Meral Akşener iktidara geldiklerinde ne yapacaklarını açıkladı. ''Millet açken danışmanlar 5 maaş 10 maaş alıyor''

Meral Akşener iktidara geldiklerinde ne yapacaklarını açıkladı. ''Millet açken danışmanlar 5 maaş 10 maaş alıyor''
İYİ Parti lideri Meral Akşener, Yeniçağ TV’de gazeteci yazar Selcan Taşçı’nın sorularını yanıtladı.

Yeniçağ TV’ye konuk olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, altı masanın cumhurbaşkanı adayından ekonomik krize ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a yaptığı çıkışı kadar gündemde yer alan konular ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Altı masada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının gündeme gelmediğini belirten Akşener, millet kutuplaştırılırken, birilerinin 5-10 maaş aldığını ifade etti.

İktidara geldiklerinde yoksulluk ve gelir adaletsizliği ile mücadeleye öncelik vereceklerini işaret eden Akşener, haksızlığa uğramış herkesin hakkını vereceklerini de vurguladı.

Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;

* Şimdi cumhurbaşkanı adayı değilim, başbakanlığı nasip eder milletimiz teveccüh ederse. Bunun için partimin birinci partisi olması gerekiyor. Pazarlık konusuyla değil. Oturacağım yer Çankaya Köşkü.

* Diyemez yani şimdi bakın. Sayın Kılıçdaroğlu’nun beyanı üzerinden yol gidilirse eğer Sayın Kılıçdaroğlu’nun davetiyle kendisiyle birlikte 6 genel başkan bir masanın etrafında toplandı. Biz önce bunu hatırlatmak isterim. 23 Haziran 2018’de 4 parti millet ittifakını kurduk. Ama 3 ayrı adayın çevresinde toplandık. Biri sayın ince, birisi ben birisi de temel Karamollaoğlu idi. Demokrat parti bizim listemizden girdiği için onlar beni desteklediler.

* Böyle bir çerçeve içinde gittik.. Sayın Erdoğan tekrar seçildi ve devam etti. Bunun üzerine 31 Mart’a giderken biz CHP’ye İYİ Parti olarak bir teklif götürdük. Dedik ki 31 Mart seçimlerine birlikte ittifak yapalım gidelim. 1 ay kadar düşünüp taşındılar ve dediler ki; ki ben çok sabırsız bir insanım, sonuç itibariyle döndüler ve birlikte gittik. Şimdi bu birlikte gitmenin neticesinde Millet İttifakı ikili hale döndü. İki parti bir ittifak kurdu. Demokrat Parti de Saadet Partisi de hemen hemen her yerde aday gösterdi. Biz de paylaştık. Burada İYİ Parti’nin ve benim hedefimiz İstanbul ve Ankara idi.Mansur Yavaş’ın Ankara’daki adaylığında bizim faydamız dokundu. İstanbul’daki adayın tercihinde Kılıçdaroğlu’nundur. Onun ferasetidir. Netice itibariyle Sayın İmamoğlu seçildi. Prada gerçekten iki partinin Millet İttifakı’nı devam ettirmiş olması büyük bir sinerji yarattı ve Türkiye’deki seçim sonuçlarını biliyorsunuz.

“6’LI MASAYI YAN YANA GETİREN SAYIN KILIÇDAROĞLU’DUR”

* 6’lı masayı yan yana getiren Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Kılıçdaroğlu bu 6 liderin bulunduğu masadan bir cumhurbaşkanı adayı çıkmasını istedi. Bizlerle yaptığı konuşmalar ve kamuoyuna verdiği mesaj oydu. Şimdi 6’lı masanın içinde biz iki parti olarak Millet İttifakı’yız. Diğer arkadaşların bu ittifakta yer alıp almayacağı ayrı bir konu. Ama esas olan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için el sıkıştık 28 Şubat’ta bunu açıkladık. Orada bir birlikteliğimiz var.

“ADAY DEĞİLİM DİYEN TEK KİŞİ BENİM”

* Cumhurbaşkanı adayı değilim başbakanlığa talibim dedikten sonra şimdi o masada Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda “Hayır ben değilim” diyen tek kişi benim. Şimdi dolayısıyla diğer 5 arkadaşın yani liderler arasında talip olması söz konusu olursa - bunu hiç konuşmadık - dolayısıyla hepsinin aday olma hakkı var. Çok saygı değer bir davranış biçimi. Ama diğer taraftan tek aday üzerinden yürümeyi doğru bulduğumuzu deklare ettik.

Yine Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu masadan çıkan adayın vasıflarına dair ilan ettiği vasıflar var sıfatlar var; ben onların her fırsatta doğru olduğunu söyledim. Ve kazanacak bir adayla benim eklediğim şey o çok başından beri; Kazanacak bir adayla yola çıkmamız gerekliliği. Hala burada duruyoruz. Onun için Sayın Kılıçdaroğlu’nuın Cumhurbaşkanı adaylığı hakkında söylediği “Bu masada oturan genel başkanlar böyle bir şeyi bana teklif ederlerse hazırım onur duyarım” demesi çok saygı değer. Ama bu noktada hiçbir şey konuşulmadı.

“EN AZ KONUŞAN KİŞİ BENİM”

*O masada her toplantıdan sonra en az konuşan kişi benim. Ne ise o. Pozisyonu rahat olan da benim, o masanın başarıya ulaşmasını isteyen de benim. Tek adayla seçime gidilmesini sağlayabilmek için 2021 Eylül ortasıydı sanırım Halk TV’den “Ben aday maday değilim” diyen de bendim.

“MUHALİF SEÇMENİ 31 MART’TA AYAĞA KALDIRDIK”

* Bir tecrübem var benim, aday olduk biz hep birlikte ve muhalif seçmen çok heyecanlandı. O seçmen hayal ettiği birinci turda geçeriz hayali gerçekleşmeyince yerle bir oldu psikolojik olarak. Biz o seçmeni 31 Mart’ta ayağa kaldırdık bir başarı öyküsü yazarak iki siyasi parti olarak. O seçmenin talepleri var hayali var heyecanı var. Şimdi o seçmenin içine AKP’den dizhar olmuş çeşitli nedenlerle çok mutsuz, buradan artık bir şey olmaz diyen seçmenin de bir kısmı arafta duruyor bir kısmı da bu 6’lı masanın mensubu olan siyasi partilere dağılıyor. Yani seçmen de AKP’den kopan seçmen de geliyor. Dolayısıyla bir heyecan var tabii.

Bizim ise aslında tartıştırmaya gayret ettiğimiz şey bu ucube sistem. Tekrar söylüyorum 13. Cumhurbaşkanı 6’lı masanın ya da hep birlikte Millet İttifakı olursak ittifakın aday gösterdiği o kişi olacak.

şahıslardan bağımsız bu bir ucube sistemdir”

Fakat bu iş onla bitmiyor. Biz behemehal parlamenter sisteme geçmek zorundayız. Çünkü bugünkü mesele sayın Erdoğan değil, şahıslardan bağımsız. Bu bir ucube sistemdir. Bir kişinin iki dudağı arasında onun dediği sözlerin yazıldığı KHK ile her şeye karar verilen bir sistemin devamı bu ülke için doğru değil.

* Hürriyetin kısıtlandığı, sizin neslin temsil ettiği o kadın erkek, o neslin insanlarının nefes alamadığı. Sizlerden sonraki nesil bu ülkeye dair umudun ortadan kalktığı; bir sonraki yani z kuşağı denilen bu nesil gençliğin Türkiye’ye dair iş, istihdam hayallerine yönelik hiçbir umudun kalmadığı, Türkiye’nin sadece Cumhurbaşkanı kim olacak üzerine tartışılması, bu ucube sistemin tartışılmamasını seçmene haksızlık olarak görüyorum.

* Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Ben adayım buyurun” kısmını ben öyle algılamadım. İnsanlara sorular soruyor, biz de o sorulara cevap veriyoruz. Sonra bu sorulara verilen cevaplar sanki hiç soru sorulmamış da biz söylemişiz gibi yansıtılıyor. Ortada soru ve verilen cevap var; saygıdeğer bir durum.

* Tükiye’de muhalefetin bir araya gelmesi; birbirinden ne kadar farklı geleneklerden gelen siyasiler o masada. Önce o gelenekleri temsil ederek birbirimizi incitmeden asgari müştereklerimizin öne çıkmasını ve farklılıklarımıza da saygı duyup onları birbirimizi tırmalama metodu olarak kullanmamayı ama o farklılıklara da saygı duyarak yol yürümeyi ve birbirimize güvenmeyi öğreniyoruz biz. Bu kadar kıymetli bir şey ki.

* O masada her iki tarafı da çok uzun zamandır aktif yapan nadir kadınlardan olduğum için ya da bulunduğum aile geçmişi sebebiyle en uzun süreli tanıyan benim. Şimdi herkes birbirini daha yakından tanıyor. Burada aslında bu ülke için ortak yapabileceğimiz pek çok iyiliğin olduğunu, doğru tutumun olduğunu görüyoruz biz. Bunu belki hızlıca ortadan kaldırıp, bu ilerlemeyi acele ettirmeyi şöyle mi olsun böyle mi olsun deyip bu masada herkesi birbirini düşürmeye dair bir ittirme olabilir. Ben onu bilmiyorum.

GÜRSEL TEKİN’İN HDP AÇIKLAMASI

* Sayın Gürsel Tekin çok tecrübeli kilit taşlarından birisidir. Böyle bir cümle kurduğuna göre, kanaat belirttiğine göre partisinin görüşlerini iletiyor demektir. Şimdi biz o masada İYİ Parti olarak hiçbir partinin başka siyasi partilerle nasıl ilişkiler kuracağına dair nasıl ilişkiler kuracağına dair dayatmaya girmedik. İlişki de demeyelim iletişim diyelim, her hangi bir dayatmada bulunmadık. Bu ilişkilere saygı duyduk. Bizim de diğer siyasi partilerle olan iletişimize herkes saygı duymak zorunda.

“BİZİ HDP İLE TERBİYE ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”

* Bakın Türkiye’de uzunca bir zamandır bizi Cumhur İttifakı bileşenleri ve o onların taraftarı HDP ile terbiye etmeye çalışıyor. Bu kelimeyi özel olarak seçtim. Bu arada da kendini HDP’nin de üzerinde patron gibi gören, muhalif takımın içinde onlar da bizi HDP ile terbiye etmeye çalışıyor. Onlar HDP’nin üstünde etkileyici tavır gibi. Bütün bunların içinde çok üzüldüğümüz bir şey oluyor; sonuçta bu terbiye etme metodunun Kürtlere dair bir sövgüye döndüğünü gördük. Ben gittiğim her yerde birey olarak terbiye edilmeye, ona yönelik organize edilmiş insanlarla karşılaştığımda söylediğim bir şey var. Ne yaparsanız yapın ben Kürtlere sövmeyeceğim, onları incitmeyeceğim.

Diğer taraf ise öyle enteresan bir şey ki Kürtleri bir çuvala doldurup, bunların hepsi Türk biliyor musunuz? Bir çuvala doldurup onlar maraba bu arkadaşlar da sahibiymiş gibi. Biz bunu da reddediyoruz, her ikisi de çok incitici.

Biz çalışıyoruz, kadın çalışıyoruz biz. Şimdi odak gruplarının içinde üç tane videodan bahsedeyim size. Şu anda o odak gruplarda AKP seçmeni, beni sordular. Bu hanımlar kadınlar hızlıca başladılar eller böyle. Kürtleri seviyor, Kürtlerin yanında duruyor. Üç Kürt kızı varmış o çıktı ortaya. Biri kafayı kaldırdı bir acı var gözlerinde; Kürt demesek PKK desek HDP desek. Hayır dendi. Bu ülkede, bakın benim ısrarla üzerinde durduğum şey şu güneydoğuda biz eğer PKK silahlı ayrılıkçı bir terör örgütüdür ama o terör örgütüyle bu cumhuriyetin her türlü meşru gücü mücadele ederken o meşru gücün içinde orada yaşan Kürt aileler de mücadele etmemiş olsaydı biz neyi konuşmuş olacaktık.

Biz dün il başkanlarımıza bir toplantı yaptık. Güneydoğu Anadolu il başkanlarımızda biri çıktı dedi ki benim ailemden 5 şehit var hiç bunlar konuşulmuyor dedi. Yine yıllar evvel meşhur açılımlar saçılımlar yapılırken Güneydoğu’dan bir büyük ailenin başı aramıştı beni, bunu televizyonlardan söyledim o zaman.

* Dedi ki Meral kardeşim geldin evimde kaldın PKK’ya karşı mücadele ettik. Bugün Sayın Erdoğan’ın beyanatından sonra bana torunlarım yeğenlerim diyor ki “Biz Kürtlere ihanet mi ettik?” Bunu da bir yere koymak lazım. Oradan bugüne Meral Akşener denildiği anda Kürtleri seviyor Kürtlerin yanında duruyor, oradan bir başka AKP seçmen kardeşimiz de diyor ki Kürt demesek PKK desek HDP desek…

* İşte korktuğum budur. Bunu her iki taraf da bize yapmaya çalıştı. Kavramsal bilgileri özellikle Cumhur İttifakı takımının 0 olduğu için biz bu terbiye etme metoduna karşı direndik. Mümkün olduğunca belirli bir tutum göstermeye gayret ettik.

* Şimdi bir de şöyle bir şey var, Sayın Gürsel Tekin’in konuşmasından sonraki faslı çok dikkatli takip ettim. Her eylül ayında bize bir linç festivali başlar, İYİ Parti’ye bir linç festivali. Bu linç festivali başladı. Bunun içinde muhafık tayfa da var muhalif tayfa da var. Biz buna alışkınız ama şunu net bir şekilde söyleyeyim. O masada bulunan her bir siyasi partinin başka partilerle olan iletişimine biz nasıl saygı duyuyorsak bizim de başka partilere olan tutumumuza, iletişim biçimimize duruşumuza saygı duymak herkesin mecburiyetidir. Saygı kelimesinden bahsediyorum.

* Bizim HDP’ye dair ise görüşümüz çok bellidir, defalarca söylendi. Bunları habire tekrarlamanın da bir nevi zafiyet haline geldiğine düşünüyorum. Dolayısıyla bizim tutumumuz açık net, tekrar söylüyorum Kürtleri incitmemek üzerine bir tutumdur. Kimse Kürtün, Kürtlerin hamisi de değil sahibi de değil. Biz bir tek şeye inanıyoruz, o nüfus cüzdanına. O nüfus cüzdanına sahip her bir vatandaş etnik aidiyetin bağımsız, dini aidiyetinden bağımsız bu ülkenin birinci sınıf birinci derecede şerefli vatandaşımızdır. Bizim bütün anayasalarımız gruplarla değil bireylerle el sıkışmıştır. Toplumsal sözleşmemiz birey üzerindedir. Dolayısıyla bunun arkasında durmaya devam edeceğiz. Makulün arkasında durmaya devam edeceğiz.

 

* Şu netlikte söyleyeyim biz Türkiye’de x,y,z partilerinin anahtar olduğunu iddia eden bir dil var bir sistem var bir ümit var.

* Şimdi bu ucube sistem Türkiye’yi nereye getirdi, bu ucube sistemin failleri kimlerdir? Onun unutturulduğu bir süreç bu. Bu ucube sistemin faillerinden biri Sayın Erdoğan’dır birisi Sayın Bahçeli’dir. Bu ucube sistem Türkiye’ye uygun bir sistem değildir, birincisi bu.

* İkincisi sürekli olarak etnik aidiyet üzerine yapılan tanımlarla konuşuluyor. Doğal olarak rencide eden bir durum. Şimdi Kürtlerin rencide edilmemesi incitilmemesi üzerinde dururken, bu arada da 10 seçmenin 2’si Kürt 8’i Türk, Türkler hiç konuşulmuyor? Türkler kime oy verecek? Bunu son derece yanlış, Türkiye’yi ruhen bölen bir davranış biçimi olduğunu düşünüyorum. Şimdi malum çevrelerin ümit bağladığı sistemleri, anahtarları İYİP ortadan kaldırdı. İYİP bugün Türkiye’nin kilit taşı durumundadır. Dürüst, açık ve milletimizden yana kimseyi incitmemeye gayret eden makulün peşinde olan bir siyasi organizasyon, bir siyasi partiyiz biz.

* Dolayısıyla bu seçmenimiz tarafından, milletimiz tarafından anlaşıldı ve en sürekli en düzenli oyu artan siyasi parti biziz. Yani yeni kurulmuşuz, paldır küldür seçime girmişiz yüzde 9,97 yani yüzde 10 civarında oy almışız grup kurmuşuz. Beş yıllık siyasi parti olarak kimine göre - araştırmacıların tümü için konuşuyorum- yüzde 21 kimine göre yüzde 20 kimine göre yüzde 18,5 -19 gibi bulunan, vay niye öyle biliyorsunuz şudur şudur demiyorum, her birinde yükselen ivmesi olan bir siyasi parti biziz.

* Bu kadar yeni olmamıza rağmen böyle bir ivme kazandık. O da anahtar olma durumunun bazılarını çok zevk alarak, keyif alarak ve Türkiye’yi böyle ayrıştıracak dilin oluşmasına sebep olan o anahtar olma rolünü ortadan kaldırıyor. Bu, bu seneki festivalin çok daha sert olmasına sebep oldu.

* Şimdi bakın şöyle bir şey var. Neticede vatandaşımıza, milletimize onu ilan edeceksiniz. Bizim imzamızın da bulunduğu adayın da imzasının olduğu taahhütname o. Yani bir nevi protokol metni gibi bizim aramızda. Diğer taraftan da adayın muhalif seçmenden veya muhalefete doğru yolculuk yapan seçmenden oy isterken yapılacak şey, bu taahhütnameyi ortaya koyarak gidecek bir adayın kazandıktan sonra bu taahhütnameyi yok saymasını ben mümkün görmüyorum.

* Dolayısıyla biz nasıl geçilecek, kaç zamanda geçilecek, kaç zamanda yapılacak; parlamenter sisteme geçene kadar bu yetkilerin kullanımı nasıl olacak bunların hepsinin altını imzalayıp kamuoyuyla milletimizle paylaşıp milletimizin oyunu öyle isteyeceğiz.

* O aldatılmış o üzülmüş seçmene bu ülkeyle ilgili son umut olarak buraya bakıp, ben öyle gençler görüyorum ki, “Kazandınız kazandınız kazanamazsanız biz gidiyoruz” diyorlar gencecik çocuklarımız.

* “Bekleyin az kaldı kazanacağız” diyorum. Ondan sonra o insanların aldatılması demek, benim bunun kabul etmem de düşünmem bile mümkün değil. Yandı bundan vazgeçen kişi. Söylüyorum, bir kadını düşman edinmeyin.

 

SIĞINMACILAR KONUSU

3 yılda göndereceğiz diyoruz. Çok detay vermiyorum, bu konuda çok ciddi çalışıldı. En uzun süredir çalışan biziz. 2019’da da bir çalıştay yapmıştık; bugün yapılan sunumda kamuoyuyla paylaştık. Bunu şimdi milletimize mal etmeye çalışacağız. Bu bir söz.

Gerekirse geri kabul anlaşmasını da feshederiz. Türkiye bakın ne halde. Hızlıca ona değineyim. Bu göç meselesi, sığınması meselesi, düzensiz göç meselesi bunların hepsi Türkiye’nin canına okuyan, geleceğine yönelik bir atom bombası. O vaziyette demografisini değiştiren.

Şu anda kendi içinde, içimizde yaşanan sorunlardan dolayı öfke dolu insanlarımız bu işin sorumlularını unutup; Sayın Erdoğan ve AKP iktidarını unutup Suriyelisiymiş, Afganıymış onların üzerine fiziki olarak yönlenmesini çok doğru bulmadığımı buradan ifade etmek isterim. Gençlerimiz, milletimizin öfkesini yöneltecekleri yer sandıkta Sayın Erdoğan ve bu iktidarı göndermek olmaktadır. O yüzden bu netlikte göndereceğiz kardeşim diyoruz.

“İKTİDAR PARALIYI SEVİYOR, ONLARLA AHBAP”

* Bu ülkede hangi sistemin içinde olursa olsun garipler yanar, parası olmayan fakirler yanar. Dolayısıyla zaten zengin olanlar, süper zengin olanlar kaçtı; orta karar zenginler FETÖ borsalarıyla aldılar ama bir de garibanlar var. Zaten o FETÖ borsasından beraat etmişler onu olmuşlar, onların bizle alakası yok onların tenezzülü yok. İktidar zaten paralıyı seviyor, onlarla ahbap. Onların zaten talebi yok.

* Bir de garibanlar var, gerçekten garibanlar. O bugünün yargısında hakikatten parası pulu olmamış, mücadele etmiş delilini sunmuş, beraat almış takipsizlik almış hatta öyle var ki hakkında hiç soruşturma açılmamış olan var. Bizim bu insanlara ilişkin bakışımız şu: Özlük haklarının iadesi.

* Şimdi güvenlik personelinin, güvenlik birimleri personelinin içinde o personeli almak almamak konusunda bir tutum olabilir. Benim dediğim hop oraya koyun değil, özlük haklarının iadesi; iş bulma imkânlarının sağlanması, zamanında beraat almış o maaşının başka bir yerde görevlendirilerek alması anlamında söylüyorum. Aç açıkta bırakamayız. Sokakta gezerken çok farklı şeyler görüyorsunuz. Bütün anneler geliyor diyor ki benim çocuğum suçsuz şu kadar yaratıyor. Ona diyecek bir şeyimiz yok. Ama elinde kâğıdıyla geliyor, ben beraat ettim işte belgesi, ayağında ayakkabı ona göre, üstündeki tişört ona göre. O para buluş da parayla alması mümkün değil. Bunu dâhil etmek mümkün. Özlük haklarında dediğim o, maaş meselesi.

* Ahmet Zeki Üçok Bey bize bir sunum yaptı. Onun da aynı önerisi var bu konuda. Dediği şey çok ilginç; Biz diyor Ergenekon’da yatarken maaşlarımız almaya devam ettik. Sıfır noktasında bırakamayız diyor. 3’te 2 civarı alınır. Eskiden 3’te 1’i kesilirdi şimdi ne kadar bilmiyorum. Ama günlük hayatı bir şekilde sürdürebileceği kadar maaş devam etti diyor, ceza aldığı kısma kadar dönemden bahsediyor.

“ÇOCUĞU ALIYORSUNUZ KEMİKLERİ ELİNE GELİYOR”

* Maalesef bu iktidarın kendisine göre bir bakışı var. Sayın Erdoğan, Tayyip bey her şeyi biliyor ya tarihçi, efendim ekonomist, tıp doktoru. Böyle olduğu için gelinen nokta bu. Bir defa çok kayırılma var. İnanılmaz kayırılma hikayeleri var ve yerle bir etmiş vatandaşı. Müthiş bir gelir dengesizliği var, ölçümler yüzde 50 civarında asgari ücret gibi görünüyor ama benim sokakta gördüğüm inanıyorum ki yüzde 70’lerde asgari ücret. Herkes asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücreti 2500 lirayken şu anki 5500 lira arasında alım gücü noktasında dağlar kadar fark var. Asgari ücretle çalışan bir garsonun evi, kira uçmuş. Buzdolabını açıyorsunuz içinde makarna. Üç tane çocuk. Küçük olan çocuğu alıyorsunuz kemikleri eline geliyor. O evler nasıl evler biliyor musunuz, bugünün Türkiye’sinde bodrum katları. Küf var, büyük oranda çocuklar astım. Kız erkek far etmiyor, 3,5 2 yaşında çocuğu alıyorsunuz böyle elinize kemik geliyor. 14-15 yaşında ergenliğe girdikten sonra sadece ağırlığı protein olmayan karbonhidrat olan beslenme yüzünden bir başka sorun olan obeziteyle karşılaşıyorsunuz.

* Nasıl bir mutsuzluk var anlatmam mümkün değil. Bu arada bu dijital dünyayla bilgiye ulaşmak o kadar kolay ki. Bir ev düşünün, astım hastası bir çocuk. Yan komşusu geldi, Mardinli bir aile; Iğdırlı bir aile geldi, isimlerini vermeyeceğim. Bir 12-13 yaşlarındaki bir çocuk, ağabey ağır otistik. Nasıl konuşuyor biliyor musunuz? Nokta virgül yok. Çünkü abinin yanında konuşulduğu zaman abi sinirleniyor, ortalığı yıkıyor. Anne feci durumda ve gece diyelim ki 10’da yatıldıysa tuvaletin kenarındaki odada abi yatıyor yanında ya baba ya anne. Çocuk tuvalete gidemiyor; sabaha kadar tuvaletini tutmak zorunda. Bu hikayeler var ve bu ailenin babası asgari ücretle çalışıyor ve ev kira. Böyle bir şey yok. Bu İstanbul’da. Ankara’da var. Başka şehirlerde var.

* Ben şimdi tek tek ev geziyorum. Mesele yine bir ev, harika bir kız 14 yaşında sarıldı bana anane kokuyorsun dedi. Öbür çocuk da anane kokuyorsun dedi. Dedim ki ya kızım benden bir şey iste sen, anane dedin ya, bir şey iste. Bunu telefon soran dayılar var ya onlar duysun. Dedi ki “Ya Meral teyze ben hiç tatil yapmadım. Arkadaşlar konuşuyor okulda, tatil nasıl bir şey? “

* Şimdi diyecektir o dayılar önce buzdolabını doldursun; ama ya 14 yaşında bir kız çocuğu arkadaşlarının konuştuğu, o bilgiye ulaşmanın kolaylığı, o reklamların ağırlığı. Şimdi böyle bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. O kadar açılmış ki sistem.

* Bu ülkede en fazla yer gezen benim. Yani herkes dahil, liderlerden bahsetmiyorum. Tüm siyasetten bahsediyorum, en fazla gezen benim. En fazla insanlarla yan yana gelen benim. Ve bunu yapma nedenim de seçmen şuçuluk buculuk üzerinden, yani Eylül festivali gibi bize yapılan gibi şuculuk buculuk üzerinden kutuplaştırıldı, birbiriyle dövüştürülüyor.

* Bu arada birileri beş maaş on maaş on beş maaş alıyor. O yetmiyor 180 milyon dolarlar, efendim 70 milyon TL’ler uçuşuyor kardeşim. Şimdi böyle bir durumda ekmek bulamazsan pasta ye modelindeyiz. Bir tarihçi olarak o dönemdeyiz.

*Zaten saray bir paralel evrendir, yıllardır bunu söylüyoruz. Bu yaşandı. Vatandaş bunun farkında. Vatandaş bakın çeşitli nedenlerle konuşamıyordur. Onu da suçlamıyorum. Siyasetçi konuşacak, siyasetçi vatandaşının karşısında yanında yöresinde duracak. Vatandaştan öyle bir talebim de yok. Sadece milletimiz gidecek oyunu kullanacak; göreceksiniz neler oluyor.

* Bir de şöyle bir durum var o insanların görevi değil bağırması çağırması. Siyasetçinin görevi. Vatandaş artık velinimet olduğunu, olmadığı takdirde nasıl çırak çıktığını anladı. Bu konuda benim de bir toz zerresi kadar katkım olduğuna inanıyorum, kendi arasında dövüşmeyi bıraktı seçmen.

* Seçmen çok ağır travmaların üzerinden 2002’de sayın Erdoğan ve arkadaşlarını iş başına getirdi. Bir 28 Şubat yaşandı. Öyle veya böyle pek çok insan acı çekti, ben şahit olduğum için söylüyorum. İnsanlar tercih ettikleri hayattan dolayı en basitiyle aşağılandılar. Başka şeyler de yaşandı. Sonraki dönemde bu Türkiye’de sürekli bir rövanş meselesi oluyor. O bitti, bu sefer başka şeyler geldi. Bu sefer bu arkadaşlar iş başına geldi. Bu arkadaşların iş başına gelişiyle beraber zaten Kemal Derviş döneminden kaynaklanan iyileşmeler başladı. Kemer sıkmalar, hepimiz sıktık kemerleri. Hele garibanlar daha fazla kemer sıktı. Kemal Derviş’in de en büyük özelliği o oldu. Sonuç itibariyle bu arkadaşlar iş başına geldiğinde iyileşmeye yönelik bir atmosfer oluşmuştu. Demin söyledim, bundan 5 sene evvel 2.500 TL alan bir asgari ücretlinin, ortalama civarda bir hayat yaşaması mümkünken bugün kira varan 5.550 alan tek bir asgari ücretli kişinin evini kiraysa geçindirmesi mümkün değil. Biz de tabii gayret ediyoruz bunun görünmesine.

* İyileşmenin getirdiği, o günlerin getirdiği alan bitti; deniz bitti. Çok acı çekiliyor, 3.5 yaşındaki çocuğun astım olmuş sırf küften. İyi bir eve geçemiyorsun parasını ödeyemediğin için. Ben çekyatın dışında hiçbir eşyası olmayan evler gördüm. Böyle bir şey yok; onu da birileri vermiş. Daha evvel varmış, birer birer satmışlar. Buzdolabını satıyor insanlar, daha da eskisini koymuşlar. Yamuk buzdolapları var. Bunu çarpıtmıyorum, götürürüm sizi yanımda iki gün kendinize gelemezsiniz. Böyle bir sistem bu.

* Gençlerle bir buçuk yıl çalıştım. Kamuoyuna duyurmadım, Zoom üzerinden. O gençler kendileri talep ettiği için şimdi kamuoyuna açık çalışmalar yapıyoruz beraber. Her çocuk cümlesine başlarken ben şimdi mahkemeye verilmeyeyim ama diyerek başlıyor. 20 yaşındaki bir genç bunu düşünmez, 20 yaşındaki bir genç deli dumruldur. 20 yaşındaki bir gencin heyecanı, hatasını, kusuru ferah ferah olur. Bizim oldu, aklımızdan bile geçmedi. En kötü zamanlardan bahsediyorum, olayların olduğu dönemlerden bahsediyorum. Yazıktır günahtır.

* Bir taraftan orada bir boğaz sıkması var, bir tarafta başka bir şey var. Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat dönemi bu. Bunu gençlerden duyuyorum ben. Onun için de bu seçmen yaşlısı gençlisi attaya gönderecek bu arkadaşları, hiç merak etmeyin. Az kaldı.

* Dünyadaki adamlar kadınlar beceriksizmiş, sen niye beceriksiz olacaksın. Bakın bu ülke Kurtuluş Savaşı verirken bile birçok şeye gayret etti. Bu ülke daha cumhuriyet kurulmadan, bazı görüşmeler devam ederken iktisat kongresini yaptı. Bütün bunlara baktığınızda o vizyonla bugünkü vizyona. Bozdur bozdur harca durumundalar.

* Garibanlar kemer sıkmayacak. Bilge Yılmaz’ın, bizim Ekonomi Politikaları Başkanımızın yakın zamanda yaptığı bir sunum vardı. Bu ekonomiyi nasıl düzelteceğiz diye yaptığımız ve kamuoyuyla paylaştığımız konuda; bu sefer rantiyeciler, imar rantiyecileri başkan rantiyeciler kemer sıcak. Garibanlar sıkmayacak.

* Benden hiç kimse görüşme ya da randevu talebinde bulunmadı. Doğru Yol Partisi’nde görev yaparken o dönemde hatırlayacaksınız Refah-Yol yıkıldıktan sonra 43 civarında Doğru Yolu Partisi’nden milletvekili gitti. O zaman Milliyet Gazetesi’nin bir manşeti var, onlar o manşeti atmıştı. Herkese teklif gitmiş, herkes gitmiş. Ama partide teklif gitmeyen iki kişi var; biri Hasan Ekinci biri benim. Bana böyle teklifler gelmiyor.

* Daha evvel Sayın Bahçeli’nin bir başkanlık divanında kendi başkanlık divanında şöyle bir anlatımı olmuştu. Daha biz partiyi kurmamıştık. Ben bir televizyon programında söylemiştim, ismini vermeyeceğim, çeteden birisine telefon açıyorum, “hemen 5 milyon dolar gönder”, “baş üstüne” diyor, Arkadaşımızı gönderiyorum, geliyor 5 milyon dolar. Ben bunu açıkladım. Sonra ilgili şahıs panik içerisinde böyle bir durum yoktur diye düzeltti… Bana gelen bir teklif yok, talep de yok. Böyle bir şey yok.

* Ben gerçekçi bir insanım. Dolayısıyla tekrar söylüyorum. 6 kişiyiz biz o masada, 5 erkek 1 kadın. O topun dönüp dolaşıp ayağıma gelmesini bekleyebilirdim. Buradaki samimiyetimi anlatmaya çalışıyorum. Tek kadınım, uzlaşılamadı o top benim önüme gelebilirdi ama ben onu beklemeden samimiyetle şunu yapmaya çalıştım. Ben aday değilim dediğim zaman, zaman ilerledikçe bu kararımda samimi olduğumu anladığınız andan itibaren, buna emin olduğunuz andan itibaren, yani üç kağıt yapmadığımı anladığınız andan itibaren ne oluyor biliyor musunuz? Bu kadın bir şey söylüyor, kulak verelim oluyor. Bu da nedir? Tek adayla gidilmesi doğrudur. Çünkü masanın altından tekmeliyor biri ikinci tura kalabilmek. Tek adayla gidilmeli, hepimiz onun yanında durmalı, İstanbul’da olduğu gibi bütün gücümüzle çalışmalıyız. Ankara birinci turda geçtiği için bir şey demiyorum ama İstanbul ikinci turu için diyorum. Bu millet iradesine el uzatıldığı zaman ne yapıyor, 805 bin fark atıyor. Kazanacak bir adayla gitmeliyiz.

* İYİ Parti kurulmamış olsaydı nasıl bir Türkiye’yi konuşuyor olacaktık bir kere insanlarımızın vicdanına onu sormak isterim. Birincisi bu. Rekabet vardır, rekabete saygım sonsuz ama birbirimize hakaret ederek, 6’lı masadan bahsetmiyorum, biz Cumhur İttifakının da kendi arasındaki iletişime dair ne benim ne arkadaşlarımın bir saygısız sözü yok. Biz saygı duyuyoruz. Bu saygı kavramı çok önemli. Şimdi İYİ Parti’nin en büyük özelliği akıl ve strateji uzmanı bir yapı oluşudur. Türkiye’nin umutsuzluğunu ortadan kaldırdık biz. İstanbul ve Ankara alınmamış olsa idi, bugün “Cumhurbaşkanlığını alabiliriz”i konuşamazdık. Ayrı ayrı gireydik de alınamazdı. Oydan bahsetmiyorum burada. Sinerjiden bahsediyorum.

* İstanbul ve Ankara’da ayrı ayrı girseydik, bizim oylarımızın da tamamı yine tek adaya gitseydi yine olmazdı. Diğerleri gelmezdi. Yine ayrı ayrı adaylarla gidilseydi mesela Mansur Bey CHP adayı olur muydu o günün şartlarında bilmiyorum. Belki de olur ama o bütünlük muhteşem bir şey oldu.

* Şimdi İstanbul, İstanbul’da o heyecanı hatırlıyorum. Bu sadece oy demek değil. Acaba verir miyiz versek olur mu diye kendine soran seçmeni de cesaretlendiren bir durum bu. 350 bin AKP seçmeni sandığa gitmedi birinci turda, 248 bin de CHP seçmeni diyebileceğimiz muhalefet seçmeni gitmedi umutsuzluğun getirdiği biz alamayız düşüncesiyle.

* Mesele şöyle kanaatlar vardı, bir arkadaşın dediğini hatırlıyorum: “Mümkün değil Tayyip vermez, bir abudik gubidik yapar vermez” Yıkıldı işte, yaptı abudik gubidikliğini ne oldu? Seçmen bir tokatta götürdü. Onun için ben çok ümitliyim.

* Ekrem Bey yaşça bizden küçük değerli bir arkadaşımız. Ekrem Bey’in adaylığına da benim en ufak bir dahlim yok, sayın Kılıçdaroğlu’nun feraseti ama kendisine çalıştık. Bir şey daha oldu, ben İstanbul’da yaşıyorum; İstanbul’da milletvekili seçildim çok dönem öyle olunca İstanbul’u bilen insanım. Ekrem Bey’den bir ricam, tavsiyem oldu. O seçmeni kutuplaştırmadan bir yolculuk yapmasıyla ilgili, Allah var uydu. Akılcı bir arkadaşımız.

* Şimdi Mansur Bey bizim yıllardır tanıdığımız, sadece benim değil bütün arkadaşlarımızın tanıdığı, sevginin ötesinde saygı duyduğumuz güvendiğimiz bir arkadaşımız. Geçmişi de belli, belediye başkanlığını biliyoruz; birlikte çalışmışız aynı partide görev yapmışız. Böyle bir durum Mansur Bey açısından. Mansur Bey bizi hiç utandırmadı. Mansur Beybu derece kendisine duyduğumuz saygı, sevgi ve sempatiyi ortadan kaldıracak bizi zora sokacak hiçbir şey yapmadı. Biz derken partimizi ve Türk milliyetçilerini kast ediyorum.

* Ekrem Bey de bizi zora sokacak bir tavrın içinde değil, hizmet etmeye gayret eden bir arkadaşımız. Şimdi dolayısıyla her ikisiyle de ilişkimiz son derece saygı ve sevgiye bağlı şekilde devam ediyor. Bu hafta yanlış hatırlamıyorsam Ekrem başkanın yaptığı bir açılışa katılacağım, önümüzdeki hafta da Mansur başkanın yaptığı bir açılışa katılacağım. Her ikisi de bizi mahcup etmediler, seçmenin karşısında zora sokmadılar. Sağ olsunlar.

* Sesli meczubun meczup talebeleri devam ediyor Türkiye’de. İsmail Kahraman şuuraltını ortaya çıkardı, onu yaşamaya devam etsin. Fakat Sayın Erdoğan’ın söylediği cümle ilginç. 18 adanın işgal altında olduğunu söylüyor, itiraf ediyor ve kendisi cCmhurbaşkanı. Atarlandı giderlendi bu 18 ada, anahtar kelime işgal, işgal altındaysa o Cumhurbaşkanı atar gider yaparak kürsü kürsü Yunanistan’a bağırarak gezemez. Gereğini yapar gereğini. Tekrar söylüyorum, gereğini yapar. O Cumhurbaşkanı. Şimdi bunu bir kenara koyduktan sonra fesli meczubun meczup talebeleri açısından, Türkiye’nin bu arkadaşlar iş başı geldiğinden beri verdikleri en büyük savaş Atatürk’le, Cumhuriyetle savaşmaktı, savaş kelimesini bilerek kullanıyorum, mücadeleydi. Şimdi Allah’ım ne büyüksün ya rabbim Sayın Erdoğan yani referansını oradan alıyor. Yani Allah’ım sen çok büyüksün ama bizler için Atatürk, Mustafa Kemal Atatürk bizim için bizim için, ülkemiz için devletimiz için Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu lideridir, banisidir. Bu cumhuriyet ebed müddettir, bizim açımızdan bizim gibi Türk milliyetçileri açısından.

* Sayın Erdoğan’a Sayın Bahçeli’nin dediği yeni kurucu lider çok yanlış bir şeydir. Eğer Sayın Erdoğan anayasa değiştiği için yeni kurucu liderse o zaman anayasa değiştiren Evren de kurucu liderdir. Bunları çok esefle karşıladığımı ifade etmek isterim İnkılap Tarihi hocası olarak. Atatürk ve arkadaşları bu ülkeyi kurmuşlardır ve o irade Türk Milliyetçiliği iradesidir. Senelerce bunu konuştukça ben İnkılap Tarihi hocası olarak talebelerime böyle anlattım. Sayın Erdoğan’ın öyle bir vasfı yoktur.

İlgili Haberler