Yeni Zelanda Katliamı ve İslamofobi

Cuma günü, dünyanın bir ucunda yaşanan katliamın haberiyle güne başladık. Yeni Zelanda'da iki büyük camiye yapılan saldırı sonucu 49 kişi yaşamını yitirdi. Hem de oldukça savunmasız bir halde… Kutsal mekânlarında masumca ibadetlerini yerine getirirken…

Bu vahşice ve rezilce saldırı pek çok açıdan incelenebilir, konuşulabilir elbet… Ancak mutlaka konuşulması gereken; insanlık adına büyük tehlike oluşturan; gelecek hakkında bizi endişeye düşüren biri sosyolojik biri teknolojik çok önemli iki boyutu var...

Öncelikle… Bu katliamın belki de en korkunç yanı, polisin saldırganı bulmak için çaba sarf etmesine bile gerek olmaması. Çünkü saldırgan zaten kimliğini belli ederek katliam anlarını sosyal medyadan canlı yayınlamış! Hatta ve hatta katliamın ardından da yayına devam etmiş, katliamı neden yaptığını anlatarak 70 sayfalık bir manifesto yayınlamış.

Videoyu izlediyseniz/ izleyebildiyseniz eminim ki dehşete düşmüşsünüzdür. Kafasına Go Pro kamera takmış bir saldırgan, bilgisayar oyunundaymış gibi Müslümanları katlediyor. Öyle ki, geri dönüyor öldüklerinden emin olup öyle dışarı çıkıyor… Bilgisayar oyunlarına biraz aşina iseniz daha fazla endişeye kapılmanız, oynadığınız oyunlardan rahatsız olmanız muhtemel…

Belli ki katliamcı da canlı yayınını yaparken insanların bu şiddet merakının farkında; daha çok izleyici çekmeye çalışıyor…  O halde şunu kabul etmeliyiz ki, artık her yaştan oyuncular için mevcut olan şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına karşı küresel çapta bir önlem alınması gerekiyor…

Olayın bu açıdan en garip yanı ise, saldırganın internet ortamında adeta ayan beyan "geliyorum" demesi…

Şöyle ki…

Saldırgan, Katliam öncesi Müslümanlara şiddeti öven mesajlar ve görseller paylaşmış…

Çarşamba günü, Twitter' da saldırıda kullandığı silahın fotoğrafını üzerinde yazan ırkçı ve İslam karşıtı söylemlerle paylaşmış…

Bir internet sitesinde bu hususta pek çok paylaşım yapılmış…

Cuma günü, saldırı öncesi, isimsiz bir kullanıcı internet sitesindeki gruba, "İşgalcilere saldırıp, saldırıyı da Facebook'tan canlı yayınlayacağım" yazmış…

Katliam anlarını canlı olarak yayınlamış…

Saldırıdan sonra bile bu görüntüler Facebook, Twitter, Youtube ve İnstagram'da yer almaya devam etmiş. Hiçbir platform görüntülerin içeriğini tespit edememiş…

Yakın tarihte Facebook'un teknoloji müdürü Mike Schroepfer'ın, Fortune Dergisi'ne verdiği röportajda "brokoli" ve "marijuana(uyuşturucu madde elde edilen bir ot)" resimlerini ayırt ettiği için övündüğü yapay zeka sistemleri, görünen o ki böyle bir katliamı, bilgisayar oyunundan ayırt edememiş.

Ve uzmanlar, internette bu türden saldırganların toplanabileceği oldukça fazla sayıda platform olduğunu söylüyor. Ancak ne yazık ki devletler, bu içeriklerin tespiti ve engellenmesi için münferit veya ortak, etkili bir adım atmıyor…

Bunun yanı sıra…

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), oldukça geniş değerlendirdiği ifade özgürlüğüne 7 konuda istisna getirir: Irkçı, Nazist, Neonazist, Nefret suçu içeren, Antisemitist, Holokost destekçisi ve Homofobik söylemler ifade özgürlüğü ile korunan alanın dışındadır, kabul edilebilir değildir.

Belirlenen istisnaların ne kadar yerinde olduğu, bu tarz ifadelerin ne derece şiddet çağrısı yapabilme ihtimali olduğu, Yeni Zelanda katliamını yapan caninin, silahlarının üzerinde muhtemelen örnek aldığı Neonazilerin isimlerini yazmasından da belli…

Ancak silahların üzerinde, çağımızda neonazizmden ve antisemitizmden daha yaygın görülen tehlikeli bir algının izleri yer alıyor: İslamofobi. Yani, İslam düşmanlığı...

İslamofobi, konuşmalarında faşizan ifadeler kullanan Avrupalı liderlerin de etkisiyle tüm dünyaya yayılıyor. Ve İslamofobi, terör eylemlerinde en acı haliyle kendini gösteriyor, gün geçtikçe de büyüyor…

Bu açıdan, İHAM'nin istisnalarına, "İslamofobi"yi de eklemesi, bu türden ifadeler içeren söylemlere karşı sert bir tutum sergilemesi gerekiyor…

Ayrıca…

Vahşetin İslam karşıtı olduğu açık olmakla birlikte, bunu herhangi bir dine indirgemek, "Hristiyan terörü" demek problemi küçümsemek olur. Terörün dini, dili, ırkı olmaz. Nasıl ki kendini Müslüman olarak tanımlayan bir grup teröristin eylemleri İslamiyet'e mal edilemez ise, bu yaşanan hadise de Hristiyan terörü olarak değerlendirilemez.

Yaşanan hadise, kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin bir "insanlık suçu"dur. Ve Müslüman'ından Hristiyan'ına, Hristiyan'ından Yahudi'sine her "insanın" bu hadiseye aynı tepkiyi vermesi, aynı şekilde terörü lanetlemesi gerekir.

Berlin'de, Londra'da, Nice'de yaşanan saldırılarla, Oslo'daki ve Yeni Zelanda'dakiler birdir. Hepsi vahşet. Hepsi terör. Hepsi insanlık suçudur!

 

Yazarın Diğer Yazıları