​​​​​​​Gerilim politikası Erdoğan'a da yaramaz

Bazı okurlarım, geceleri oturup bazı şeyler karalıyorlar. Onları okudukça tebessümle, üzüntü arasında kalıyorum. Yazdıklarından bir tek örnek vereceğim; "İngiltere kilisesi, Kraliçeye bağlıdır."

Biraz bilgi sahibi olanın bunu kabul etmesi mümkün değil. İsimlerini deşifre etmem ise imkânsız. Ancak ekrana çıkanları teşhir etmeme hiç gerek yok. Her gün izliyorsunuz. Bunların görevleri sadece "Padişahım çok yaşa" demek. Pek çoğunun bu tip propaganda yapıp, aldıkları paralar ortada. Amaç resmî veya gayriresmî görevlerinin sayısını artırmaktır.

Kolayca

Bu kurgunun ne kadar rahat olduğunu bilmektesiniz. CNNTURK'teki programa doçent oturup, profesör çıkanları öğrendiniz. Hatta tartışma sona erdiğinde görev yeri de değişmişti. Taltif edilmişti.

Bir diğeri tarih sohbeti yapandı. Millî Savunma Akademisi'ne rektör olarak atandı. Bu akademinin bugün ne kadar önemli hale geldiğini biliyorsunuz.

Hepsinin benzeri sıfatı "Yağcılarda inecek var ödülü"ne aday olabilecek geçmişe sahip olmaları. Gerisi ondan sonra gelsin. Ballı-kaymaklı ve bol akçalı görevdeler.

İlle de İş Bankası

Bakıyorsun da Erdoğan'ın geleneksel taktiği yine öne çıktı. Dış politikayı bir kenara bıraktık. Başı ne zaman sıkışsa temcit pilavı hazır:

* Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere başlıyor tazminat davaları açmaya.

* Sözcü gazetesi öncelikli medya mensuplarını ceza davaları bekliyor. Malum yerler nasılsa "emir komuta zinciri" sahasında.

* CHP bir yana tehdit esas İş Bankası hisselerinde. Çalıştığı, asıl konu bu.

Oysa geçmiş senelerde de bu denendi. "Hâkimler var" dedirten cinsten ret kararı çıktı. Yani bir içtihat kararı alındı. Daha önce de yazdım eğer bir abrakadabra olmazsa bu iş mümkün değildir.

Tam bu noktada meslektaşım Necati Doğru'nun son yazılarından birinden alıntı yapacağım:

"Bizi yargılayan 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Başkanı Akın Gürlek, diğer iki hâkim Ferhat Gülbağçe, Ferhat Şahin ve duruşma savcısı Alaaddin Çolak beyler, efendiler...

Hatırlıyor musunuz; ben savunmamı yaparken gözlerinizin içine bakarak; 'Hukuk, şerefli yaşamaktır. Bu iddianamenin içi boş. İftiralara dayanarak beni şerefli yaşama hakkımdan mahrum etmeniz hukuka sığmaz' demiştim.

Hâkim Efendiler!

Savcı Bey!

Gördünüz ne oldu?

Halk size inanmadı.

Vicdanlar kanadı.

Kararınızı 'yok hükmünde' saydı. Halk ve temiz vicdanlar 'şerefle yaşama hakkımızı' bize teslim etti."

Sonunda böylesi günlerde bazı hesaplardan kaçınmak mecburidir. Neden diyorsanız son günlerde yapılan önemli bir anketi örnek göstereceğim. CHP'nin 11 büyük ilde aldığı oy oranı Ak Parti'den yüzde 7 gerideydi. Şimdi tam üç puan öne geçti.

İşte bu gelişme insanın hatırına "sap döner, keser döner, gün gelir hesap döner" lafını hatırlatıyor.

Elektrik sandalyesi

Bir yakın dostumun çok mütevazı dükkânı var. Ailece çalışır medarımaişeti sürdürmeye çalışırlar.

Size son elektrik faturalarını sunacağım. O mütevazı yere gelen fatura; 1534.45 lira. İkametgâh olarak kullandıkları yere de 750.23 lira.

Su ve diğer ödemelerden söz etmeyeceğim. Düşündüm düşündüm, şu andaki duruma "elektrik sandalyesi" diyebildim.

Dikkati çekmek

Bir süre kırık çıkık ve ezik arasında köşemi doldurmaya çalışıyorum. Ancak yazarken durumumu anlatmaya imkân yok. Ara sıra da Yaşar Usluer dostumdan yardım almak zorundayım:

"Saygıdeğer Burhan abi,

Hatırlayınız, 1989 belediye seçimlerinden önce Özal, eli kolu bağlı belediye başkanı afişleriyle, reklam panolarını donatmıştı. 'Böyle belediye başkanı istemiyorsanız bize oy verin' demişti. İstanbul'da Dalan, İzmir'de Özfatura, Ankara'da Altunsoy başarılı olmalarına rağmen kaybetmişti. Şimdi de Erdoğan muhalif belediye başkanlarının çalışmalarını/başarılarını önlemek için uğraşsa bile tarihin tekerrür edeceğini unutmamalı.

Bu iş Suriye'de güvenli bölge oluşturmak için ABD ve Suriye ile yapılmış anlaşmalara benzemiyor. Anlaşılan seçimler tıpkı Özal'ın olduğu gibi Erdoğan'ın partisinin de sonunu getirecek."

GÜNÜN SÖZÜ

Nutuklar, fikirleri saklamak için atılır. W. Osler

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları