Yazıldığı gibi yaşanmıyor

Deniz Zeyrek, birkaç gün önce, Sözcü'de, "Yabancı düşmanlığı tehlikesi" başlığıyla yayımlanan yazısının bir yerinde şöyle diyordu:

"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasındaki suç oranı, göçmen nüfustaki suç oranının iki katı olduğu halde göçmenlerin karıştığı olaylara büyüteçle bakılır oldu…"

Tecrübeli bir gazeteci olarak şüphesiz ki Zeyrek bu değerlendirmeyi, elindeki somut veri/istatistiklere dayanarak yaptı. Sorun, elindeki istatistiklerinin gerçek hali ne kadar yansıttığı ya da yansıtmadığı. Zira, "resmi sayılar"ın, Türkiye'deki Suriyelilerin nüfuslarından başlayarak varlıklarının herhangi bir unsuruna dair "gerçek hali" yansıtttığını söylemek zor hatta imkansız.

Çoğaltmanın mümkün olduğu örneklerden sadece bir tanesi:

Gaziantepli 23 yaşındaki Necati Bağcı'nın, evinin önünde, 19 yaşındaki kardeşini korumaya çalıştığı Suriyeli grubun saldırısı sonucu, boğazının kesilerek öldürülmesi olayını hatırlıyorsunuzdur…

Olaya karışan Suriyeli sayısı 30 civarında idi.

Bunlardan bir kısmı "haklarında bu olayla ilgili hiçbir işlem yapılmadan" sınır dışı edildi. Yani "resmi suça karışma oranı"na dahil edilmedi.

Bir kısmı, bir şekilde "şüpheli" sayılmamayı becerdi. Yani, "resmi suça karışma oranı"na dahil edilmedi. 

Bir kısmı, daha işin başında tahliye edildi; davanın seyrinin gör dediği: "Beraat" edecekler. Yani "resmi suça karışma oranı"na dahil edilmeyecekler.

İşin sonunda, 30 küsur saldırgandan kaçı  "resmi olarak suça karışmış" sayılacak peki?

Umarım öyle olmaz ama muhtemelen hali hazırda cezaevinde kalan sadece birkaç kişi!

Şehrin göbeğinde, tonla insan gözü önünde işlenmiş böylesine hunharca bir cinayette bile "suça karışan" ile "suça karıştığı belgelenen" sayısı arasında bu denli belirgin bir fark var iken, hırsızlık, gasp, darp gibi artık "vakayı adiye" haline gelmiş suçların "kayıt altına alınma" oranını varın siz hesaplayın. Kağıt üzerinde yazan ile bu ülkenin sokaklarında yaşanan tutar mı dersiniz birbirini?

"Sen nasıl ülkücüsün lan"

Türk televizyonculuk tarihinin bir dönemine damgasını vuran o meşhur "- Ne dedin sen?!?!?! -….. Şlakkkkkkkk!"  görüntülerini çağrıştırdı:

- Sen nasıl ülkücüsün lan?!?!

- ….

- Şlakkk!.."

Fark var mı?

Aynı çiğlik… Aynı ucuzluk… Aynı pespayelik…

İlki, plansız, tuzaksız, tezgahsız olduğundan daha "mertçe" bile sayılabilir belki!

Yazacak o kadar çok şey varken "utanıyorum"un altında ezilip büzülüyor hepsi;

Siz utanmıyor musunuz sahi?

***

Benim bu kepazelik karşısındaki değer ölçülerim çok başka da, olayda kullanılan terazi "MHP ülkücülüğü" olduğu için ben de sorumu böyle sormak durumundayım:

MHP Tüzüğü, açıkça "Milliyetçi Hareket Partisi, hukukun üstünlüğünü esas alan, çok partili, demokratik ve hür parlâmenter rejim içinde siyasi faaliyetlerin yürütülmesi gereğine, parlamenter demokrasilerde egemenliğin yegâne sahibinin millet olduğuna, siyasi iktidarların meşruiyetinin milli iradeye dayandığına, milli iradenin tecelli ettiği yegâne merciin ise Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğuna inanır" dediği halde, MHP tüzüğünü çiğneyerek "hür parlamenter rejim"in yıkılmasına "evet" deyip, sonra da MHP tüzüğünün ülkücülere emanet ettiği "hür parlamenter rejim"i savunmuş adama "Sen nasıl ülkücüsün lan" diye girişen şuur yoksunu;

Asıl, "sen nasıl ülkücüsün lan?"

Dahası nasıl insansın?

"Dava" mı bu şimdi;

Kimin davası?

Atsız'ın mı? Taşer'in mi? Galip Erdem'in mi? Erol Güngör'ün mü? Ziya Gökalp'in mi? Gaspıralı'nın mı? Zeki Velidi'nin mi? Akçura'nın mı? Fevzi Çakmak'ın mı?

"Kavga" mı bu?

Kimin kavgası?

Türkeş'in mi? Yusuf'un mu? Mustafa'nın mı? Ruhi'nin mi? Cengiz'in mi? Halil'in mi? Ercüment'in mi? Dursun'un mu? Fırat'ın mı?

Dön geri;

Şahin Bey'in mi? Şerife Bacı'nın mı?

Sorsan, "kadife içindeki demir yumruk" sundur sen şimdi?

"İpeğe sarılmış çelik"sindir.

Türk ülkücülüğünün "zaruri" olan tek bir inceliği bile uğramamış bünyene halbuki;

Nerede "kadife", "ipeğin" hani?

***

Bu iş artık iyice çığrından çıktı.

Çok geç olmadan, herkesin yüreğini aynı derecede acıtacak bir sınav yaşatmadan, sırf "ülkücülük" gibi bir kavramı böyle "adi" bir olayın "öznesi" haline getirdiği için bile herkesten önce Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı bir kınama yayınlamalı.

 

Yazarın Diğer Yazıları