Nasıl bütünleşeceğiz?

Nihayet Bahçeli'nin ağzından milliyetçi düşüncenin özüne uygun ayrıştırıcı değil, bütünleştirici bir cümle duyduk. Dünkü grup toplantısında Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu mazeret olarak öne sürerek "bir ve beraber olmamız" gerektiğini söyledi.

"Birlik ve beraberlik" mesajı milliyetçi düşüncenin tüm zamanlar için vermesi gereken bir mesajdır. Çünkü Milliyetçi düşünce; özü, varoluşu itibariyle toplumcudur.

Bu durumda hep birlikte kendimizi sorgulamamız lazım.

Asgari müştereklerimiz var mı? Varsa nerede var?

Ara vermeden iktidar gücüyle eşe dosta devlet imkânlarını dağıtım sürüyorsa, nasıl "bir ve iri" olacağız?

Biri yer biri bakar, birileri devletin öz evlatları öbürleri düşmanıymış gibi muamele görürken hangi koşullar bizi bütünleştirecek?

Yeme, içme ve israf almış başını gidiyor olmasına karşın, gücü elinde bulunduran iktidar sahipleri tınmıyorsa nasıl "bir ve beraber" olacağız?

Bu talan ve yağma düzeni sona ermedikçe hangi ortak paydada buluşacağız?

Adalet düzeni siyasetin vesayeti altında inim inim inlerken, hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukuku ortaya çıkmış ve fiiliyata dönüşmüşse nasıl "kardeş" olacağız?

Türk'ün işgücü ucuzlatılmış, emeği ve alın teri küçültülmüş, değersizleştirilmiş ise Türkler,  bu siyasi ekip ve iktidarla hangi çıkarı uğruna bütünleşecek?

Ekonomik olarak öz vatanında "parya" haline gelmiş, iş, aş ve ekmek bulamaz duruma getirilmişsen, seni bu hale getirenlerle neden iktidar yürüyüşüne çıkmamız gerekiyor? Onunla beni bütünleştirecek hangi sosyal, siyasal bağ var?

O vatanın en kıymetli arazilerini parsel parsel ranta çevirip çevirip satıp yiyor. Ben kahramanlık türküleri ve bayrak sevdasıyla, ha bugün ha yarın "aklı başına gelir belki düzelir" diye bakıyorum.

Ben açım, o tok.

Benim işçim, köylüm; okumuş üniversiteli oğlum kızım iş bulamıyor, onunkiler, doğuştan partili ve doğmadan şanslı.

Ben asgari ücretten geçici de olsa bir iş bulunca şükür namazı kılıyorum, onlar, buna tenezzül etmiyor. Kazandıkça, umreye gidip Kâbe'ye yukarıdan bakıyor.

Ben milliyetçiyim, vatanseverim, kalbim kıpır kıpır, O; sözde Müslüman, İslamcı, güya dindar, kalbi, yemeye odaklanmış, gözü doymak bilmiyor ama ağzı salavat getiriyor.

O; "ver mehteri" deyip kahpe düzenin üstünü örtüyor, ben; "ver mehteri" diyorum, Afrin'de destan yazıyorum.

Ben halkım; askerim, polisim, öğretmenim, işçiyim vatanımı yüreğimde taşıyor gerekirse canımı veriyorum, O, benim üzerimden lafla politik mesafe almaya çalışıyor.

Ben; Atatürk diyorum. Kuvayı Milliye'den dem vurup bir vatanın kurtuluş destanını içimde yaşıyorum, onlar; taş Mustafa, dinsiz Mustafa, put Mustafa diyerek, kahramanlarımı güya küçültmek istiyor.

Şimdi söyler misiniz, hangi noktada nasıl bütünleşeceğiz?

Bir soru daha: Bütün bunları yok sayan bir iktidarın arkasında neden durmamız gerekiyor?

Ve son sorum da şu: Türk Milletine ve devletine bu politik düzeni kuran siyasal iktidara destek olmak Milliyetçilik midir?

***

Ortadoğu Gazetesi

Hepimizin milli sembolü gibiydi. Bir zamanlar onu cebinde taşımak, ölümü göze almak demekti. Sözüm ona "kurtarılmış bölgelerde" bilmeden cebinde görülmüşse, hayatın risk altındaydı.

Sustu ya da susturuldu.

Onun kapanması demek bir devrin kapanması demektir. Türk milliyetçiliğinin tarihsel sembolleri, anlamlı kurum ve kuruluşları, hatırlı saygın gelenekleri tek tek yok edildi.

Birileri Türkiye'de milliyetçiliği tasfiye mi ediyor, yoksa yeniden biçimlendirme mi yapıyor araştırmak lazım? Hâlbuki içinde bulunduğumuz kuşatılmışlık çemberinin en muhkem kalesi Türk Milliyetçiliğidir. Geriletmek yerine tahkim edilmesi gerekir.

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları