Zor ile olmuyor

Rum tarafında Garanti Antlaşmasına %99.5 itiraz, “Dönüşümlü Başkanlık” konusunda da elle tutulur hale gelmiştir. Rum basını her fırsatta Hristofyas’a “bir yolunu bul, bu konuda geri adım at. Bu, demokratik değildir; işlerliği de yoktur; iki taraf arasında devamlı çekişmeye, çatışmaya neden olacak bir konudur”  mesajını vermektedir. Yapılacak bir anlaşmada bu ve garantilerin devamı varsa halk referandumda yine ret cevabı vermek zorunda kalacaktır, “halbuki böyle bir lüksümüz yoktur” denmektedir. Hristofyas bu konuda geri adım atar mı? Bilmiyoruz. Basın, “Annan Planındaki Konsey formülüne dön, Türkler de buna %65 oy vermişti” diyor.
Hristofyas, bu öneriye ne diyecek göreceğiz. Konu, bizim, “devleti, egemenliği, bağımsızlığı Rum tarafı ile, (kağıt üzerinde eşit ortaklar olarak) ortaklaşa kullanmamızın sonucunu yaşamış bir taraf olarak hâlâ “BM kararları bunu öngörüyor” mazeretinin arkasına saklanarak ayni modeli benimsemiş olmamızdır.
Hem de bu kez; 1960 antlaşmalarını Rumların istemi doğrultusunda, çiğneyerek, Türk-Yunan dengesini ortadan kaldırarak, Türkiyesiz bir AB’ye “eşitliğimiz kabul edildi” diye halkımızı kandırarak gireceğiz; Türkiye’nin fiili ve etkin garantisinin yürürlükten kalkacağını bile bile bunu yapacağız!
BM kararları “iki toplumlu, iki kesimli federasyon” kararını kendisi icat etmiş değildir. Bu formülü Kıbrıs’ta iki taraf “uygun, uygulanabilir, adil” bulduğu için kararlarına almıştır.
Ancak insaf! 1977’den 2004’e kadar Rum tarafı bizimle, bu gün Hristofyas’ın Sayın Talat ile oynadığı gibi oynamıştır; görüşür gibi yapmış ancak imzaya hiçbir zaman gelmemiştir. Statükonun devamını, uzlaşmaya tercih etmiştir. Çünkü bu günkü durumda “meşru hükümet” olarak yola devam etmek “büyük lider Makarios’un vasiyetini yerine getirmek” anlamına gelmektedir. Makarios’a göre, Rum idaresinin tüm yaptıklarına ve 1960 antlaşmasına rağmen “meşru hükümet” olarak tanınmış olmak “Enosis’e en yakın noktaya vasıl olduklarının kanıtıdır”. Makarios “bundan ancak Enosis için geri adım atabilirsiniz” vasiyetini yapmış ve bu vasiyet Milli Konsey’de alınmış olan “son hedef Enosistir” maddesinin güdücü gücü haline getirilmiştir.
Bu nedenledir ki Kipriyanu bizimle 11 yıl federasyonu görüşür gibi yapmış fakat en sonunda federasyona hiçbir zaman inanmadığını “büyük lider Makarios’un vasiyetini koruyup onurlandırdığını” beyan ederek sahneden çekilmiştir. Vasiliyu 5 yıl, Klerides 10 yıl, Papadopullos 5 yıl aynı yolun yolcuları olmuşlardır.
Şimdi “barışçı Hristofyas” 18’inci ayda “bir adım ilerlenmediğini; Sayın Talat’ın iyimser beyanatlarının içe dönük seçim nedeniyle yapıldığını” söylemektedir. “Acelemiz yok” diyorlar. Hristofyas’ın partisi “EOKA’cıların mücadelesi bitmemiştir” açıklaması yapmakta, Hristofyas’ın kendisi hiç çekinmeden ” Makarios’un izinde, EOKA’dan ilham alarak, EOKA’nın yönlendirdiği yolda milli hedefe doğru ilerlediğini beyan etmekle kalmıyor “ben federasyonu istediğimden değil, Türk askerini adadan çıkarmanın için tek çaresi olduğu için görüşüyorum” diyebiliyor.
Ve, arkalarını AB’ye dayayarak öncelikle Türk askerinin ada’dan çıkmasını, garanti anlaşmasına gerek kalmadığını savunuyorlar. Biz de “birleşme” edebiyatı yapıp “ayrı egemenlik, ayrı devlet istemediğimizi” yaydığımız için AP’den, AB’den, Yunanistan’dan, İngiltere’den “garantilerin ele alınması” ve askerin adadan çekilmesi çağrıları gittikçe yoğunlaşıyor.
Bu gelişmelerin ve peşinen kabul edilmiş olan TEK’li yolun, (tek halk, tek devlet, tek egemenlik yolunun) AB normları ve kuruluş ilkeleri altında bizi kısa bir sürede azınlık durumuna götüreceğini bilmek veya görmek için alim veya müneccim olmak gerekmez her halde.
Zor ile ve gözümüzü kapayarak
nereye gidiyoruz? Düşünen yok mu? Devletimden, egemenliğimden, Anavatanın garantörlüğünden asla vazgeçmeyeceğim diyen %77-80’lik sesi duyan da mı yok?

Yazarın Diğer Yazıları