Ülkemiz manzarası

Kimi köşe yazarları, İdlib meselesinde birlik olmamız gerektiğini ve iktidarın arkasında durulmasını öneriyor. Doğru bir yaklaşım ve olması gereken de bu. Ancak, ülkede dirlik ve düzeni, birlik ve beraberliği bozan muhalefet değil, tam tersine bizzat iktidarın kendisidir. Bu sebeple, "neden birlik olmamız gereken zamanda ve zeminde ayrılıyoruz" diye bize sormayın.

Bunun sebebi iktidar ve onun kullandığı ayrımcı siyaset dilidir. AKP, iktidara geldiği günden bu tarafa muhalefeti gereksiz ve fazlalık görme eğilimini sürdürüyor. Öyle ki CHP'nin muhalefetini "Türkiye düşmanlığı" ile ilişkilendirerek açıklıyor.

Destekçileri de öyle.

Öyle bir intiba uyandırıyorlar ki, sanki iktidarın her yaptığı doğru, muhalefetin her yaptığı "ihanetmiş" gibi açıklıyorlar. Ellerinden gelse CHP yöneticilerini çağırıp nasıl siyaset yapmaları gerektiğini madde madde yazdırıp, uygulamasını bekleyecekler.

Açın bakın iktidar medyasına aynı eğilim var.

Bunları dinleyen biri, muhalefetin iktidarın istediği gibi davranmamasını bir suçmuş gibi anlayabilir. Nitekim AKP partizanları bunun böyle olduğuna inanıyor.

 Şimdi diyorlar ki "milli meselelerde neden birlikte değiliz?"

Sahi sormak lazım. Acaba neden?

İdlib'te ne kayıp ettik?

1- Esat yönetimini Soçi mutabakatıyla varılan anlaşmadaki sınırlara geri gönderecektik, gönderemedik.

2- Çatışma öncesindeki sınırları kaybeden ve  gerisine çekilen biz olduk.

3- M4 karayolu üzerindeki gücümüzü Rusya ile paylaşılır hale getirdik.

4- Rusya'nın siyasal gücünü artırdık. Bunun sonucu olarak, Rusya yönetimi bizim Cumhurbaşkanımız ve beraberindeki heyeti kapısında bekletti. "Eşit değiliz, üstün güç benim" mesajı verdi.

5- M-5 ve M-4 karayollarının kesişim noktası olan en stratejik şehir olan Serakib'i toz duman edeceğimiz rejime bıraktık.

6- Gözlem noktalarımız, rejim güçlerinin çemberi içinde kaldı.

7- 60'a yakın şehit verdik.

Şimdi soru şu: "Sonucu neden bu hale getirdiniz" diye sormamız bizi hain yapar mı?

Kadınları dövmek

Her konuda olduğu gibi Dünya Çalışan Kadınlar Gününde de, çelişik siyasetin gerçeği ile yüzleştik. Bir salonda uysal, uyumlu, iktidara eklemlenmiş kadınlara övgüler yapılırken, itaatkâr olmayan, feminist, dik başlı, muhalif kadınlara dayak attık.

Dayak attık da ne oldu?

Kadınlar günü amacına mı ulaştı?

Yoksa feminizm, korkudan ideolojik kimliğini mi kayıp etti.

Bizim iktidarlarımız bir türlü demokrat olmayı beceremiyor.

Azizim, demokrasi denilen şey, özgürlüklerin sınırlarının geniş olduğu, farklılıkların kendini ifade edebildiği rejimdir.

Bizimkiler, ağasının sözünden çıkmayan aşiret gibi toplum arıyor. Sonra da "işte demokrasi" demek için uygun zaman kolluyor. Lakin tarihsel geçmiş, böyle bir toplum olmadığını söylüyor.

Ne yapacağız şimdi?

Şevket Kazan

Eski adalet bakanlarından Şevket Kazan ile yıllar önce televizyon programları sebebiyle tanışmıştık. Duydum ki her fani gibi hayata veda etmiş.

Üzüldüm.

Kibar insandı.

Nazikti.

28 Şubat sonrasında RP'ye kimler operasyon yapmış, partiyi nasıl bölerek içinden yeni bir parti çıkarmışlardı. AKP'nin kuruluşuna giden yolu anlattı bana. Dönemin ABD büyükelçisi Abramowtiz ile RP'nin bölünmesine giden yolda rahmetli Korkut Özal'ın oynadığı rolü anlatmıştı. Bir döneme ışık tutacak bu bilgileri yeni hazırlamakta olduğu dört ciltlik kitapta yazacağını söylemişti. Kitap yayınlandı mı bilmiyorum. Allah rahmet eylesin.

NOT: Milli Görüş camiasına, sevenlerine ve ailesine başsağlığı dileklerimi sunarım.

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları