Zamanaşımı teşekkürü (!)

Ortada bir cinayet var. 15 yaşında bir kız çocuğu katledilmiş; hunharca.

Tecavüz var; işkence var.

Bir de 20 yıl boyunca, bir şekilde yakayı ele vermemeyi becermiş bir cani var.

***

Aradan geçen 20 yıl, cinayeti cinayet olmaktan, tecavüzü tecavüz olmaktan, cinayet ve tecavüzü suç olmaktan, bunların failini de bir hunhar, bir canavar olmaktan çıkarmıyor ama buz gibi bir "faili meçhul" mührüyle suç dosyasını kapatıyordu. Suçluları "aranır" olmaktan çıkarıyor ve "ceza"dan yırtmalarına yol açıyordu.

Puffff; doğal af!

Tam bir  -"insan" olan böyle bir fiilden nasıl bir fayda, yarar, kazanç sağlayabilirse artık- yanına kâr kalması durumu.

***

5 Haziran 2000'de, 15 yaşındayken, evinde önce tecavüze uğrayan sonra da boğazı kesilerek katledilen Çağla Tuğaltay'ın katilinin de bu "piyango(!)"dan yararlanmasına sadece saatler kalmıştı ki, Çağla'nın ailesinin, avukatlarının mücadelesi sonuç verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Faili Meçhul Suçlar Bürosu, dün aldığı kararla, olağan(!) şartlarda bugün kapatılacak olan dosyayla ilgili zaman aşımını durdurdu.

Durdurma kararının gerekçesini oluşturan "yeni gelişme"nin, "apartmanın cinayet dönemindeki kapıcısının kan örneğinin alınması" olması ayrı, karardan dolayı siyasilerden sosyal medyaya kadar "emeği geçen" bir dizi kişi, kurum ve mecraya teşekkür ritüeli ayrı bir garabet.

***

Bir hukuk devletinde, "adalet" inancının korunmasına dönük adımların ancak siyasi müdahale yahut sosyal medya kampanyalarıyla yani "yargı" sisteminin dışında ayrıca bir "emek" sarf edilmesine gerek duyularak atılıyor olmasının mutlu olunacak, gurur duyulacak, takdir edilecek bir yanı yoktur!

***

Daha birkaç hafta öncesine kadar tartıştığımız "infaz düzenlemesi" gibi örneklerle, Çağla'nın katilinden çok da farklı olmayan nice suçlunun peyder pey aramıza salındığı ve bir anlamda yargının emeklerinin de bir kalemde hiç edilebildiği ülke pratiğinde, böyle bir kararın alınabilmiş olması da, aldırılabilmiş olması da elbette önemlidir; zinhar değersizleştirmiyorum. Son dönemin en önemli "gelişme"lerinden biri olduğunu da düşünüyorum.

Ama…

Biz önümüze atılan adalet kırıntılarına razı olmak değil ideal olanı savunmak, ona erişmeyi teşvik etmek durumundayız.

Bu nevi suçlarda, "zaman aşımı"nın,  siyasilerin dikkati çekilmeden yahut sosyal medyada "TT" olmadan da, suçlular için bir kalkana dönüşemeyeceği bir adalet anlayışının inşasını zorlamak durumundayız.

Ben teşekkürümü, adaletin peşini, herhangi bir iteklemeye, ekstra motivasyona, teşvike maruz kalmaksızın bırakmayacak bir yargı düzeninin inşa edileceği güne saklıyorum. Bunu başardığı yani yargıyı "hukuk ve kamu vicdanı"yla baş başa bıraktığı gün, siyasi iktidarı, ayakta alkışlayacağıma söz veriyorum.

Kılıçdaroğlu'na saldıranları kahramanlaştıranlar mı söylüyor bunu?

Adana'da, Vefa Sosyal Destek Grubu üyeleriyle yaşadığı tartışma sonucu tutuklanan CHP Yüreğir Gençlik Kolları Başkanı Eren Yıldırım, tahliye edildi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, partisinin, insafsız bir siyasi lince de maruz kalan genç üyesini arayıp, geçmiş olsun dilekleriyle birlikte desteğini iletti.

Sen misin bunu yapan!

Ortada bir "suç isnadı" varken…

"Mağdur" varken…

Kemal Bey, nasıl olurmuş da ilk andan itibaren suç isnat edilen Eren Yıldırım'dan yana tavır sergilermiş… Nasıl olurmuş da tutuklanınca ailesini, serbest kalınca kendisini arayabilirmiş… Neler söylüyormuş acaba onlara? Hangi sözlerle destekliyormuş?

***

Tevafuk işte…

Bu manasız "adalet" ayarı, Kılıçdaroğlu'nun, cenazesi sırasında linç girişimine uğradığı Şehit Piyade Er Yener Kırıkçı'nın babası Mustafa Kırıkçı'nın, CHP Genel Başkanı'nı ziyaret ettiği güne denk gelince hatırlatmak şart oldu haliyle:

Bazı AK Partililer kimin tarafında yer almıştı sahi o saldırının ertesinde? "Mağdur" Kılıçdaroğlunun mu, yoksa yumrukçunun mu?

Ee "suç" değil miydi hareketi?

Niye "suç isnat edilen" kişiyi "kahraman" ilan etti?

Ezbere yazmıyorum. Belediye Başkan Aday Adayı da olduğu ortaya çıkan bir partili, Kılıçdaroğlu'na yumruk atan eli öpmeye gitmedi mi?

Saldırganla fotoğraflarını paylaşıp "Yollarım Osman dayıyı" diye sözde mizah, özde tehditini paylaşmadı mı?

Saldırganı "Türkiye'nin kahramanı" diye sıfatlandırmadı mı?

***

Dahası var…

Kılıçdaroğlu, 2014 yılında TBMM'de saldırıya uğradığında, denetimli serbestlik şartlarına uymadığı gerekçesiyle hakkında yakalama kararı da bulunan, hakkında 55 ayrı suç ve 26 sabıka kaydı olan saldırganın Meclis'e nasıl girebildiğini sorgulayanlara karşı, "kişilik ve özel yaşama ilişkin hususlar" deyip kim korumaya almıştı saldırganı?

İktidar ve yağdanlıklarının, "suç ve suçluyla mesafe" konusunda başkalarına ayar vermeye kalkmadan önce aynaya baksalar daha iyi olmaz mı?

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları