzluğu, boyutlarını ve çözüm önerilerini anlatmış. Sonsöz çok önemli doğrudan aktarıyorum:

"Yolsuzluk bitirilmeden gerçek anlamlarıyla toplumsal barış ve ilerleme mümkün değil. Fakat sermaye şirketlerinin iktidar oyuncusu olduğu, daha ileri bir tanımlamayla egemenliğin aktörlerine dönüştürüldüğü mevcut siyasi yapı, yolsuzlukların bitirilmesi konusunda ümitvar değil. Hiçbir türlü yolsuzluğun kanıksanmadığı, güçlü sesle itiraz edebileceği bir iklim ancak demokratik bir değişimle mümkün. Bu ise homojen olmadığını bildiğim toplumun bu değişimi gerçekten isteyip hukuk ve meşruiyet dairesinde irade göstermesiyle…"

Nasıl yolsuzluklarla yağmalandığımızı öğrenmek için mutlaka okunması gereken bir kitap.

Son tavsiye edeceğim kitap ise Saygı Öztürk ağabeyin Doğan Egmont Yayıncılıktan çıkan "Menzil" -  "Bir Tarikatın iki yüzü" adlı kitabı. Saygı abi muhteşem bir kitaba imza atmış ve tarihe adeta not düşmüş.

Menzil Şeyhinin itiraf niyetinde anlattıkları inanılır gibi değil.  Birkaç bölümü aktarmak isterim.

Tarikat Şeyhine Saygı Öztürk soruyor Menzil Şeyhi cevaplıyor: "Coğrafi olarak devletin ileri gelenlerinin buraya helikopter gelip gittiği yazıldı, söylendi. Hiçbiri doğru değildi vallah 'Başlangıçta devlet erkanından buraya gelen olmadı. Ha sonra geldi. Köyün yolu asfaltlandıktan sonra Mehmet Ağar da, CHP'li Murat Karayalçın da geldi."

Kitabın bir bölümünde Saygı ağabey "Laiklik konusuna sizin bakışınız nasıl" diye soruyor. Şeyh cevaplıyor: "Zaten Türkiye'nin her şeyi oturmuş. Bir gün emekli Orgeneral Turgut Sunalp'in evindeydik (!) 10-15 generalin hepsi oradaydı. 7. Kolordu, 6. Kolordu komutanı vardı.  Tabii ben de içeriye girdim. Sunalp 'Nakşibendi tarikatından Feyzeddin geldi' dedi. Çok konuştuk onlarla."

Çok güzel bir kitap...

Saygı ağabey Türkiye Cumhuriyeti'nde tarikatların, şeyhlerin kimlere kadar etkin ettiklerini, devletin içinde nasıl örgütlendiklerini, Devlet'in siyasetçisi, askeri, polisi ile nasıl bağlar kurduğunu somut örneklerle ortaya koymuş. Mutlaka okunması gerekiyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları