Ziya Gökalp

15. asırda Aydınlı Visâlî ile başlayan ve daha sonraları Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî ile devam eden sade dil/Türkçe (Türkî-i basit) akımının 20. yüzyıl başlarında kuvveden fiile çıkarılmasında en büyük pay şüphesiz Ömer Seyfeddin, Ali Canip ve Ziya Gökalp'e aittir. Bize göre, hiç olmazsa ölüm yıldönümlerinde bu dil mücahitlerini rahmetle anmak millî bir görevdir. Dolayısıyla, vefatının 95. yılı münasebetiyle (ö. 25 Ekim 1924) bugün Ziya Gökalp üzerine sohbet edelim istiyorum.

Ziya Gökalp'i iyi anlayabilmek için öncelikle İsmail Habip'in "Edebî Yeniliğimiz II" (İst. 1932) adlı eserindeki şu ifadeleri hatırlamamız gerekir:

"Diyarbakır Askerî Rüştiyesine devam eden ve henüz on dört yaşına giren Ziya'ya, babası Tevfik Efendi, büyük bir kederle Namık Kemâl'in ölümü haberini verdi. 'Milletin en büyük adamı olan Namık Kemâl vefat etti.' derken onun niçin 'en büyük' olduğunu anlatıyordu. Bunu Ziya Gökalp'in lisanından dinleyelim: 'Babam bana onun mücâhedelerini, gayretlerini, uğradığı zulümleri, gösterdiği kahramanca mukavemetleri müteessir ve mahzun bir lisanla anlattı ve dedi ki: 'İşte sen de bu adamın arkasından gideceksin, onun gibi vatanperver, onun kadar hürriyetperver olacaksın.'

Hiçbir baba o zamanlar çocuğuna bundan daha canlı vatan dersi veremez ve hiçbir çocuk da babasının söylediğini Ziya Gökalp kadar tutamazdı."(s. 423-424)

Bugün "Niye idealist insanlar yetişmiyor, niye büyük fikir adamlarımız yok?" diye hayıflananların -varsa tabii- yukarıdaki ifadelerden çıkarmaları gereken dersler vardır. Siz çocuklarınıza, üniversiteyi kazanıp yüksek maaşlı bir memuriyet elde etmenin dışında başka bir hedef göstermemişseniz nasıl büyük adam yahut idealist insan yetişecek?

Neyse, geçelim…                                              

Daha 1900'lü yıllarda halka dinin özünü anlatırken:

"Namaz nedir? Edep ile huzuruna çıkarak//Bizi yoktan yaratana gönlümüzü açmaktır//Bu dünyanın çirkin, iğrenç işlerinden bıkarak//Bir lahzacık arşa uçmak, cehennemden kaçmaktır." gibi şiirlerinde sade ve terkipsiz Türkçe ile manzumeler yazan Ziya Gökalp'in yolu Selanik'te Ali Canip ve Ömer Seyfeddin ile kesişir.

Ziya Gökalp, Selanik'te çıkan "Genç Kalemler" dergisinde [1. Cilt, No: 14 (6)]:

"Vatan Ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan//Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir:TURAN!.." beytiyle biten meşhur "TURAN" şiirini neşreder. Sonra bu üç arkadaş el ele vererek millî edebiyat ve sade Türkçe mücadelesine hız verirler.

Yeni şekliyle çıkmaya başlayan "Genç Kalemler" dergisinin ilk sayısında (İkinci cilt, No: 1, 29 Mart 1327/11 Nisan 1911) Ömer Seyfeddin dilde ve edebiyatta yapmak istedikleri ihtilâlin beyannamesi mahiyetindeki "Yeni Lisan" makalesini yayımlar.

"Genç Kalemler'in başlıca üç simasından olan Ziya Gökalp işin ilmî ve içtimâî tarafını idare ediyor, Ali Canip Bey sun'î lisanlı eserlere hücum ederek ve tabiî lisanlı millî edebiyatın kıymetlerini anlatarak tenkit cephesini temsil ediyor; Ömer Seyfeddin de bu nazariye ve iddiaların sanat sahasında fiilî numunelerini vermek için küçük hikâyeler yazarak dâvânın bedîî tarafını başarıyordu."(bk. age, s. 432)

"Fârisî vü Arabîden iki şehbâl iseter//Tâ ki pervâz-ı bülend eyleye ankâ-yı sühan." [Sünbülzade Vehbî] (Söz kuşunun yükseklerde uçabilmesi için Arapça ve Farsça'dan iki kanat lazım.) diyen zihniyetten kolayca kurtulduğumuzu mu sanıyorsunuz? Ali Canip, Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp'in gayretleri olmasa belki de bugün hâlâ:

"Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng//Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng" (Bâkî) yolunda yürümeye devam ediyor olacaktık.

Vefatının 95. yıldönümünde Ziya Gökalp'i rahmetle anıyoruz.

ACZİMİN GİRYESİ:

TARİHÎ DEĞERLERİMİZ

Tarihî değerlerine sahip çıkmayan millet,

Sanmasın ki peşini bırakır zulmet ü zillet.

(Li-müellifihî)

 

Yazarın Diğer Yazıları