Vefasızlığın işgalinde Urfa!..

Altında muhteşem bir tarih yatarken, çevresinde kültür hazinelerinin gölge yaptığı ve bağrında en acıklı hoyratların dinmediği bir şehirdir orası...

Şimdilerde herkes tüm görkemini Göbeklitepe'ye bağlasa da, dağlarında ceylanların dolaştığı, tarih ve kültürün Fırat gibi aktığı muhteşem bir coğrafya var orada...

Harran'dan Soğmatara, Hanel Bağrur'dan Balıklı Göl'e ve görkemli kalesinden sarayı andıran evlerine kadar kültürlerin damgası ile yaşayan, daracık sokaklarında yare kavuşulan bir şehirdir Urfa...

Türkiye bundan 100 yıl önce emperyalizmin kuşatması altındayken, önce İngilizler, ardından da Fransızlar tarafından işgal edildi Urfa...

İşte işgalin acısı, kahredici gidişatı kentte umutsuzluk yaratmışken ve düşman çizmeleri altında inleyen sokaklarda korku ve panik büyümüşken, mücadele azmini de tetikleyen bir olay yaşanır...

Tarih 24 Ocak 1920... İşgal altındaki Urfa'da, Fransız askerlerinden bazıları Vezir Hamamı'na girince ve kadınlar tarafından kovalanınca, kentte büyük infial yaşanır...

Urfa'nın Beykapısı Mahallesi ve çevresinde yiğit bir kadın olarak bilinen Fataney (Fatma Aney) bu rezalete isyan eder ve ihramını örtünerek belediye binasına gider...

Fataney, yaşmağı belediye başkanının başına sarar, fesini de kendi başına takar...

Ve o kadın; başkanın şaşkın bakışları arasında hamamda yaşanan olayı anlatır, sonra da, "siz halen oturuyorsunuz... Kalkın buradan" diye bir kentin çığlığını haykırır!..

O gün, belediye başkanlığı koltuğunda oturan zat aynı zamanda Urfa Kuvayi Milliye lideri de olan Hacı Kamilzade Hacı Mustafa Efendi'dir...

Daha sonra "Urfa Kahramanı" unvanını da alacak olan Mustafa Efendi, aynı akşam katıldığı Kuvayi Milliye toplantısında bu vahim olayı anlatınca, diğer üyeler de infiale kapılır...

Urfa mutasarrıfı Ali Rıza Bey, Fransız askerlerinin kadınlar hamamına girişini, işgal kumandanı Sajou'ya gönderdiği mektupla protesto eder ama Urfalı yiğit kadının o günkü çığlığı kurtuluş ruhunu ateşleyen unsurlardan biri haline gelir...

Atatürk'ten 11 Nisan'a...

Atatürk'ün Urfa müftüsü Hasan Açanal ile yazışmaları ve tüm kolordulara gönderdiği direktifler içerisinde, "Urfa kıyamı"na özelikle dikkat çekmesi de, kurtuluş mücadelesini cesaretlendiren en önemli etkenlerden olur...

Mustafa Kemal Paşa, Müftü Hasan Efendi'nin telgrafına 11 Aralık 1919'da Sivas'tan verdiği yanıtta şöyle der;

"Urfalıların dini inançlarının kuvveti, kutsal hilafet makamına olan sarsılmaz bağlılıkları ve mübarek vatan uğruna fedakarlığı göze alacakları şüphe götürmez... Milli teşkilatı genişletip kuvvetlendirmeye son derece dikkat edilmesini din ve vatan selameti adına isteriz..."

Mustafa Kemal, 25 Ocak 1920'de kolordulara gönderdiği direktifte de özellikle Urfa'ya dikkat çekerken şunları yazar;

"Kıyam dönemleri peyderpey belirlenecektir. Birinci dönem Urfa kıyamıdır... Bu kıyama hemen başlanacaktır. Bu icraat esnasında her taraftan Kuvayi Milliye bölükleri Urfa bölgesi dahilinde, işgal altında bulunmayan yerlere gönderilecektir. Kesin hücumlar Urfa'dan değil, Fransızların en zayıf bulundukları yerlerden başlayacaktır..."

Antep, Urfa, çelişki!..

Gelelim 100 yıl sonrasına ve iki yıl önceki bir habere...

18 Aralık 2019 tarihli Antep basınında şunlar yazar;

"Antep'in düşman işgalinden kurtuluşunun 100'ncü yılı etkinlikleri kapsamında Kent Konseyi ile bir araya gelerek değerlendirme toplantısı yapıldı... Vali Davut Gül,

100'üncü yıl etkinliklerini içeren yol haritasının belirlendiği toplantıda, tüm Gazianteplileri 100. yılı sahiplenmeye davet etti."

Türkiye emperyalizmin kıskacındayken, Maraş'ın yanı sıra kendi kendini kurtaran diğer iki şehir Antep ve Urfa'ydı...

Neredeyse birçok Urfalı'nın serzenişte ya da örnek göstermede yaptığı gibi, Antep'le Urfa'yı her alanda karşılaştırmak gibi bir eylem içinde olmayacağız ama, birilerinin de hakkını vermek gerekiyor...

25 Aralık 1921'de düşman işgalinden kurtulmuş Antep...

Yani, Antepliler 100. yıl etkinliklerini "2 yıl" öncesinden başlatarak, seferberlik ilan etmişler...

Peki; Antep'ten bir buçuk yıl önce, 11 Nisan 1920'de Fransız işgalinden kurtulan Urfa'da 100 yıl sonra neler oluyor acaba?..

Fırat'ın Doğusundaki direniş nedeniyle, Batıdaki kurtuluş mücadelesinin de önünü açtığı için tarihte önemli bir yeri olan Urfa zaferinin üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen, şehir neden üzerine kül elenmiş gibi, tuhaf, ruhsuz ve şaşırtıcı bir sessizlik içerisinde?..

100 yıl sonra ruhsuzluk!..

Antepliler 100. yıl kutlamalarına 2 yıl önce başlamış ama Urfa'daki çalışmalar için ne yazık ki 3 ay önce harekete geçilebilmiş!!!

Kutlamalara ilişkin programa baktığımızda, geçmişi aratmayan; yani çiğ köfte, isot yarışması, konser, fener alayı gibi sıradan birkaç etkinliğin yanı sıra, kitap, broşür bastırılması, sempozyum- konferans gibi dikkat çekmeyen bir sürü sözde eylem sıralanmış!..

Maraş'ın kurtuluşu ile ilgili 70 yıl öncesinde "Şanlı Maraş" film (1951) çekilmesine rağmen, laf olsun diye 100. yıl programına dizi ve film senaryosu yarışması da koymuşlar ki, eller alışverişte görsün!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "11 Nisan"ı geçen yıl himayesine alması ve milyonlarca liralık kaynak bulunmasına rağmen, belli ki, ne 100 yıl önceki istek, cesaret ve azim var Urfa'yı yönetenlerde, ne de o günkü ruh...

Söyler misiniz ey Urfa'yı yönetenler; 2- 3 yıl öncesinden itibaren görkemli bir Urfa Kurtuluş Savaşı filmi çekilemez miydi, çok sayıda Urfalı ünlü yapımcı- oyuncu varken, Antep'in kurtuluşunu anlatan "Karayılan" gibi bir dizi film yayına sokulamaz mıydı, birkaç tane tiyatro oyunu- müzikal yazılıp çoktan sahnelenemez miydi?..

Urfa'nın çeşitli yerlerinde, içinde Atatürk, Mustafa Hacı Kamil, kuvvacı "Onikiler" ve "Fataney" gibi yürekli kahramanların da olduğu heykeller, anıtlar aylar öncesinden dikilemez miydi?..

Urfa, Ocak ayının başından itibaren muhteşem gösterilerle coşkulu hale getirilemez miydi, kent bayraklarla- flamalarla rengarenk bezenemez miydi?..

Cumhurbaşkanının talimatına rağmen ve yüzüncü yıl kapıya dayanmışken Urfa'yı yönetenler bunların hiçbirini yapmadılar...

Çünkü Urfa'nın kurtuluşuna ve şehitlerine saygı duymak için Kurtuluş Savaşı'nı özümsemek, Atatürk'ü sevmek, cumhuriyete gönülden inanmak da lazım...

İşte bu yüzden de; Türkiye'de, tarih- kültür- sanat unsurlarını bir arada bulunduran ender şehirlerden biri olan Urfa, soylu bir mücadelenin 100. yılına çok gecikmiş, göstermelik programla girmeye çalışırken, ruhsuz yöneticilerin imdadına "Corona" yetişti!!!

3 ay önce gafletten uyanarak bir zahmet kalkıştıkları basit, sıradan etkinlikler ertelendiğine göre, Urfayı yönetenler yeniden uykuya dalabilirler!.. Ta ki Fataney kadar yürekli bir Urfalının, "yeter artık bu sorumsuzluk" dedirtecek şamarını yiyene kadar!..

Peki; kaldırımları kirli, her yanı çöp yığınında ve çarpık yapılaşmanın tarihi dokuyu bile mahvettiği Urfa'yı 100 yıl önce kurtaranlar (kemikleri sızladığı için uyanabilselerdi) şöyle sormayacaklar mıydı;

"Urfa'yı ruhsuzlara teslim etmek için mi kurtardık?.."

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları