12 Eylül hatıraları ve ağızdan kaçanlar...

12 Eylül röportajlarına bilmem dikkat ediyor musunuz? Ben ederim. Evet, ne söylendiğine ederim, lakin röportajın ruhuna da dikkat ederim.
Siz de edin, önemli bulgular elde edersiniz.
Bu röportajların Ülkücü ve solcularla yapılanlarının ruhu farklıdır. Solcularla yapılanlarında bir  “efsanenin hikayesi”  havası vardır. Romantizm kokarlar. Halk uğruna bir kavgaya girişmiş, faşizmin hedefi olmuş, okumaya hevesli fakir halk çocuklarının kahramanlık hikayesini okursunuz o satırlarda. Onlara yıllar sonra bile “yaptıkları işi ne kadar iyi yapabildikleri”  sorulur.
O sorularda  “neden”  yoktur,  “nasıl”  vardır. Çünkü onlar Robin Hood’durlar. Yaptıklarının nedeni sorgulanmayacak derecede meşrudur ve bu uğurda öldürseler de ölenin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Ülkücülerle yapılan röportajlarda ise  “kriminal”  bir kurgu dikkatinizi çeker. Macera atmosferi ile çevrilidirler, profesyonel bir şekilde adam öldüren veya öldürmeye meyyal tiplerin hikayesidir onlar. Sakalları gibi suratları da kirli tiplerdir. Hikayenin hiçbir yerinde  “halk” yoktur. İlk gençlik yıllarını ruhuna hakim olan şiddet eğilimi ile sokakları karıştırmakla, orta yaşını tahsilatçılıkla veya devletin kirli işlerini temizlemekle, ileri yaşlarını ise  “günah çıkartma”  eylemi ile sürdüren garip bir topluluk hikayesini bulursunuz orada. Zaten günah çıkartma haleti yoksa, kimse gelip röportaj da yapmaz...
Peki neden böyle?
Türk entelijansyasının Ülkücülere fırlattığı  “oyun bozan”  bakışının yansımasıdır bu tavır. Ülkücüler, belki birilerine klasik gelecek lakin kurulan oyuna çomak soktuğu için cezalandırılmıştır ve el’an da bu cezayı çekmektedirler..
O yüzden Ülkücülerin  “devlet kontrolünde”  olduğu bu çevrelerin ortak hükmüdür. En insaflıları  “aslında iyi çocuklardı da kullandılar bu safları”  eğilimindedirler. Kimi Ülkücülerin de bu inancı destekler mahiyette (belki de kendilerince olayları çözümleme gayreti ile) açıklamaları onları daha da cesaretlendirmekte. Bu ise 12 Eylül öncesinde verilen Ülkücü mücadeleyi  “itibarsızlaştırma”  çalışmalarına katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Ülkücülere “hâkim”  medya ve entelektüel sınıfın fırlattığı bu  “ahlaksız” bakışı aradan otuz küsür yıl geçmiş olsa bile görmekteyiz. Bunun son örneğini, eski Dev Genç Başkanı Bülent Uluer’in Habertürk’e verdiği röportajda da görebilirsiniz.
O röportajda Uluer’in 12 Eylül darbecileri ile Ülkücüler arasında ilişki tesis etmek için zekasını zorladığını görüyoruz. Darbeyi yapan idareyi Hitler’in SS takımına benzetirken, Ülkücülere SA benzetimi yapıyor. Bu ilişkiyi kurgulayarak meseleyi çözen Uluer’e göre 12 Eylül sabahı çatışmaların bitme sebebi de bu  “ilişki” ile alakalı. Yani Ülkücüler devletin taşeronluğunu yaptı, bu taşeronluğun gereği olarak masum  “sosyalistleri”  çatışmanın içine çektiler, işleri bitince de devre dışı bırakıldılar.
Bir “masal”  otuz yıl anlatılır da yine de müşteri bulur mu? Söz konusu Ülkücüler olunca bulur. Bütün bu masalların arasında, çok konuşmayı seven herkeste olduğu gibi, Allah söyletiyor misali ağızdan kaçıveren pek çok itiraf var. Uluer bu uzun röportajında  “devletle ilişkileri” hakkında böyle bir itirafta bulunuveriyor. Dönemin MSP’li bakanı ile yaptıkları pazarlığı ve  “devletin kullandığı” (!) Ülkücü talebeleri  “devletle işbirliği içerisinde”  nasıl  “devre dışı”  bırakıp polise teslim ettiklerini, ballandıra ballandıra anlatıyor. Pazarlık yapılan isim ise tanıdık: Korkut Özal.
Pazarlığa göre komünistler Ülkücüleri okuldan atacak veya okula sokmayacak, bunun karşılığında ise komünistler İslamcıların okumasını engellemeyecek. Ayrıca emniyet de Ülkücü talebeleri tutuklayarak komünistlere  “huzurlu” bir çalışma ortamı tesis edecek. Uluer, Korkut Özal’ın listesi ile kendi listelerinin tıpa tıp uyuştuğunu eklemeyi de ihmal etmiyor.
Bu ve benzer röportajların  “ağızdan kaçanlar”  bölümlerinde Ülkücü gençlerin 12 Eylül öncesinde sokağa nasıl itildiğini, gencecik yaşamların nasıl bir  “iş birliği”  ile yok edildiğini okuyoruz.
Sonuç olarak otuz dört yıl sonra da değişen bir şeyin olmadığını, bu kirli ittifakın taraflarının aynı  “imece”  ruhu ile ülkeyi bölecek projeler için mesai harcadığını görüyoruz.
Umarım millet de görür...

Yazarın Diğer Yazıları