“Yolsuzluk” oylaması Meclis’in namusudur

“Yolsuzluk” oylaması Meclis’in namusudur
TBB Başkanı Feyzioğlu, “Meclis soruşturma komisyonları hukuka uygun karar vermeliler. Eğer talimat üzerine iş yapıyorlarsa namuslu ve vicdanlı olmadıkları sonucuna varırız” dedi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 2014 yılına damgasını vuran en önemli olayın siyasi iktidarın hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak tek adam yönetimine doğru hızla  gitmesi olduğunu söyledi. Feyzioğlu ile yargı-iktidar ve yargı-cemaat kavgalarını konuştuk.
* 2014 yılının hukuki açıdan değerlendirmesi nedir?
Siyasi iktidar hukukun üstünlüğü ve demokrasi yönünden anlamlı şekilde saptı ve tek adam yönetimine doğru çok ciddi bir kayma oldu. Sanıyorum tüm 2014’ü özetleyen bir cümle olarak şunu söyleyebilirim: Halkın oylarıyla ilk kez o makama seçilmiş olan cumhurbaşkanı “yurttaşlık diye yapay bir din icat ettiler” cümlesini sarf etti. Bu cümle yurttaşlığın bünyesinde barındırdığı bütün ilkelerin, kavramların, kurumların şu anda devletin en etkili yöneticisi tarafından reddedildiği anlamına geliyor. Çünkü yurttaşlık temel hakları, insan haklarını, seçme seçilme hakkını barındırır. O an için sayısal anlamda azınlıkta olsan bile o an için sayısal anlamda çoğunlukta bulunan kesimin veya siyasi iktidarın keyfi bir biçimde dilediğini yapamamasını barındırır. Sosyal devlet ilkesini barındırır. Yurttaşı kaldırıp yerine koyabileceğiniz tek kavram kulluktur. Bir üçüncü statü yoktur. Yurttaşı inkâr ederseniz yerine kul ve tebaa kalır.
* Bu yıl gerçekleşen bir gelişme de adli yıl açılış töreninin yargı paketi içine dahil edilerek kaldırılması oldu. Bu ne derece doğru bir karardır?
Sembolik anlamda tabii ki de çok büyük önemi var. Siyasi iktidarın alkışlanmak dışında hiçbir tepkiye tahammülü olmadığı anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra “ben o törene Barolar Birliği Başkanı geliyor ise gelmem” demesini takiben törenin kanunla kaldırılması artık yukarıdan birinin buyurduğu ve herkesin de o buyruğu yerine getirmek için sıraya girdiği anlamına geliyor.
* TBMM’den geçen yeni yargı paketi sizce hukuki temellere dayanıyor mu?
Önümüze paket paket bir şeyler koyuyorlar. Torba yasa dedikleri aslında teklif görünümlü sakat topal tasarılardır. Türkiye bu paketlerle yöneticilerin o anki keyiflerine göre kanuni düzenlemelerin yapıldığı bir üzücü görünüme büründü. Bu keyfiliklerle devlet olma özelliğimizi de yitiriyoruz. Yargı paketi siyasi iktidarın cemaatle yaptığı koalisyon henüz ayaktayken 2010 referandumunun sonrasında anayasa değişikliği çerçevesinde yenilenen HSYK’nın iktidar tarafında olduğu varsayılarak Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayılarını arttırılması yoluna gidilmişti. İş yükü böyle bir artırımı gerektirmediği, tam aksine istinaf mahkemeleri yürürlüğe girerse yüzde 80 civarında bir iş yükü düşüşü beklenmesine rağmen bir anda Yargıtay’a 160 yeni üye, Danıştay’a da 40-50 üyenin seçilmesi söz konusu oldu. Amaç yüksek mahkemelerdeki üyeleri hükümet emekliye sevk edemediği için o üyelerin toplam içerisindeki gücünü kırmak, yeni üyelerle çoğunluğu elde etmekti. Nitekim Yargıtay’da bu seçimden sonra blok oylar dönemi başladı. 160’a yakın üye genel oylamalarda blok halinde tavır koymaya başladı. Bu aynı kaynaktan seçildikleri, yönlendirildikleri şeklinde çok üzücü, yargıyla bağdaşması çok zor algılara yol açtı. Sonra siyasi iktidarın içinde parti-cemaat iç savaşı çıktı ve kardeşler birbirinden ayrıldı. Fakat iktidar yargıyı cemaate teslim ettiğini düşündü, rahatsız oldu ve 2010’daki senaryoyu tekrar yenilenen HSYK sonrasında bir defa daha sahneye koymak istedi. Bu defa da yüksek mahkemelerdeki cemaat ağırlığını kırmak için Yargıtay ve Danıştay’da pek de ihtiyaç görülmeyen üye artırımına gitti kanunlaştı. Bizim karşımızda bir eski Yargıtay var, HSYK düzenlemesinden, 2010’dan sonra bir yeni Yargıtay var. Bir de en yeni Yargıtay olacak. Çünkü yargı paketiyle yüksek mahkemelerin üye sayıları tekrar arttırıldı. Bu defa hükümet HSYK üzerinde daha büyük bir nüfus sahip olduğu düşüncesiyle olsa gerek tekrar bir Yargıtay, Danıştay üye artırımıyla bu yüksek mahkemelerdeki güç dengesini kendi tarafına çevirmeyi denedi.
* Makul şüphe çok tartışıldı. Hukukta bu kadar tartışmaya açık bir kavramın olmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Hiçbirimizin elinde kuyumcu terazisi yok. Herkes makul şüphe uzmanı oldu. Ne makuldür dediğimizde 10 kişiye sorun 10 makul cevabı çıkar. Neyin daha basit şüphe neyin makul olduğu yıllar içerisinde içtihatlarla oluşur. Makul şüphenin şu anda tartışılıyor olmasının sebebi, “burada makul şüphe vardır” diyecek olan hâkimin tarafsızlığına, bağımsızlığına ve adil yargılama yapacağına güvenmiyor olmamızdır. O hâkimin, siyasi iktidarın hiçbir şekilde etkisinde kalmadan görev yapmasını sağlayan bir sistemimiz olsa ve o hâkimin keyfilik yapmasını önleyecek bir mekanizmamız olsa makul şüphe konusu bugünkü sıkıntıyı doğurmaz.
* HSYK seçimlerinde neler yaşandı?
Siyasi iktidarın müdahalelerini gördük. Yargı kendi haline bırakılmalıdır. Tabii ki keyfiliklerini önleyecek bir sistem kurulmak suretiyle. Siyasi iktidarın HSYK seçimine müdahalesi gözle görülür şekilde oldu. Öte yandan cemaatin de yargı içinde örgütlendiğine dair görmezden gelinemeyecek duyum ve kaygılarımız var.  
* Meclis soruşturma komisyonu görevini yerine getirebildi mi?
Meclis soruşturmasının en eleştirilebilir tarafı her ne kadar Meclis soruşturmalarıyla ilgili partiler grup kararı alamasalar da fiilen “o partilerin gruplarının etkisinde kaldı” diye endişe edilir. Meclisin namusunu koruma görevi vardır. Bu görevi verecekleri kararın keyfilikten uzak olmasıyla ancak yerine getirebilirler. Gönderilsinler ya da gönderilmesinler demiyorum. Ne karar vereceklerse hukukun namusunu lekelemesinler diyorum. Meclisin namusu kendilerine emanettir. Ne karar verirlerse hukuka uygun vermelilerdir. Namus ve vicdan üzerine yemin etmişlerdir. Eğer talimat üzerine iş yapıyorlarsa namuslu ve vicdanlı olmadıkları sonucuna varırız.


Kral yoksa kralcı olmaz...

* 2015 yılında bizi bekleyen hukuki tehlikeler nedir?
Başta cumhurbaşkanının hayal ettiği, aklından geçen neyse, devleti yönetenlerin aklından geçen neyse o kadardır. Türkiye’de kraldan çok kralcılık her yerde kol geziyor. Ama kralcı olabilmek için de bir krala ihtiyaç var. Genellikle kralcılar, aslında kraldan çok kralcılar “kötü imaj veriyor” derler. Kral yoksa kralcı olmaz. Devletin çivilerini tek tek çıkardılar. 2015’te bizi bekleyen en önemli gelişmelerden ilki barış süreci dedikleri sürecin ciddi ivme kazanmasıdır. İçeriği sır gibi saklansa da ne kadar acıdır ki biz nelerin hedeflendiğini, terör örgütü sözcülerinden onların ağızlarından yazılan beyanlardan okuyoruz. Görünen o ki Türk milleti kavramının aşındırılması çabalarına devam edilecek. Millet olma bilincinin biraz daha kırılması istenecek. Bizi birbirimize kenetleyen bağlar zayıflatılacak, biraz daha kutuplaştırılacağız, biraz daha her vesileyle bölünmemiz için uğraşılacak. Bunun içinde büyük ihtimalle, federasyon var, başkanlık sistemi var. Bu vesileyle tüm vatandaşlarımıza mutlu güzel sağlıklı huzurlu refah içinde bir yeni yıl diliyorum. Dilemekle kalmıyorum bunun için mücadeleye devam etmeye de söz veriyorum.  Bildiğim tek şey var, Anayasa’nın ilk 3 maddesinin değiştirilmesi teklif dahi edilemez.