Yunus Emre Yılı ve Yunus Emre'nin dili

Miladi 1321''de vefat eden Yunus Emre''nin vefatının 700. yılı nedeniyle 2021 yılı UNESCO tarafından Yunus Emre Yılı ilan edilmiştir.

Türk tasavvuf şiirinin önde gelen simalarından birisi olan, etkisi bütün Anadolu''ya yayılan Yunus Emre, Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. O, sadece edebiyat tarihimizin değil, ele aldığı konularla Türk düşünce tarihinin de en önemli simalarından biridir. Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has bir tarzın kurucusu olan Yunus Emre, Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu''da yeniden ortaya koymuştur. O, Anadolu''da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsü olmuş, insan sevgisine dayanan bir görüşü geliştirmiştir.

Yunus''un sanatı ve edebi kişiliğinin asıl anahtarı arı, duru, içten anlatımındadır. Onun deyişlerinde yalınlık, arılık, açıklık ve içtenlik sergilenir. ''Sözün yoğunlaştırılması olarak da nitelendirilen şiir;

Az söz erin yüküdür

Çok söz hayvan yüküdür

diyen Yunus Emre''de kısa, kesin, özgün olup halk zevkine uygunluk ve lirizm ön planda görülür. Şiirine koyduğu büyük öz, içtenlik ve gerçekçilik nedeniyle benimsenmiş, bu nedenle Anadolu''da tekke şiirinin kurucuları arasında sayılmıştır.

Mevlâna Mesnevisi için çok uzun yazmış, ben olsam:

Ete kemiğe büründüm

Yunus diye göründüm

derdim, diyen Yunus Emre''de, Mevlâna''nın uzun uzun ele aldığı didaktizm, kısa ve özdür.

13. yüzyılda Selçuklunun kendi Türk olmakla birlikte yasal dili Farsça''dır. Fakat her şeye rağmen Yunus Emre''nin yaşadığı bu çağda, Anadolu''da Türk dili konusunda önemli bir uyanma olduğu görülür. Karamanoğlu Mehmet Bey, ordusuyla Konya''ya gelip Şehzade Siyavuş''u tahta çıkarıp kendisi de onun veziri olduktan sonra 1277''de okuduğu ünlü söylevinde: "Bugünden sonra divanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçe''den gayrı dil konuşulmayacaktır" diyerek Türk diline verdiği önemi perçinlemiştir.

Bu dönemde Yunus Emre, Oğuz şivesi ile yazmış, şiirlerinde kendi devrinin konuşma dilini kullanmıştır. Devletin resmî dili Farsça iken şiirlerini halkın konuştuğu dille yazması halktan yana oluşunu ve şiirlerini halk için yazışını göstermektedir. O, bu davranışı ile kendinden sonra gelecek halka dönük şairlerin öncüsü, tasavvuf felsefecisi olmuştur.

Dikkat edilirse Gönüller Sultanı Yunus Emre''nin dili 13-14. yüzyıllarda Anadolu''nun önemli kültür merkezlerinden biri olan Kırşehir ve yöresinde yaşam sürmüş, Hacı Bayram Veli, Ahi Evren, Âşık Paşa, gibi Türk kültürünün temel taşları ile büyük yakınlık göstermiştir.

Yaşamını bu yörede sürdüren Yunus''un şiirlerinde kullandığı dil, Âşık Paşa ile Sultan Veled''in kullandığı dil ile aynıdır. Şiirlerinde Dede Korkut Kitabı''ndan gelen söyleyişlerin, halk ağzında yaşayan deyimlerin, atasözlerinin yanı sıra divan edebiyatından gelen mazmunlara da yer verişi söylemini renklendirmiştir.

Yunus Emre''nin hemen bütün şiirlerinde hâkim olan unsur "ben"dir. Yunus''un ben, sen zamirlerinin yinelenmesine gösterdiği önem dilimizde "ben"li anlatımı ortaya çıkarmıştır. Bu yöntemle söz daha etkili kılınmıştır.

O, düşüncelerini işlerken kuru bir dil kullanmamış, fikirlerini estetik yapısı içinde kendine özgü bir ahenkle sunmuştur.

Bir hastaya vardın ise

Bir içim su verdin ise

Yarın anda karşı gele

Hak şarabın içmiş gibi

deyişine baktığımızda yedi yüz yıl önce nasıl söylendiyse bugün de aynı biçimde kullanıldığı görülmektedir. Yunus''un dili halkın kullanıp sahip çıktığı Anadolu Türkçesidir. Bir başka ifade ile ''Anamızın dilidir.'' Yunus''u okurken, karşımıza sade, masum ve ruhu şefkat dolu bir dervişin ilahi bir dille konuştuğu hissine kapılmamız da bundandır.

Türk şiir ve düşünce tarihinin ilk ulu kişilerinden biri olan Yunus Emre''nin sanatı, yedi yüz yıl boyunca duru söyleyişlerden, duygu coşkunluğuna kadar değişen bir lirizmle dile getirilmiş oluşu; yaşayan Türkçeyi, halkın öz dilini olanca kıvraklığı, derinliği ve rengiyle kullanışı; insani değerlere inanan insan ve Tanrı sevgisine dayalı hümanizması nedeniyle varlığını korumuştur.

Türkçenin bütün anlatım inceliklerini kullanması Yunus''a, Anadolu''da gelişen Türk şiirinin kurucusu unvanını kazandırmıştır. Bir şiirindeki:

Canlar canını buldum

Bu canım yağma olsun

deyişiyle şiirle ezgiyi kaynaştırıp, konuşur gibi söyleyerek dilin anlatımdaki zenginliğini sergilemiştir.

Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin

biçiminde halkça söyleyişe bir ömür sığdırmış, Türk edebiyatında yalnızlığı, garipliği, kimsesizliğin acı gerçeklerini en güzel biçimde ve en özgün söyleyişle dile getirmiştir. Yine:

Başları ucunda hece taşları

Ne söylerler ne bir haber verirler

gibi deyişleri anlam vurgusunun ve söyleyiş gücünün en uç noktada oluşunu kanıtlar.

Türkçeyi yazı dili olarak seçmekle Türk kültürüne en büyük hizmeti yapmış, Anadolu''da millî edebiyatın doğmasına hizmet edenlerin başında gelmiştir.

Yunus Emre''nin dili, Nihat Sami Banarlı''nın dediği gibi "Ortak İslâm medeniyeti içinde öteden beri gelişmeğe başlamış, yine ortak medeniyet dillerinden Türkçeleştirilmiş kelimelerle zengin bir İslâmi Türk dilidir". *

Yunus Emre, Farsça mujda sözcüğünü muştu, Farsça tâze sözcüğünü teze, Farsça dânişmend sözcüğünü danışman biçiminde kullanarak bir nevi Türkçeleştirmiş, dizelerinde ustaca yer verişiyle günlük söyleyişimize sokmuştur.

Dikkat edildiğinde Yunus''un dili, Dede Korkut, Battal Gazi gibi epik eserlerde gördüğümüz yarı mistik, yarı epik dil özelliklerinin, Nasrettin Hoca fıkraları gibi sözlü ürünlerin yarattığı halk dili özelliklerinin, Şeyyad Hamza, Sultan Veled gibi mutasavvıf şairlerin kullandığı mistik yapıya sahip dil özelliklerinin ve Hoca Dehhani''nin dili gibi klasik edebiyatın ilk dönemlerine ait dil özelliklerinin senteziyle ortaya çıkmıştır.

Tasavvuf kültürünü konuşma diline uygulamakta gösterdiği ustalıkla en soyut kavramları bile arı, duru bir Türkçe ile ustaca anlatabilen Yunus Emre, Yunus dili diyebileceğimiz bir dil yapısına sahiptir. Yunus Emre''nin dilindeki sözcük kadrosunun zenginliği şiirlerin estetik değerini yükseltmektedir.

O, şiir dilini halkın kullandığı sözcük, deyim ve kavramlarla zenginleştirerek şiirin halk toplulukları tarafından benimsenmesini sağlamıştır. O''nun Türkçesi, köylünün, çobanın, şehirdeki esnafın ve sanatkârın Türkçesidir.

İslâm kültürünün etkisiyle konuşma diline giren, bugün dahi halk dilinde yaygın olarak kullanılan can, çare, dünya, mal, ömür, vakit gibi yabancı sözcükler benimsenmiş, çoğu Anadolu''da konuşma dilinde halâ yaşayan; ağu, arı, artık, bezek, buyruk, danışık, dirlik, duruşmak, erk, esen, esrimek, ışımak, iletmek, ödül, kez, tanık, us, uyanmak, üleşmek, ün, yankı, yargı, yitirmek vb. sözcükler dil devriminden sonra yazı dilimize kazandırılmıştır.

Türk halklarının binlerce yıl ötesinde kullanılmış sözcüklerini alıp şiirinde kullanan Yunus Emre için ''Yunus bir medeniyet dilinin kurucusudur'' diyenler haksız sayılmazlar.

Yunus Emre''nin dili, bir Türk-İslam medeniyeti dilidir. Yani daha sonra Osmanlı Türkçesi olarak adlandıracağımız dilin de temeli Yunus Emre tarafından atılmıştır denebilir.

Köyde yaşayan insanla, kent merkezinde yaşayan insanın Yunus Emre''yi aynı şekilde bilip, şiirlerini aynı şevkle söylemesi bilgi, bilim, gerçek, Tanrı, ölüm, sevi gibi konulardaki görüşlerini şiirlerinin içinde kendine özgü bir söylemle eritmesi bize, Yunus Emre''nin dili bugün de yaşayan bir medeniyet dilidir dedirtmektedir.

Yunus''un dilinde mükemmel bir ahenk ve rahat bir söyleyiş edası bulunmaktadır.

Onun şiirlerinde hiçbir sözcüğün yerini değiştiremezsiniz. Örneğin: ''Hey Emrem Yunus biçare'' dizesini; ''Hey Yunus Emre''m biçare'' biçimine getirdiğinizde ölçü bozulmasa da şiirin şiirsel yükü gider.

Yunus Emre, Türk halkının benimseyip bağrına bastığı, bu nedenle de; Eskişehir, Karaman, Bolu, Bursa, Aksaray, Afyon, Salihli, Tire, Sivas, Ünye, Erzurum ve Zile gibi Anadolu''nun çeşitli yerlerinde mezar gösterip sahiplenmek istedikleri ender kişilerdendir.

Yunus Emre''nin ne kadar benimsendiğini açıkça ortaya konan bu iddialar göstermektedir ki Yunus''un kişiliğinde gerçek yol göstericisini bulan Anadolu halkı, onu hep toprağında görmek istemiş, onun sevgisini gönlünde yaşatmıştır. Ben de bu iddialar ışığı altında Yunuslama şiirimi sunayım.

YUNUSLAMA

Sarıköy''de olduğuna bakmayın mezarımın

Gönül köyündeyim

Karaman''da olduğuma bakmayın siz

Türk Dili''nin en güzel söylendiği yerdeyim

Kırşehir Ziyarettepe''de olduğuma bakmayın

Aşk evindeyim

Tire''de, Kula''da, Zile''de olduğumu söylerler

Ben bütün yüreklerde gül demindeyim

Mehmet YARDIMCI

* Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C: I. İstanbul, 1987, s.335

Yazarın Diğer Yazıları