Zıt görüşler

Rum liderliği “iki kesimli federasyonu” uygulanabilir bulmuyor. Ancak “Türk askerinden ve garantilerden kurtulmak için, bunu görüştüklerini”  söyleyebiliyor. Açıkça,“hedefimiz olan Türkiye’den (vasilerden) (garantilerden) kurtulunca, AB normları altında Kıbrıs’ın toprağını, halkını (tek halk), ekonomisini ve kurumlarını birleştireceğiz” diyor! Evrensel insan haklarının, BM kararlarının, AB normlarının kesintisiz uygulanacağı, tüm Rum göçmenlerin eski yerlerine döneceği bir sonuç öngörüyorlar. “Biz federasyon istemedik, ancak Türk tarafını tatmin etmek için, barış için, bu uygulanabilirliği olmayan formüle razı olduk, büyük taviz verdik” diye ekliyorlar.

İki vilâyetli bir ülke
Federasyona varış yöntemleri de bizimkinden dağlar kadar farklı. Biz, 1963’de yıktıkları iki ortağın, eşit egemenlik şartlarında, kendi kaderini tayin hakları olan iki halktan biri olarak yeniden bir ortaklık kurulmasını savunuyoruz (sanırım). Böylelikle, merkezi (Federal) idareye verilecek egemenlik yetkilerinden arta kalan yetkiler, egemenlik yetkileri olarak kurucu devletlere kalacak diyoruz. (Sn. Talat ayrı devlet, ayrı egemenlik istemediği için seçimi kaybetmiş, ayrı devlet, ayrı egemenlik diyen Sn. Eroğlu başarılı olmuştur). Rum tarafı 1960 Anayasası tadil edilerek iki vilâyetli bir ülke olacağız; AB üyesi tek halk olarak da her yere yerleşmek AB vatandaşlarının hakkıdır noktasında ısrara devam etmektedir. Böylelikle, Kuzeydeki Türk vilâyetine yerleşecek Rum-Yunan sayısını tahdit etmek mümkün olmayacak ve bu insanların, AB normlarına göre, siyasi hakları da olacaktır.

İyice azıttılar
Görüldüğü gibi görüşmelerde iki tarafın başlangıç noktalarında 180 derece farklılık vardır. Rum tarafı “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti; üniter devletti; devam ediyor; anayasası da sağ ve salim uygulanmaktadır; bu üniter devletin meşru hükümeti ve tek halkının %80’lik parçası olarak, anayasayı tadil ederek, 1963’de kendiliğinden, hükümete isyan ederek ayrılan %18 Türk cemaatine bazı haklar tanıyarak, üniter federasyon (Hıristiyan’ın sözüdür) oluşturacağız” demekte ve “Kıbrıs meselesi 1974’de başlayan Türk işgalinden kaynaklanmaktadır; işgal kalksın, işgale neden olan Garanti Anlaşması ve 1960 Antlaşmaları lağvedilsin, mesele kalmaz”  demekte ve sahte  “Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti”  unvanı altında, sahtekarlıkla elde ettikleri AB üyeliğini “dolaylı Enosis’in tahakkuku” olarak algılamaktadırlar.
Bu durumda, yıl sonuna kadar her iki tarafı da memnun edecek, kalıcı, adil bir anlaşma beklemek, fazla iyimser olmak değil de nedir? Halk, Rum liderliğinin diretmekte olduğu ilkelerin kaçını kabul ediyor? Bu konuda, KKTC’nin kalıcılığını ve devamını öngören partilere ve kuruluşlara halkı aydınlatmak görevi düşmektedir, çünkü, yıl sonuna doğru, Rumların lehine tadil edilmiş bir Annan Planı ile karşı karşıya kalabiliriz. İçimizde, KKTC’yi ve O’nun her kuruluşunu gece gündüz kötüleme kampanyası yürütmekte olanların, bu konuda, herhalde, bir bildikleri vardır ki, iyice azıtmışlardır.

Yazarın Diğer Yazıları