Zeytinyağı gibi üste çıkmak!

Sosyal medyada bir Mazhar Alanson rüzgarıdır gidiyor.

Çok aradım-taradım ama, taarruza uğradığı şu sözleri hiçbir yerde bulamadım;

"İlkokulda beş senede Selanik'le Anıtkabir arası tüm kareleri beynimize beynimize soktular sağolsunlar.. Ama kanımızda Fatih'in kudreti, Peygamber efendimizin aşkı vardı, bunu unuttular..."

Nitekim 5 Ağustos'ta, yukarıdaki sözlerin yer aldığı bir paylaşım devreye sokulduğunda Mazhar Alanson bunu, "Yalan ve hakaret" olarak ilan ediyor..

**

Dolayısıyla ne sesli, ne yazılı böyle bir ifade yok..

Gerçi olsa da "İfade özgürlüğü" diye değerlendiririm, onu da söyleyeyim..

Ama böyle düşünebilen yarım akıllılar varsa hatırlatırım ki;

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyerek, zaten o kudrete işaret etmiştir..

Dolayısıyla, "Yanlış ifade" der, geçerim..

**

Eğer sözün devamına inanan varsa hatırlatırım ki;

Hazreti Peygamberin kabri ile ilgili planları duyunca, Suud'a "Peygamber efendimizin kabrinin tek taşına dokunursanız, ordumla gelirim" diyen de Gazi Mustafa Kemal'dir..

Dolayısıyla "Büyük hata" der geçerim.

**

Fakat, sosyal medyada dolaştırılan iddianın aksine, Mazhar Alanson'un bir gazeteye verdiği röportajdaki ifadesi aynıyla şöyle;

- Ülkemizin gerçeklerini kabul edersek hepimiz daha mutlu olacağız. Ben mesela, okullarda Atatürk sevgisini otomatikman pek çok çocuk gibi aldım bünyeye. Ama Peygamberime de aşığım, ne var bunda!

İşte ben de onu diyorum, "Ne var bunda?"

Sosyal medyanın kirli bir alan olduğunu hepimiz biliyoruz..

Öylesine kirli ki, cehalet de cirit atıyor, çamur dolu torba kafalar da..

Öylesine kirli ki, at izi, it izine karışıyor.

Öylesine kirli ki, bazen, kimin, neyi, ne için yaptığını anlamak mümkün olmuyor..

**

Türk siyasetinin son 18 yılının en büyük sorunudur bu yarış.

Fatih'in kudreti, Alparslan'ın cesareti, Gazi Mustafa Kemal'in muhteşem mücadelesi ve Hazreti Peygamberin aşkı, birbirlerinin karşıtıymış gibi sürülür piyasaya..

Hepsinin birbirini tamamladığı gerçeği hasır altı edilir.

Çünkü kutuplaşmadan beslenen bir siyaset hakimdir Türkiye'ye.

Milletin arasına nifak sokarak yaratılan beka sorunu, şahsi bekaların çözümü için bugüne kadar işe yaramış bir formüldür.

Bir ülkenin siyaseti neyse, sokağı da odur, sosyal medyası da.

Yargısı da odur, güvenliği de.

Ticareti de odur, ekonomisi de.

**

Saydığım bütün alanlara bir göz atın, hepsinde bir ayrışma, bir kamplaşma, yağlı yiyen bir azınlıkla, bu oyuna gelip çile çeken bir çoğunluk göreceksiniz.

Maalesef gerçeğimiz bu.

**

Son örnek Ağustos ayının 'Zafer' kutlamaları..

26 Ağustos 1071 "Döndük" diyen, 30 Ağustos 1922 de "Hiçbir Yere Gitmiyoruz" diyen, muhteşem mesajlar..

Ama ne yaptılar ettiler, 1071'i kutlayanlar 1922'ye, 1922'yi kutlayanlar 1071'e karşıymış gibi bir hava yarattılar..

Bunu isteyerek, bilerek, taammüden yaptılar.

Oysa milletin tamamına yakını, 1071'le de 1922'yle de gurur duyuyor.

Her ikisini de kutluyor.

Ama öyle bir nüansla, öyle bir hava yaratıyorlar ki, sosyal medyaya bakınca, memleketin yarısı 1071'de, diğer yarısı 1922'de sanıyorsun.

Her zaman olduğu gibi 'Algı' gerçeğin önüne geçiyor. Ve bir süre sonra, her iki günle de gurur duyan, her iki günü de kutlayan koskoca bir milletin, birbiriyle kavgaya tutuştuğunu görüyorsun..

İki taraf da aynı şeyi söylüyor.

Nasıl kavga ediyorlar biliyor musunuz;

Bir taraf diyor ki; "Her ikisi de tarihimizin şanlı birer sayfasıdır"

Diğer taraf da diyor ki; "Her ikisi de tarihimizin şanlı birer sayfasıdır"

Aynı şeyi söyleyip kavga edebilen bu muhteşem(!) ruh hali, ruhsal sorunları olan bir siyaset anlayışının sonucu..

**

Bu kakafoni içinde de, Mazhar Alanson'un sözünü, kulaktan kulağa fısıldayıp, neticede bambaşka bir şekle sokup, yeni bir kavga başlatılıyor..

Mazhar Alanson'un avukatı değilim.. Hayatına ya da siyasi duruşuna, değerlerine kefil de değilim..

Bana ne.. Kendisini bağlar..

Benim derdim, olmayan "çatışmalardan" çatışma üreten ruh halimiz.

Kimse birbiriyle konuşamaz oldu.

Millet birbirini anlamaya başladığında, bir el devreye giriyor ve yeni bir kavga üretiyor.

**

Geçen hafta Perşembe günü İYİ Parti Mali İşler Başkanı Ümit Dikbayır bir televizyon programında aynen şöyle dedi;

- Bakın, 26 Ağustos ve 30 Ağustos üzerinden, millet kavga etsin istiyorlar. 30 Ağustos'a kısıtlama getirmelerinin nedeni bu. Gereksiz bir tartışmaya sebep oluyorlar ve göreceksiniz, çıkıp bir de ahkam kesecekler..

Öyle de oldu..

26 Ağustos'a kısıtlama getirmeyip, 30 Ağustos'a kısıtlama getiren iktidarın başı, Cumhurbaşkanı ne dedi;

- Ortak değerlerimiz arasında bölücülük yapanlar tarihimizin bir bölümünün arkasına saklanarak diğerlerini kötüleyenler, Gazi Mustafa Kemal'in hizmetlerini anlatmak için başkalarına kin kusanlar bu ülkeyle bağını koparmış zavallılardır. Zaferlerimiz arasında ayrım yapanların amacı 83 milyonun kardeşliğine kastetmektedir.

Hah işte ben de onu diyorum..

Kavga çıkaracağını bilerek atılan adımların ardından çıkıp, hiçbir şey olmamış gibi bir de ders vermek işi çözmüyor..

30 Ağustos Zaferi ile ilgili hazırlanan videoda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten tek kelime bahsetmeyenlerin, yukarıdaki dersi vermeye hakkı olabilir mi? Olsa olsa, o dersi bir daha, bir daha ve bir daha almaya ihtiyaçları var..

**

Ruh sağlığıyla bu kadar oynanan bir milletin, zamanla, olmayan işlerden, edilmeyen sözlerden de kavga çıkarması kaçınılmaz..

Demem o ki, Mazhar Alanson mevzuunda yaşanan da budur..

İşin özü, 'Yatsı'ya kadar işimiz zor..

 

Yazarın Diğer Yazıları