Zaruri bir açıklama

Haftalık Cyprus Today gazetesinin 13 Haziran sayısında Ulaş Barış adındaki muhabire, Orams davası ile ilgili olarak Türkçe verdiğim bir mülakat İngilizceye çevrilip, kendi görüşleri de “Başsavcı Oktay Feridun ve Necati Münir bey de dedilerdi ki” eklenince, beyanatımın manası da esprisi de değişmiş oldu.  Ben hassasiyetle, “söylediklerimden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dava edilmesi anlamı çıkmasın”  dediğim halde, gazetenin manşeti “Kurucu Cumhurbaşkanı İngilizlere  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tazminat talebi ile dava ediniz” şeklinde verilmiştir. Anlaşılıyor ki, esas  yanlış, İngilizce bir gazetenin  hukukçu olmayan bir muhabirine hukukla ilgili Türkçe konuşmamdan kaynaklanmıştır.
Konu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dava edilmesi değildir. Konu Orams davasında gerçeklerin tümüyle görülebilmesi için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de Orams davasına müdahil hale getirmektir. Bilindiği gibi Orams davasına Rum idaresi sahte “Kıbrıs Hükümeti” ünvanı altında “ben de ilgiliyim” diyerek müdahil olmuştur. Yunanistan da ilgili taraf olarak davaya girmiştir ve bunlar davanın görülmesi esnasında kendi görüşlerini kayda geçirmişlerdir. Londra’dan Sayın Bayramoğlu, buradan ben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Türkiye’nin de “ilgili taraf” olarak davaya müdahil olmaları (girmeleri) için çeşitli girişimlerde bulunduk. Netice alamadık. Kuşkusuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin güvendiği avukatlar bizim görüşümüze  katılmıyorlardı. İngiltere’deki avukat  dostlarla yaptığım temaslarda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bu davaya muhakkak taraf olması gereği üzerinde durulduğunu gördüm. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamları bu konuda karar vermekten kaçınıyorlardı. Ancak, Orams’lar mahkemeye müracaat ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (veya Kuzey’deki idarenin) de davaya müdahil olmasını isteyebilecekleri anlaşıldı. Ben de, bir taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarına bu davaya müdahil olmak için hareketlenmelerini önerirken diğer yandan bu müracaatı Orams’ların tetikleyebileceğini açıklamıştım.
Cyprus Today muhabiri telefonda “siz İngilizlere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dava etmelerini tavsiye etmişsiniz” diyerek, benden telefonda beyanat istedi. Yüz yüze  görüşelim dedim. Geldi ve görüştük. Dava edilmekle bir davaya ilgili taraf olarak müdahil  olma arasındaki farkı anlatamamış olmalıyım ki, Türkçe olarak aldığı mülakatı İngilizceye çevirirken yine “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dava  edilmesi çağrısı olarak” kullanmayı yeğlemiş oldu.
Zamanında Sayın Başsavcı ile Necati Beyin tapularla ilgili görüşleri, “işgal sonu” bir durumla ilgiliydi. Halbuki Atina mahkemesinin de vurguladığı gibi Türkiye adada işgalci değildi; yasal bir hakkını kullanarak Yunanistan’ın işgaline dur diyor ve Kıbrıs Türklerini yok edilmekten kurtarmış oluyordu. Bunun sonucu olarak BM’nin uyguladığı gönüllü bir nüfus mübadelesi yapılmış ve Kıbrıs meselesinin iki ayrı zemine dayalı yeni bir ortaklık olarak halledilmesi yönünde prensip kararı alınmıştı. 
Orams davasında ilk hata Rum mahkemesinin muhatap olarak kabul edilmiş olmasıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu davaya müdahil olmuş olsaydı, (1) Rum mahkemesinin 1960 Cumhuriyetinin yasal mahkemesi olmadığı, (2) Rumca tebligatın yasal kabul edilemeyeceği (3) tebligatın resmi memur tarafından yapılmadığı, Orams’ların oyuna getirildiği (4) 1975 Nüfus mübadelesinin nedenleri ile 1977-79 anlaşmalarının “kalıcı barış” için iki halkın ayrı bölgelerde yaşamasını öngören BM tarafından kabul edilmiş bir formül olduğu; (5) Hal böyle iken, mal-mülk meselesini bireysel hak olarak algılayıp, Rumların geri dönüşünün kalıcı barışın temelini bozacağını; (6) Rum idaresinin başkaları tarafından meşru hükümet  olarak algılanmış olmasının bu idarenin meşruiyetini  kabul etmeyen Türk tarafına zorla empoze ettirmenin demokrasiye ve insan haklarına aykırı olduğunu bütün detayları ile anlatmak  olanağını bulmuş olacaktı. Tazminat konusunda Güney’deki muamelenin ne kadar aldatmaca olduğu, Türk emlakinin (tapu verilmediği için) bakımsızlıktan ne hale geldiği; bağ, bahçe ve tarlaların nasıl kullanıldığını vs.yi de anlatmak suretiyle mahkemeye “mülkü iade ve yıkım” gibi kararın yüzbine yakın insanı ve emlaki etkileyecek bir karar olacağını, bunun da uygulanmasının mümkün olmadığını anlatmak da mümkün olacaktı. Bu nedenlerle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin veya İngiliz Mahkemelerinin kabul ettiği şekliyle Kuzeyde günlük hayatı idare ve idame eden kuruluşun Orams davasında yerini alması kaçınılmazdır. Rum mahkemelerinden gelecek herhangi bir tebligatı kabul etmemek, tebligatı yapanı “halkı taciz etmek” suçundan tutuklatmak haktır. İlgililer ve özellikle İngilizler bu konularda çok dikkatli olmalıdırlar.

Yazarın Diğer Yazıları